SARI KAHKAHA - MURAT ÖZYAŞAR

Öykü sihirli bir dünya. Romana nazaran çok daha dar bir alanın içine sıkıştırılmış, esas hikâyenin yazılmış cümlelerden çok yazılmamışların arasında olduğu, okurun duyumsamalarına bırakılmış bir dünya. Bu nedenden kısa olmasına rağmen daha kolay ve çabuk yazılabildiği düşünülse de aslında daha zor, daha sanat isteyen bir tür.

Türk okuru ağırlıkla roman okumayı tercih ediyor. Ben de öyleydim. Son dönemde hem yazarak, hem okuyarak keşfettiğim bir dünya bu. Başlarda satır aralarını okumakta zorlandığım, okudukça beceri kazandığım, duyumsamalarım arttıkça da daha çok sevdiğim bir tür oldu öykü. Eskiden neredeyse hiç öykü okumazken, şimdilerde neredeyse romandan fazla okuduğum bir tür. Roman da severim, onun da tadı ayrı.

Çeşitli ülkelerin edebiyatını okuma fırsatı edindiğinizde her kültürün, her toprağın kendine has bir dili olduğunu fark ediyorsunuz. Okudukça o kültürün içine giriyor, o toprağın insanları üzerinde bıraktığı etkileri izliyorsunuz. Ancak duygular evrensel olduğundan ait olmadığınız bir dünya da olsa anlayabiliyor, o yazarın duygularının arasında gezinebiliyorsunuz. Son dönemde ağırlık verdiğim Türk edebiyatının eserlerini okumaksa kendi ülke insanımı anlamak, kendi korunaklı kalemde otururken onların iç dünyasına girmek açısından çok yararlı oldu. Dahil olduğum kültürün eserlerini okumaksa ayrı bir lezzet.

Çağdaş Türk öykücülüğü yıllar içinde gelişme gösterip gittikçe artan genç yazarlar katıyor Türk edebiyatının neferlerinin arasına. 1979, Diyarbakır doğumlu Murat Özyaşar da bunlardan biri. İlk kitabı Ayna Çarpması ile 2008 Haldun Taner Öykü ödülü ve 2009 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü alan yazarın ikinci öykü kitabı Sarı Kahkaha. Tavsiye üzerine alıp okuduğum bu kitabında, yaşadığı toprakların kavrukluğu esiyor öykülerinin arasında. Yansıttığı duygular öyle yanık…

Yaşadığı bölgenin sorunlarını anlatmıyor öykülerinde. Bireye dair öyküler bunlar. Ancak gene de o bölgenin bireyleri olarak öykülerin içinde yer alıyor bölgesel hava. Örneğin Yan adlı öyküsündeki “Hayatın provası sert, sanki kış ve devlet.” cümlesi bölgenin tüm sıkıntısını alıyor içine. Dili şiirsel, zaman zaman masalsı. Feda, fedai, veya tembih, tehdit gibi ses olarak benzer kelimeleri yan yana kullanarak,  aynı kelimeleri tekrarbetekrar kullanarak bir müzik yaratmış öykülerinde. Bu müziğin ritmine eşlik ediyorsunuz okurken. Her bir öykü sanki bir ağıt kaybedilmiş çocuksu saf duygulara. Yasak Bölge adlı öyküsünde “ Şu çocukların tek bir kusuru var; büyümeleri. “ diyor kısaca. Sarı Kahkaha da ölenin arkasından onunla ilgili anılar konuşulurken atılan kahkahalara denirmiş.

İlk kitabı Ayna Çarpması’nı okumadan ikinci kitabı Sarı Kahkaha’yı okumuş olmaya hayıflanıyorum aslında. İlk kitabından sonra yaptığı söyleşilerde okuduklarımdan bu iki kitabın duygusal anlamda birbirini tamamlayıcı olduğu hissine kapıldım. Ayna Çarpması’nı okuduğumda anlayacağım bu hissim doğru mu ama benim izleyeceğim öykücüler arasında yerini aldı bile Murat Özyaşar. 

Hiç yorum yok: