28 Aralık 2013 Cumartesi

2013'Ü GERİDE BIRAKIRKEN

2013’u uğurlamaya birkaç gün kalan şu son günlerde geçmiş seneye bakıyorum. Senenin neler getirip neler götürdüklerine… Yılın bilançosunu çıkarmak istiyorum. Hayat bir yolculuk ya, nereden nereye gelmişim, onu görmek istiyorum.

Hem bireysel, hem toplumsal olarak baktığımda bir aydınlanma senesi olmuş diyebilirim. Son birkaç senedir tohumlarını ektiğimiz varoluş mücadelesinin her iki boyutta da ilk meyvelerini verdiği bir sene olmuş 2013. Toplumsal olarak, senenin ortasında Gezi olayları ile patlayan ilk çiçekler, gittikçe meyveye dönüşüyor artık. İyice olgunlaşıp hasadı toplayıp yeme imkanımız ise 2014’de mümkün gözüküyor. Henüz, hala dikkatli olmamız, ürünü bozmamak için suyunu havasını özenle vermemiz gerek.

Bireysel olarak öğrenciliğimin devam ettiği, çıraklıktan kalfalığa doğru yol aldığım bir sene olarak görüyorum 2013’ü. Bu sene öğrendiğim en önemli şey “ her şey olması gerektiği gibi “ öğretisi oldu. Bunu söylem olarak daha önceleri de söylememe rağmen, içselleştirebilmek, bu öğretinin gerçekliğini fark edebilmek bu sene olabildi ancak. Bu farkındalığa erişebilmek beni öfke ve kızgınlık gibi olumsuz duygulardan arındırdı. Çok istediğim, ulaşmak için mücadele ettiğim bir şey olmuyorsa olmamasının yararıma olduğunu zaman içinde birçok kez gözlemlediğim için, onun peşini bırakma veya isteğimdeki bana yararsız kısmı bulup isteğimi düzeltme yoluna gidiyorum artık.

Sadeleşiyorum gittikçe. Hayatımdan fazlalıkları atıp çok daha azla çok daha keyifli bir dönem yaşıyorum. Bu kılık kıyafetten tutun da, insanlara kadar uzanan geniş bir çerçeve. O veya bu şekilde yüreğime dokunmayan insanlara çok vakit ayırmıyorum. Bana bir şey öğreten, beni öteye taşıyabilen veyahut varlığımın onlara iyi geldiğini hissettiğim insanlarla olmayı seviyorum. Bazı insanlarla sanki birbirimizin hayatındaki misyonumuzu tamamlamış gibi doğal olarak ayrılıyor yollarımız. Yeni insanlar giriyor bazen hayatıma. Kesinlikle bana ekleyecekleri, öğretecekleri veya farkına varmamı sağlayacakları bir şey olduğunun bilinciyle can kulağı ile dinliyorum söylediklerini. Kılık kıyafete gelince tabii her kadın gibi güzel olmak, güzel bulunmak istiyorum ama bu güzelliğimin fiziksel güzellikten ziyade ruhsal güzellik olarak fark edilmesini tercih ediyorum. Ruhunda iyilik, güzellik, sevgi barındıran herkesin bu özellikleri yüzüne yansıdığından zaten güzel olduklarına inanıyorum. Onun için kılık kıyafet gibi eskiden fazlasıyla dikkat ettiğim konuları da çıkardım hayatımdan. Elimdeki imkanları midemi ve bedenimi besleyen şeylere değil, ruhumu besleyen ögelere kullanmayı tercih ediyorum daha çok.

Daha çok kitap okuyorum. Bunu yazmak isteyen herkesin yapması gerektiğine inandığım için kadar, her kitabın içinde bambaşka dünyalara uzanabildiğim için de yapıyorum. Kendi yaşam tecrübem içinde ulaşamayacağım olaylara, düşüncelere, duygulara kitaplar aracılığı ile ulaşıyorum. Her okuduğum kitabı beğenmiyorum ama her beğenmediğimden de bir şeyler öğreniyorum.

Başıma gelen her olumsuzun içinden almam gereken dersi bulmaya çalışıyorum. Bazen tabak gibi ortada olmasına rağmen, bazen de olayın örgüsü içinde bir yerlere saklanıyor ders. Ancak örgüyü olmamış diyerek sökerken görebiliyorum. Öğrendim ki her olayın içinde mutlaka ama mutlaka görmemiz gereken bir şey var. Bulmadan, görmeden, anlamadan bırakmıyorum.

Bu sene, kendi adıma, bana en gurur veren şey ise kitap çıkarmış olmam. Ha parasını verip kendim bastırdığıma göre bu bir başarı mı?  İşin bu tarafı değil ama buna cesaret edebilmiş olmak bir başarı. Öyle patlayan, patır patır satan bir kitap da değil ama hiç tanımadığım birkaç insana ulaşabilmiş ve onların dünyasında küçük de olsa olumlu bir etki yaratmış olmak başarı. Daha da ötesi kitap vasıtasıyla çok değerli, hoş insanlarla tanışabilmiş olmak, hayatıma yeni zenginlikler katmış olmak başarı. 

Okurların motivasyonu ile yeni bir kitaba başladım ama takıldım kaldım. İlk takıldığım zamanlarda buna üzülüyorduysam da şimdi üzülmüyorum. Muhakkak bunda da bir keramet olduğuna inanıyorum. Belki söylemem gereken başka şeyler vardır, onları biriktiriyorumdur diye düşünüyorum. Sırf kitap çıkarmış olmak için senede bir kitap çıkaran yazarlar yerine, kendi içime sineni yazdığım zaman kitap çıkaran bir yazar olmak istiyorum.

2013’ün bana getirdiği en önemli şeyi sona sakladım. Sevgi… Bu sene aldığım ve verdiğim sevgiyi daha derinden hissediyorum. Aldığım ve verdiğim sevginin karşılığının bizim beklediğimiz şekilde olamayabileceğini ya da illa karşılıklı olması gerekmediğini çok iyi anladığım bir sene oldu bu. Sevebilmek yetisini insana bahşedilen en önemli özellik olarak görüyorum. Çok kolay gözüken ama aslında çok zor olan bir duygu bu. Bütün öğretilerden sıyrılıp saf sevgiyi yakalayabilmek önemli olan. Örneğin hep siz arayıp sormanıza rağmen karşı taraf ( bu arkadaşınız, dostunuz, anneniz, sevgiliniz her hangi biri olabilir) aramıyorsa ve bu nedenden siz o kişiyle görüşmeyi kesiyorsanız burada saf sevginin varlığından bahsedemeyiz. Çevrenizde “aramıyorsa bırak “ diyecektir hemen. Saf sevgide beklenti yoktur. Saf sevgide karşıdaki kişiyi olduğu gibi kabul vardır. Belki de siz o kadar sık aradığınız için karşı taraf bu ihtiyacı hissedecek fırsat bulamıyordur. Esas dikkat edilmesi gereken ihtiyaç anında yanınızda olup olmadığıdır. En karanlık anınızda kim yanınızda durarak, elinizi tutarak karanlığınızı aydınlatabiliyorsa, o’dur size sevgi badesinden içiren. Bunun kim veya kimler olduğunu ancak siz bilebilirsiniz. Ne çevreniz ne de bilinen, kabul görmüş kurallar bilebilir bunu. Etrafınızda sadece varlıkları ile karanlığınızı aydınlatan kişiler varsa sakın bırakmayın derim sık görüşmeseniz de.


Özetle 2013 yılı karanlığın aydınlık barındırdığını gördüğüm bir yıl oldu. Her kötünün iyiye doğru yol alma imkanını açtığını daha da net fark ettiğim bir yıl geçirdim. 2014’ün hepimizin farkındalığının yüksek olduğu, her şart altında iyiyi gözden kaçırmadığımız, sevgi dolu bir yıl olmasını dilerim.