2 Şubat 2015 Pazartesi

DALGACI

Orhan Veli'nin Dalgacı Mahmut'u der ya;

İşim gücüm budur benim, 
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi. 

Ben de karalarım her sabah. Hemen hemen her sabah ya bir cümle, ya bir paragraf karalar dururum. Mavi olmazlar ama... 

Deniz yırtılır kimi zaman
Bilmezsiniz kim diker
Ben dikerim.

Diye devam eder ya, öyle dikmeye çalışırım yırtıklarını ruhumun... Karalayarak... Çoğu zaman bir şey olmaz bu cümleler ama işte anlık bir rahatlama, dururlar bir köşede. Belki de sıralarını bekliyorlardır bir gün bir öykünün içinde yer almak için. Belki alırlar, belki de sonsuz zamanın içinde yok olup giderler. Kim bilir?..

Gene karalamışım uykusuz bir gecenin sabahında...

Zaman 22:42… Gün geceden ayrılalı çok oldu. Gün ışıklarının sahayı terk edip geceye yol vermesine rağmen gün kafamda devam ediyor. Hep öyle değil midir? Karanlıkta daha parlamaz mı hüzünler? Ay ışığı tam da nereye vuracağını bilirmiş gibi gelip yüreğin o en ince sızısını aydınlatmaz mı hep? Duygu ve düşünce bir devinim içinde salınırlar ortada karanlık boyunca. Bir o, bir diğeri insanın başını döndürünceye kadar adeta dans ederler gece boyu.

Uykunun kavrayan kollarıyla karşılaşıyorum. Sımsıkı tutuyor beni. Tüm karşı koymalarıma rağmen, sıcaklığı yavaş yavaş bedenimi sarıyor. Şaşmaz bir saat gibi tık tık devamlı çalışan kafamın içine sızıyor, düşüncelerim uyuşuyor. Severim uykuyu. İyi dostuzdur. Tam ne zaman geleceğini, ne zaman sarıp sarmalayıp o duygu-düşünce girdabından sıyırıp alacağını bilir her zaman. Bu gün de şaşmadı. Onun sıcak kollarının dinginliğine bırakıyorum kendimi.

Zaman 00:12… Uyku, tüm iyi niyetine rağmen, beni zapt edememiş olacak ki, uyanıyorum kan ter içinde. Gece hala taze, ay hala tepede… Uykunun beynime zerk ettiği uyuşturucu etkisi henüz tam geçmemiş, sersem gibiyim. Flu bir perdenin arkasından bana seslenen  düşüncelere yer açmadan tekrar dönmeliyim uykuya. Yoksa gece uzun…

Zaman 01:52… Gene uyanıyorum. Gene kan ter içinde. Sanki hiç nokta konmamış, es verilmemiş gibi, düşünceler tüm kıvraklıklarıyla danslarına devam ediyorlar kafamda. Cümleler çarpışıyor, duygular adım atıyor sahneye, düşüncelerin arasına karışıyorlar. Bir kargaşa bir cümbüş, müzik ritmsiz. Kalk kalk! Karanlıkta bir sigara içiyorum. Adımlarını şaşırmış düşüncelerimi düzene koymaya çalışıyorum. Ritmi yakalıyorlar yeniden. Bu ritm içinde salınıyorum ben de. Uyku tekrar uğruyor benim mahalleye. Yatağa gitme, kıvrıl şu koltuğa. Balkon kapısını da aç. Uçsun gitsin düşünceler. Soğuk soğuk esen rüzgârın esintisinde alevi sönüyor düşüncelerin. Dalıyorum.

Zaman 04:32… Üşüyerek uyanıyorum. Gözlerimi açmamı beklermişçesine gene üşüşüyor düşünceler. Daha sakinler. Belki onlar da yoruldu. Komut bekliyorlar benden. Komutu versem gene sıraya girecekler ve nefesleri tükeninceye kadar sergileyecekler performanslarını; benim de nefesimi keserek. Vermiyorum. Herkes dinlensin. Nefes kazanalım yeniden. Yorgun, bedbin, ağrılı yüreğimi sürüklüyorum yatağa. Sıcağa,  şefkatli bir anne gibi kollarını açmış bekleyen uykuya. Uykuyla sahnelerini vermek istemeyen düşüncelerimin çatışmasını izliyorum. Yatağın içinde bir sağa bir sola dönerek kovalıyorum düşünceleri. Şimdi sıra uykunun, sizin sıranız sonra. Uyku baskın çıkıyor sanırım, sızıyorum.

Zaman 06:22…  Zile basılmış gibi açıyorum gözlerimi. Birden, aniden… Repliklerini sıkıca ezberlemiş düşünceler, birbirlerinin önüne geçmeye çalışarak, akıyorlar ardı ardına. Cümleler, kelimeler, paragraflar kaplıyor beynimi. Doluyor kafam, ağırlaşıyor. Birleşip çoktan kovmuşlar uykuyu sahadan. Güneşsiz bir sabahın ilk ışıkları sızmaya başlamış içeri. Bulutlar gecenin hüznünü kaplamış, günü hazır etmiş sabaha. Kalk kalk, uyku sana haram!

Yağmur yağıyor. Gecenin gözyaşları mı akıyor acaba?..

Hiç yorum yok: