Gazeteci kimliği ile tanıdığım Vivet Kanetti’nin okuduğum
ilk romanı Huysuz Büyüyor…bari. Huysuzun Teki adıyla çıkan kitabının devamı.
Üniversite sınavını kazanamamış bir genç kızın gözünden seksenli yılların Türk
burjuvazisini anlatıyor kitapta. Dâhil olduğu bu kesimle ilgili gözlemleri çok
yerinde ve içten. Tespitlerinin ayakları
yere basıyor. Evler, sofralar, düşünceler, duygular detaylı anlatılmış.Ancak anlatımda bazı yerlerde on yedi yaşın toyluğunu hissedilebilirken çoğunlukla daha yetişkin bir bakış açısıyla yazılmış. Acaba Huysuz'un büyüdüğünü vurgulamak için mi böyle yazmış yazar? Orhan
Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık kitabında hissettiğim duyguların havada
kalmışlığını bu kitapta hissetmedim. Demek ki araştırma ve gözlem yetmiyor, hissetmek gerekiyor.
Gazeteciliği nedeniyle daha didaktik bir dille karşılaşacağımı
düşündüğüm kitapta anlatım için seçtiği ironik dil vasıtasıyla, bugün durduğu
noktadan, o günün aydın kesiminde gördüğü “absürd” lükleri vurguluyor.Doğu-batı kültürü arasındaki sıkışmışlık özellikle kadın karakterlerde daha net gözlemlenebiliyor. Kitaptaki kadınların sıkıştıkları bu dünyanın içinden çıkma mücadelelerini görüyorsunuz. Bugün için kolay görünen ama seksenli yıllarda başarması zor işlerden.Hele bir kadının ailesinin, çevresinin olduğu şehirden ayrılıp bambaşka bir yerde tek başına hayat kurması olacak cesaret işi. Kitap
bir benzetme cenneti. Bu konuda kendisine şapka çıkardım. Ancak bazı cümlelerin koca
bir paragraf oluşturacak kadar uzunluğu, zaman zaman aynı
paragraf içinde anlatım değişiklikleri okumayı zorlaştırıyor; özellikle kitabın
ilk bölümlerinde. Kitabın yarısından sonra bu hatalar azalıyor, cümleler
kısalıyor, daha etkili ve sürükleyici bir anlatıma dönüşüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder