ANKARA

Dışarı çıktım. Hava almaya… Hani yabancı filmlerinde çıkıyorlar ya hava almaya. Öyle. Boş, sebepsiz… İçim daralıyor. Havayı ciğerlerime çekersem belki açılırım. Yürüdüm sokaklarda. Sokaklar kalabalık. Sokaklar insan dolu. Sanki dün hiçbir şey olmamış gibi gülüyor insanlar. Şu teyze yol ortasında durmuş, kek tarifi veriyor komşusuna en çabuğundan. Az ötede bir genç kız yeni kestirdiği saçlarını gösteriyor sevgilisine bir cilveyle. Önümde yürüyen gençler dünkü maçta Türkiye’nin Çeklere nasıl geçirdiğini konuşuyorlar. Sokağın başındaki kuaförden bir gelin çıkıyor, telli duvaklı, bütün hayallerini yüklediği gülümsemesiyle. Hayat akıyor en normalinden. Benim aklımda yüz beş ölü…

Havayı soluyorum nefes nefes. Buruk bir koku burnumda. Gökyüzü matemini yağmur damlalarıyla tutuyor. Saçım, başım mateme bulanıyor damla damla. Sırılsıklamım. Her tarafım ıslak, her tarafım acı… Ankara… Barış…Yaşam… Patlama… Yüz beş ölü… Her şey birbirine karışıyor. Barışın üzerine düşüyor kollar, bacaklar… Paramparça oluyor insanlar, paramparça oluyor barış… Kan sıçrıyor her yere, herkese…


Sokaklar insan dolu. Teyzenin kekine damlıyor kan, kızın gülüşüne, gelinin hayallerine, gençlerin gururuna. Fark etmiyorlar. Hayat akıyor sanıyorlar. Oysa artık hayat kan kırmızı… Nefes alamıyorum. 

Hiç yorum yok: