Aslında kitap yorumları yapmaktan vazgeçmiştim. 2014 yılının
sonundan bu yana aksatmadan yaptığım bu yorumlar, edebiyata meraklı okurlar “ne
okusam?” diye düşünürken bir alternatif yaratmak, popüler edebiyatın dışında
kalan değerli yazarları bir nebze de olsa açığa çıkarmak, okumayla arası şöyle
böyle olanların iştahını kabartmak gibi bir hayalin peşinde koştuğum içindi. Ne
hayal! Dilini de herkese ulaşılabilir
olmak için yalın seçmiştim. Bu yorumların daha çok kişiye ulaşabilmesi,
dolayısıyla okur oranında ufacık bir artış yaratabilme umuduyla “ Kitap Dünyası”
adlı bir sayfa bile açmıştım Facebook’ta. Ortalama 50-60 okuma alıyor her bir
kitap yorumu.Onu da blogtaki istatistiklerden görebiliyorum. Yoksa sosyal
medyadaki paylaşımların altında herhangi bir yorum ya da beğeni işareti görmek
pek mümkün değil. Eğer yazar bu yoruma ulaşıp kendisi de kendi ortamlarında
paylaşırsa 150-200 okumaya ulaşabiliyor. Benim yazdıklarımdan etkilenip kitap almış
olan var mı bilmiyorum. Böyle bir geri bildirim yok. Bir tek, bir güvenlik
görevlisinin bana ulaşıp sayemde kitap okumaya başladığını ve bunun için bana
çok teşekkür ettiğini ifade eden bir özel mesajı var. Bu mesaj belki de beni bu
güne kadar devam ettiren. Kendisine hayatıma kattığı mutluluk için teşekkür
ederim. Her bir kitap yorumu kitabı okumakla bitmiyor, yazar hakkında
araştırma, kendisiyle yapılan röportajları, kendisi hakkında çıkan yazıları
okuma gibi ek okumalarla oluşuyor. Ancak
bu kadar dar bir çevreye hitap etmenin ne edebiyata, ne yazara, ne kitaba ne
de bana faydası var mı bilmiyorum.
Eh, ben bu işi beceremiyorum, bırakayım bari, diye
düşündüğüm şu günlerde hepimizi üzen, gene masum bir çok insanı hedef alan
Ankara Güven Parkı patlaması oldu. Ne ilgisi var kitapla patlamanın
diyebilirsiniz. Eğer geçen hafta bitirdiğim kitap Pakistan ve Afganistan gibi
terörle yaşayan topraklarda geçmeseydi ilgisi olmayacaktı.
Kitabın yazarı 1966 Pakistan doğumlu Nadeem Aslam. Her zaman
yaptığım gibi, bir yurt dışı seyahatimde , adını bilmediğim bir yazardan bir
kitap alma ritüelime uygun olarak almıştım kitabını. Kitabın açıklamasında 11 Eylül
sonrasında İslam fanatizminin kalbine giden bir roman yazması ilgimi çekmişti.
Bu kitaptan evvel basılmış üç romanı olması ve her bir romanın çeşitli ödüller
almış ya da aday gösterilmiş olması da bende olumlu bir his bırakmıştı.
Komünist bir baba ve Pakistan geleneklerine bağlı bir annenin oğlu Aslam. Bu farklılığın, ileride yazar olacak biri için bir nimet olduğunu söylüyor
The Guardian’daki röportajında. 1980’de
rejim değişip İslami değerlerle yönetilen rejime geçildiğinde ailesiyle
birlikte İngiltere’ye kaçıp yerleşiyor. İngilizceyi İngiliz yazarların
cümlelerini kopyalayarak öğreniyor. Bu kitaptan evvel yazdığı üç roman da
Afganistan veya Pakistan’daki hayat üzerine. Şimdiden on bir kitap daha
yazacağını söylüyor. Hepsiyle ilgili taslaklar, fikirler yaklaşık yüz defterin
içinde kayıtlı. Hatta The Blind Man’s
Garden romanında gördüğümüz sırtında Arapça infidel yazan dövme olan Amerikan askerini gerçekten bir dergide
görüp, o resmi defterine yapıştırmış. İslami inanışa göre yaşayanları şiddetle
eleştirmediğini sadece onları anlamaya çalıştığını söylüyor. Böyle bir yaşam
tarzının içinde yaşamayı seçmeyi çaresizliğin ötesinde , neyin tetiklediğini,bu
seçimin nasıl bir umut taşıdığını bulmak istediğini ifade ediyor.
Yazdıklarının tamamen kurgu olmadığını, bu toplumun içinden
geldiğini ve her gün bunlarla yaşadığını belirten yazarın bu kitabında da
gerçeklik duygusu okuyucuya geçiyor. Aynen dediği gibi, bir eleştiriden ziyade
durumu ortaya koyuş var romanında. Ana karakterin babasının da komünist olması
gibi gerçek hayatına dayanan ögeler de görülüyor.Yer yer şiirselliğe varabilen
pastoral bir dili var. Türkçe'ye çevrilmiş kitapları olmakla birlikte 2013 basımı bu romanın Türkçe'sini göremedim. Belki çevriliyordur, bilemiyorum.
Roman, 11 Eylül’ün etkisiyle Afganistan'daki savaşta
yaralılara bakmak gibi idealist bir düşünceyle yola çıkan doktor Jeo ile açılıyor.
Üvey kardeş Mikal de ona eşlik ediyor ancak daha savaş alanına varmadan Taliban
tarafından yakalanıyorlar. Aynı kadına âşık bu iki kardeşin ve ailelerinin
etrafında gelişiyor hikâye. Evde kalan kadınların hikâyeleriyle, Taliban, El
Kaide ve Amerikan savaş alanlarında münavebeli olarak ilerliyor roman. İslam
dinini sorgulayan ve bu düşüncesinden geri atmadan ölen karısının suçu ve
ona karşı sevgisinin arasında kalan baba Rohan da romanda önemli bir karakter. Fonda
her taraftan darbe yiyen Pakistan halkının, Talibanın, cihatçıların,
Amerikalıların olaylara bakış açısı ince ince işlenmiş. Öyle ki, bir noktada o
yaşam biçimini, bakış açısını okur olarak benimsiyor, normalde karşı olacağınız
bir şeyi, o şartlar altında kabul edilebilir hatta doğru bulabiliyorsunuz. ”
Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur “ diyen Amerikalıların, suçlu olup olmadığına
bakmadan, kendilerine Afganlar tarafından teslim edilen muhtemel teröristlere
5.000 $ ödemeleri ayrı bir ironi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder