“Hayat, renkli
ışıklarda akıp gittiği sürece asla bir roman olmuyor, ille de bir şeylerin
eksilmesi gerekiyor.” diyor Karakalem Resimler adlı kitabındaki Kristal
Köşk adlı öyküsünde Ayşe Sarısayın. Bu eksilmeleri anlatıyor
tüm öykülerinde. Hayatımıza değenlerin eksilterek geçişlerini, uçmaya hazır
kanatların nasıl da ufak ufak kırılarak uçamaz olduğunu şiirsel bir dille
anlatıyor. Behçet Necatigil’in kızı olan yazar, genellikle üstkurmaca tekniğini
kullanmış öykülerinde. Öykünün içinde öyküler var. Birbirine bağlı bu öyküleri
iç içe geçirerek yazmış. İnsan hayatı gibi; iç içe geçmiş yaşamlar bütünü değil
mi hayat? Kimi öyküler ise sessiz, satır
aralarından hissettiriyorlar kendilerini. Duyumsuyorsunuz. Ana öykü kadar
sızlatıyor içinizi.
Kitap iki bölümden oluşuyor. Aslında oluşmuyor da ben
kafamda iki bölüme böldüm. İlk bölümde birbirinden bağımsız dört öykü var.
İkinci bölümdeyse Yunan mitolojisindeki Daphne ve Apollon efsanesinden yola
çıkarak Daphne’yle özdeşleştirdiği Hicran’ın, onun hayatına değerek onun
hayatını tümüyle şekillendirmiş kişilerin öykülerini de anlattığı, birbirine
sımsıkı bağlı dört öykü var. Roman olmaya müsait bir hikâyenin çekirdeğini
oluşturan dört öykü.
Yalın, duru, iyi bir Türkçeyle yazılmış bu kitabı ben
sevdim. Öykülerin hepsi beni içine aldı, bana dokundu. Yazar olmaya çalışan bir
yazıcı olarak, kurgu karakterlerin nasıl da başlarını alıp yazarın bazen
kendinin bile farkında olmadığı iç dünyasında gezindiklerini anlatan Kristal Küre öyküsünü özellikle sevdim. Hele
Hicran’ın öyküsü… Hepimizin içinde uçamayıp kalan kuşların kanat sesleri gibi
içimizde çırpınan kanatların öyküsü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder