Tarih 08.01.2011… Senelerdir Alzheimer’dan yatan
babasını kötüleştiği için hastaneye yatıran arkadaşımı arıyorum, babası nasıl
diye sormak için. Sadece tek cümle söylüyor. ” Kaybettim babamı…” Ağlama yok, isyan yok ancak o iki kelimelik
cümlenin tonlamasında her şey saklı… Ertesi gün mezarlıkta babasını defnederken,
seller gibi akıyor gözyaşları. “Ben öldüğümde beni de babamın yanına gömün”
diyor eşine. Dua için eve giderken onu teselli etmek için “ konuşamıyordu, yürüyemiyordu,
o da rahatladı, öyle düşün canım “ diyorum. Bana “ konuşamasa da onun sadece
varlığı bile bana güçtü. O gölgesi ile beni koruyan çınarımdı. Kendimi çok
yalnız hissediyorum “ dedi.
Mezarlıktan beri bana eşlik eden o garip his gene
içime girdi o an. Babası aile mezarlığına defnedilirken, elimde olmadan, öldüğümde
nereye gömüleceğimi düşünmüştüm. Babam Alman olduğu için Almanya’da olacaktı. Annem
ikinci evliliğinde olduğu için, benden sonra dahil olduğu bu ailenin
mezarlığına gömülecekti muhtemelen. Ait olduğum bir yer olmadığını hissettim
orada. Yalnız, tek başına kalacaktım ölümde de, hayatta olduğu gibi… Arkadaşımın
babası için yaptığı “ çınar” tanımlamasından sonra da kaldım öyle. Hiç
bilmediğim, tanımadığım bir duygu… Her ne kadar babasını kaybettiği için çok
üzgünse de, içimden onun bu duyguyu tadabildiği için çok şanslı olduğunu
düşündüm.
Dışarıdan bakınca, iki anne ve iki babaya sahip
olarak şımarıklık yaptığım bile söylenebilir ama kazın ayağı öyle değil işte. Hayatımda
hiç “ baba” kelimesini kullanmadım her ikisine de. Öz babam Alman olduğu ve hep
uzaklarda olduğu için ne Türkçe ne Almanca söyleyebildim o kelimeyi. Seneleri
bir şekilde hitapsız geçirdikten sonra kızımın doğumundan sonra “dede” anlamına
gelen “Opa” hitabıyla çektiğim sıkıntıdan kurtuldum. Üvey babam ise her daim “
abi” idi zaten. Onunla da hiçbir zaman
bir “baba” sıcaklığına erişemedim.
Ne kucaklara oturtuldum ne de saçım okşandı
babalarım tarafından. Annem gencecik
yaşında babamdan ayrılınca bana hem anne hem baba olmaya çalıştı. Annelik ve
babalık birbirlerini tamamlayan roller. Ancak ikisini de bir kişi yapınca
maalesef fire veriyor insan. Annemde de öyle oldu işte. Ne birini ne öbürünü
tam yapabildi. Ben ise annemin bu çıkmazını anlayacağım yaşa kadar ona diş biledim
senelerce. Daha yeni yeni anlıyoruz birbirimizi. Eh geç olsun güç olmasın…
Belki bu yüzden kızımın babasının “baba” olması çok
önemli benim için. Hakkını da yiyemem. Umduğumdan çok daha iyi bir “baba” oldu.
Kızımın babasına olan sevgisini ve güvenini gördükçe çok mutlu oluyorum.
Kendini “ait “ hissettiği bir ailesi olması adına, boşanmama rağmen kızımla
aynı soyadını taşımak açısından eski eşimin soyadını taşıyorum hala. Onun benim
yaşadığım “boşluk” hissini hissetmemesi için elimden geleni yapıyorum. Muhakkak
eksiklerim ve yanlışlarım vardır ama onları da keşfettikçe düzeltmek için
çabalıyorum.
Yarın “ BABALAR GÜNÜ”… Baba, arkadaşımın “çınar” kelimesi içine
sakladığı “sevgi, saygı, güven, koruma,
kollama, sahiplenme” demek. Bir “çınar” gibi güçlü ama sevecen, her şeye rağmen
ayakta dimdik durabilen, her yangında serinliğine sığınılabilen demek. Bu
duyguları hisseden her çocuğun kahramanıdır babası. Gençlikte o kahramanlık
rütbesini kaybetse bile yaş aldıkça tekrar gelir oturur o tahta bunu hak eden
babalar. Çocuğunun gözündeki ışığı
yakabilen babaların bundan aldıkları hazzı bir anne olarak hissedebiliyorum. O
veya bu nedenle bu hazzı yaşamayan babalara hayatın en güzel keyfini
kaçırdıkları için üzülüyorum. “Çınar” gibi babalara sahip olan çocukları şanslı
buluyor ve bu şansın farkında olmalarını umuyorum.
18.06.2011
Durun İnecek Var'dan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder