5 Ocak 2017 Perşembe

Bİ SİLKİNİN YAHU!

Uzun zamandır kalemi elime almadım, alamadım. Birazı keyifsizlikten, çoğu vertigodan. Bir yandan yazsam ne yazacağım ki durumu; içim kara, umutsuzluk akacak kalemin ucundan. Beşiktaş, Kayseri patlamaları olmuş. Gencecik polislerimiz, askerlerimiz ve bahtına o anda oralardan geçmek düşen şanssız sivillerimiz ölmüş, ne yazabilir ki insan? Acı, keder, öfke bir taş gibi oturuyor insanın içine, dili lâl oluyor, eli tutmuyor. Başım zaten fıldır fıldır, ne okumak ne yazmak mümkün. Ama gene de karanlığa uyansak da sabah oluyor, insanın karnı acıkıyor ve hayat devam ediyor.

Baş dönmesinden eve bağlı kaldığım bu süreç içinde yapabildiğim nadir şeylerden olduğu için bol bol film, dizi seyrederek, yeni çıkarmaya başladığımız KİLTABLET adlı fanzinimizin bloğunu hazırlayarak , bir senedir içime neşe, mutluluk veren çocuklarım ve öğretmenlerimin ihtiyaçlarıyla ilgilenerek geçirdim zamanı. Yılbaşına yaklaşırken bu tatsız zaman insana yılbaşı kutlaması isteği vermese de adettendir diyerek sevdiklerime el yapımı reçel ve erişte hazırlayarak, onların paketlemesini süsleyerek biraz havaya girmeye çalıştım. Böyle zamanları günlük gaile içinde ihmal edebildiğimiz ailemizle, dostlarımızla bir araya gelmeye bahane olduğu için severim. İçimize çöreklenmiş umutsuzluğa, isteksizliğe karşı ilaç gibi sevdiklerimizin sevgisine, şefkatine sığınmak iyi gelir.

Herkesin çaresizce eski seneyi kovalayıp yeni seneye umut bağlamasını paramparça etti yılbaşı gecesi olan katliam.  Hoş, geceden sabaha yeni seneye evrilmekle hayatın birden gül pembe olacağını beklemek saflık olurdu zaten. Ancak her yaşanan kötü olayda, bu kötülüklere alışmadığımızın, alışamayacağımızın belirtisi olarak gene şok yaşadık. Bir Bakanımızın “ Terörle yaşamaya alışmalıyız “ söylemine inat, insanlığını koruyabilenler acıya, kötülüğe alışamamış ruhlarıyla, zihinleriyle acıyı derinden hissedip isyan ettiler.

Erken yattığım için haberim yoktu katliamdan sabah uyandığımda. Gözümü açar açmaz öğrendiğim haberden sonra gene lâl oldu dudaklarım, beynim uyuştu, dondum kaldım.  Hayalet  gibi gezerken, çocuklarla ilgili projeyi beraber yürüttüğümüz arkadaşımdan gelen “ hallettin mi o işi? “ mesajına bakıp kaldım. Kısaca “yok” cevabımdan anlamış olmalı ki “ kendine gel!Hayat devam ediyor, daha kararlı ilerlemeliyiz “ yazdı. Ve kendime geldim!

Son birkaç senedir televizyon ve gazeteyi kaldırmıştım hayatımdan zaten. Sosyal medyadan takip ediyorum haberleri.  Haber takip etmeyi de bıraktım. Neresinden tutacağımı bilemediğim saçma sapan söylemlere itiraz, isyan için yazıp söylesem ne fayda! Aynı frekansta olmadığım insanlara bir şey anlatmak imkansız. E aynı kafada olduklarıma bir şey anlatmaya gerek yok. Sadece sen, ben, bizim oğlan konuştukça daha da içimiz kararıyor.  Büyük olayları ister istemez duyuyoruz. Savaşa falan girsek maazallah haberim zaten olur. Boşuna zaman kaybı!

Bana her zaman mutluluk veren çocuklarıma ve öğretmenlerime sarıldım yeniden; hem de sımsıkı. Moralim düzeldi, enerjim yükseldi. Valla vertigom bile iyileşmeye durdu.  Bir öğrencimizin öğretmeninin “Ben Ne için Varım? “ sorusuna verdiği “ ben bir doğru yapınca içimde pır pır kelebek uçuran bir kızım, ben doğruyu göstermek için varım “ cevabı, benim de bir zamanlar içimde pır pır kelebeklerin uçtuğunu hatırlattı. Ve o kelebeği uçurmaya karar verdim. Umut, dünyanın acımasızlığından habersiz bu çocukların yarınlara masumane bakışlarında gizli.  Sırf bu bakışları köreltmemek, onları yarı yola bırakmamak için bile devam etmeli insan hayata. Sana güvenle, umutla bakan bir çocuğu nasıl yarı yolda bırakabilirsin ki? Vicdan elvermez.

Hem yüzlerce savaş geçirmiş bu dünya yaşamaktan vazgeçmiş olanlarla dolu olsaydı, bugün hala var olabilir miydi insanoğlu? Lütfen unutmayalım, her zaman ölümler olmasına rağmen her gün bebekler de doğuyor. Her bebek bir umut demek!


Bi silkinin yahu! Kendinize gelin. Bir şeyin elinden, ucundan, kıyısından tutun. Çalışın, dışarı çıkın, sevdiklerinizle sarılın. Müziği, kitabı, sanatı eksik etmeyin hayatınızdan. Etrafınıza umutsuzluk tohumu ekmeyin. Ne olacak bu memleketin hali sohbetlerini bırakın, ne yapabilirim bu memleket için sohbetlerine dönün! Ben bundan sonra bu tür sohbetlerde yokum, duyduğum yerde kalkarım masadan. Baştan söyleyeyim de sonra darılmaca kırılmaca olmasın.