3 Ağustos 2016 Çarşamba

TUHAF

En son blog yazımı 21. Temmuz’da yazmışım. Kalkışımlı, girişimli darbe teşebbüsünden altı gün sonra yani. İlk heyecan, şaşkınlık demişim bir şeyler. O zaman dediğimin arkasındayım o ayrı. Sonrasında şaşkınlık tedirginliğe, tedirginlik huzursuzluğa yol açtığından olsa gerek tık yok benden. Zaten durum analizi, stratejik hesaplamalar, yorumlar, olasılık hesapları siyasetçilerin, gazetecilerin, uzmanların işi.  Biz, biraz mürekkep yalamış normal vatandaş statüsünden hariçten gazel okuyoruz işte, neler olduğunu anlamaya çalışarak. Benim ilgi alanım daha çok işin psikolojik yanına, insanlarda yarattığı etkiye bakmak, elim azıcık kalem tuttuğundan, becerebildiğim kadar bu duygusal parabol hakkında iki kelam etmek.

Tam yazın ortasında, bir kısım tatildeyken, bir kısım tatil hazırlığı yaparken herkesi şaşkına çeviren, darbe mi değil mi belli değil – daha çok James Bond filmi kıvamında – darbemtrak girişimden sonra çok demokratik bir ülkemiz varmışcasına olan demokrasiyi koruma, kollama uğruna bayram havasında nöbete duran gürûhun sokağa döküldüğü, döktürüldüğü, düşmanın birden dost oluverdiği, dün indirilen Atatürk posterlerinin yeniden asılıp ayyaş adledilen Atatürk’ün Gazi Mustafa Kemal’den Atatürk denebilecek kadar kıymete biniverdiği, herkesin kandırılabilecek kadar ahmak/salak/aptal olduğunu alenen beyan ettiği, Türk ulusunun her zaman sevgiyle ve saygıyla yaklaştığı ordusunun gözümüzün önünde yok edildiği, Mehmetçiklerimizin yetiştiği tarihi askeri okullarının kapatıldığı, hakimiyet milletin mi Allah'ın mı karmaşasının yaşandığı tuhaf bir döneme girdik. Öyle tuhaf ki, insanın nutku tutuluyor, diyecek bir şey bulamıyor. Eh! Tatil durumu da var. Herkes baktı, ben dahil, yapacak bir şey yok, izinleri kaldırılanlar hariç, bir göz ve kulak gündemde kalmak kaydıyla tatiline devam etti, etmeye çalıştı.

Tabii bu tatil durumu da bir tuhaf. Zaten geçen seneden beri art arda yaşanan patlamalardan kaçırdığımız yabancı turistlerin yerini yerli turist aldı ama nereye gitseniz sohbet aynı minvalde ya da herkes elindeki telefon veya tabletlerden gündemi takip etme çabasında. Garip bir görüntü oluşuyor. Mesela deniz boyunda yürüyüş yapıyorsunuz, kimse manzaraya bakmıyor, herkesin kafa önde, ellerindeki telefonda yürüyorlar. Yeni bir şey okumuş ya da duymuş olan yanındakini dürtüyor, beraber ekrana bakılmaya başlanıyor; karşıdan bu durumu gören bir diğeri gene bir şey olmuş, diye o da telefonunu bızıklamaya başlıyor falan. Eğlence yerlerinin durumunu gitmediğim için bilemiyorum ama takip edebildiğim bir doğaya dönüş söz konusu. Ruhu kararmış herkes, yarınların bilinmezliğinin tedirginliğine bulanmış her ruh kendini doğanın şaşmaz döngüsünün içine atmış, belki de bilinçaltında her şeye rağmen dünya dönüyor, her fırtınadan sonra güneş yeniden doğuyor, her türlü doğa felaketine rağmen tabiat aynı güzellikte ve ihtişamla kendini yeniliyor duygusuna sığınmak ihtiyacıyla, bir nebze de olsa huzur bulmaya çalışıyor. Mevcut bilinmezliğin içinde kendi hayatlarına nasıl bir gelecek biçeceğini bilemeyenler arasında kitaba, müziğe, filmlere sarıp başka başka dünyaların içinde kaybolarak nefes almaya çalışan bir grupta söz konusu. Ne yapacağını, ne olacağını bilemeyip ama Cumbaba’mız ne ederse iyi eder, doğru eder kıvamındaki görev verilmiş grupta, artık korna çalarak, bayrak sallayarak boş boş dolaşmaktan sıkılmış olmalı ki, göreve eğlence katma babında çoluk çocuk piknik tadına çevirerek olacakları bekleme modunda. Ha, bu ülkenin ekonomisini elimde tutan, kazançlarına kazanç eklediği sürece her iktidara eyvallah diyen,  bu ülkenin kaymak tabakasını oluşturmasına rağmen yurtdışında da kendine ev, banka hesabı falan bir yaşam alanı kurmuş elit (!) kesim de yurtdışındaki yaşam alanlarını, hesaplarını vs vs kontrol ederek, ihtiyaç varsa yenileyerek, ekleyerek geçiriyorlar herhalde bu süreci. İlk iki hafta pek görünmediler de yerel tatil bölgelerinde… Yanlışım varsa günahı benim boynuma.

Hangi gruba mensup olursa olsun, bu ülkenin vatandaşı olarak herkesin şu aralar ortak taşıdığı duygu; tedirginlik, yarınlarının nasıl şekil alacağını bilememekten dolayı yaşanan bir huzursuzluk. Tahmin üstüne tahmin yürütmekten, komplo teorileri yaratmaktan veya çözmeye çalışmaktan yorgun. Bu hal insanda bezginliğe, bezginlikten doğan bir boş vermişliğe, amaaan ne olacaksa olsun veya yarın ne olacağı belli olmaz bugün yaşadığımız yanımıza kâr gibi hedonist bir yaklaşım da doğurabiliyor. Karmaşık bir ruh hali yani.


Ülkeye, iktidara darbe sadece demokrasiye değil ruhlarımıza da darbe oldu. İnsanlar, bugüne kadar öyle veya böyle alıştıkları düzende akan hayatlarına vurulan, vurulması ihtimal dahilinde olan darbe karşısında bugüne kadar üzerinde fazla düşünmedikleri, düşünseler de eylem yada söz boyutuna fazla taşımadıkları duruşları, görüşleri, vizyonları konusunda daha derin ve ciddi düşünür oldular. Her şeyi yeni baştan inşa etmek zorunluluğu doğarsa veya bu güne kadar edinilmiş kazanımlardan vazgeçmek gerekirse alınacak yeni pozisyonu belirlemek için kemikleşmiş alışkanlıklar, dile gelmemiş beklentiler, gerçekleşmemiş arzular ortaya saçıldı. Herkesin iç dünyası, bilinçli veya bilinçsiz şöyle bir sarsıldı. Herkes, hayatını nırmal devam ettirir gibi gözükse de herkese bir tuhaf haller hâsıl oldu. Kalkışılan darbe girişimi başarısız olduysa da insanları alt üst etmede başarılı oldu. 

1 yorum:

MINDMILLS dedi ki...

Ruhsal darbe çok yerinde ifade olmuş. 'Derin darbe' hep görünmeyen alanlarda..Sevgiler..