10 Nisan 2016 Pazar

ESKİDEN

Dün yollardaydım. Hava sıcak, trafik hafif sıkışık. Radyo açık, art arda güzel müzikler çalıyor. Dalmışım düşüncelere, oradan buradan düşünüyorum bir şeyler. Birden çalan şarkının sözleri çarptı kulağıma. I am nothing without you ( sensiz ben hiçbir şeyim) diyor bir kadın şarkıcı. Yana yakıla bir aşk şarkısı söylüyor. İrkildim. Ne demek sensiz ben hiçbir şeyim? Aşk tabii ki çok güzel bir şey. İnsanı kendi özüne taşıyan en kuvvetli etken ama sensiz ben hiçbir şeyim? Fazla abartılı. “Ben bir şeyim ama seninle her şey daha güzel” daha uygun geliyor bana. Bizim Türkçe şarkılarda da çok vardır bu yandım, bittim, kül oldum durumları. Kendini bir erkeksiz var hissetmeyen kadınlara çok uygun! Halbuki önce varlığımız olabilmeli ki aşk olsun.

Sonra aklım eskilere gitti. Eski dediğime bakmayın üç-beş sene evveli. Bahar ayları geldi mi, facebook gibi sosyal medya ortamlarında bir aşk şarkıları, aşka dair alıntılar, çiçek böcek resimleri, aşk arayışları gırla giderdi. Hatta Durun İnecek Var kitabımda Aşk Olacaksa Eğer başlıklı yazımda buna değinmişim. Yazının tarihi 26.4.2011 yani beş sene evvel. Çok eski değil. Şimdilerde bakıyorum aşkın a’sı geçmiyor paylaşımlarda. İnsanlarda hâl kalmamış, istek kalmamış ya da o kadar karanlık ki gündem aşktan bahsetmeye utanır olmuş insanlar. Çavuşesku dönemini yaşamış yazarlardan Herta Müller’in Keşke Bugün Kendimle Karşılaşmasaydım adlı, dönemin baskısını anlattığı kitabında aşkı, mutluluğu hissettiği nadir anları “münasebetsiz mutluluk “ olarak nitelendirdiği gibi bizlerde sanıyorum artık münasebetsiz buluyoruz aşktan bahsetmeyi. Oysa aşk insanın içine yaşam enerjisi veren, kendi potansiyelini en ortaya çıkaran bir duygu yoğunluğu. Keşke herkes âşık olsa… Daha sıcak, daha sevgi dolu bakardık hayata cümleten. Burada Jack Nicholson ve Helen Hunt’ın oynadığı Benden Bu Kadar ( As Good As It Gets) adlı filmde Jack Nicholson’ın Helen Hunt’a söylediği “ seni seviyorum çünkü sen benim içimdeki iyiyi ortaya çıkarıyorsun “ repliğini anmadan geçemeyeceğim.


Eskiden Pazar yazıları yazardı köşe yazarları. Gündemden uzak, hayata dair. Aşktan, kitaplardan, doğadan, gittikleri yerlerden, genel kültürden, güzelliklerden bahsederlerdi. Bir günlüğüne her şeyden uzaklaşıp insanı hafifleten yazılar. Şimdilerde gündem o kadar acı ve yoğun ki, kimisi hâlâ devam etse de, çoğu gündeme dair ya da bir şekilde ucu gündeme dokunan yazılar yazıyorlar. Haksızlar diyemem. Ancak unuttuğumuz duyguları, içimizdeki iyiyi hatırlamak, var olanı kaybetmemek için hâlâ güzelliklerin paylaşılması gerektiğine inanıyorum. Yılmamak için, yaşama dair inancımızı kaybetmemek için üzerimize boca boca dökülen kötülüklerden ara sıra sıyrılmaya, devam etme gücümüzü korumak için ruhumuzu zaman zaman dinlendirmeye ihtiyacımız var. Şiirden, şarkıdan, sanattan, aşktan bahsedelim biraz. Jack Nicholson’ın dediği gibi içimizdeki iyiyi çıkaralım. En azından Pazarları…