KÖPRÜ TRAFİĞİ AÇMAZI

Köprü trafiği… Felâket… Adım adım… İş çıkışı değil. Cuma hiç değil. Gün, saat hiç fark etmiyor. Hep aynı. Ne yapsan boş! Ne çok araba var! Arabalar üstüme üstüme geliyor sanki. Boğuluyorum… Egzos kokusu bir yandan, dilenciler diğer yandan… Cam da açamıyorsun. Klimaya talim. Onu da sevmiyorum. Yapay bir hava… Şükür gene de. O da olmasa!.. Bak, gene geliyor bir tanesi. Zaten dizi dizi artık… Çoğu Suriyeli. Hepsinin elinde aynı boy, üzerinde aynı el yazısıyla AÇIZ yazan karton. Fabrikasyon mübarek! Hep kadın. Erkekleri nerede? Kadınları yolluyorlar tabii. Daha acınası… Kucaklarında muhakkak uyuyan, ayağı çıplak bir bebek. Bazen de bir- iki çocuk daha. Üstlerinde paçavra gibi giysiler. Oradan, buradan bulma. Büyük, uyumsuz, yırtık, pis… Ayakkabılar keza öyle… Gerçek mi, numara mı? Bilemiyorsun ki! İçim sızlıyor tabii de hangi birine yardım edeceksin? O kadar çoklar ki…

Şurada bozuk para olmalı. Onu vereyim bari. 1,50 TL. Ne alınabilir ki bu paraya? Anca bir simit ya da bir ya da iki ekmek. Bir mi, iki mi? Kaç para oldu ekmek? Hiç yoktan iyidir. Yok verme, az bulur şimdi bunlar. Bakma. Bakmadan geç. Ver, bas git. Basılmaz ki! Yürümüyor bu Allahın belâsı trafik. Yürüse… Ter bastı. 10 TL ver. İyi para. Kimse vermez. Kimse bir şey vermeden ilerliyor zaten. Ekmeğin yanına biraz peynir alırlar belki. Alırlar mı? Yoksa ellerinden mi alınır para? Dilenci mafyası… Okuyoruz gazetelerde. Bunlar da böyle olmasın. Belki Suriyeli bile değiller. Kim bilecek? Verme, verme. Kız çok sevimli ama. İri iri, kocaman gözlere bak. Nasıl da mahzun bakıyor adama! Adam bakmıyor bile. Şimdi bana gelecek. Çantamda olmalı bir 10 TL. Bakayım. Trafik ilerliyor. Oh! Kızı geçtim. İlerlemeseydi verecektim.

Biraz açıldı sanki trafik. Uzakta gene üzeri AÇIZ yazılı bir karton. Bu sefer durmadan geçebileceğim galiba. Tüh! Durdu trafik. Bu seferki kara kaşlı, kara gözlü, kara yüzlü, on yaşlarında bir oğlan. Şu yol kenarında hoplayıp zıplayan kardeşi olmalı. Annenin sırtına bağlı uyuyan bir bebek. Hepsinin mi bebekleri var bunların? Doğurmayın bu kadar! Belki bebek gerçek bile değil! Belki Suriyeli bile değil! Trafik ilerlemezse bana da gelecek. Açılıverse trafik… Açılmaz ki! Kaçamayacağım bu sefer!  “Abla ne olur bi sakız al. Okul için kitap alacağım.” Bunlar bir şey satmıyorlar.  Sakız almadan 5TL. “ Abla olmaz, bir sakız al bari.” Dürüst çocuk, gururlu! Oğlan üç araba önümde, yaklaşıyor… Bir sakız, gururunu incitmemek için. Bir anda kiminin elinde sakız, kiminin elinde mendil boy boy erkek çocuğu. “Benden de al, benden de al.” İki araba… “Hepinizden alamam, o kadar param yok.” Çantamda bir el.  “Daha çok vardır burada.” Çantayı çocukla karşılıklı çekiştirmece. Açılsa trafik… Geçip gitsem… “Bırakın kızı rahat.” Kaçışan çocuklar… Bir… Geliyor! Ne yapabilir ki? Arabanın içindeyim. Güvende… Kapıları kilitle. Camı açma. Sakın! Ver şu 1,5 TL’yi kurtul. Ya daha fazla isterlerse?.. İstemezler. Bunlar Suriyeli. Bunlar dilenci değil. Mülteci. Açlar. Belki Suriyeli değiller. Kirden, pastan hepsinin yüzü birbirine benziyor. Ya değilse? Cama dayanınca bakma. Göz göze gelme. Önüne bak, dimdik. Anlar gider. Ya gerçekten Suriyeliyse? Bir simit parası verseydim en azından. Ellerim titriyor. Paralar düştü koltuğun altına. Nasıl alsam? Yürüse trafik. Geçsem gitsem… Evime varsam. Unutsam. Unutabilsem…

Oh! Öndeki araba verdi iki simit. İyi fikir… Arabada bulundurmalı. Nasıl da koştu çocuk sevinçle annesine? Gerçekten Suriyeli demek ki. Dilenci olsa koşar mı böyle! Yapışır arabaya!  Çocuk annesinin yanına gitmese verecektim şu 10TL’yi. Şimdi uzak kaldı. Anne de anne ha… Bir simidi böldü ikiye. Yarısını kızına, yarısını oğlana. Diğerini nereye koydu ki? Üstünde üst üste giyilmiş bir sürü paçavra. Sakladı herhalde. Belki akşama, belki yarına… Kızın ayakları da çıplak. Oğlanda yırtık mırtık ama bir spor ayakkabı var en azından. Kış da yaklaşıyor. Palto, kaban gibi bir şeyleri var mıdır? Bizim başımıza gelse yapabilir miydik? Sanmam. Ölürdük herhalde. Allah kimseyi gördüğünden eksik etmesin derler ya, valla öyle… Arabaya atsam bir sürü çorap, birkaç şal… Gördüklerime versem. Benim kızda kaç tane kaban. Giymiyor bile. Onları koysam arabaya. Birkaç kişi de olsa, hiç yoktan iyidir. Evet, yapayım ben bunu. Ucuzundan çoraplar alayım. Külotlu, yün. Yün şallar da. Vardır Mahmutpaşa’da. Şoföre söyleyeyim alsın. Yardım etmek lazım şu garibanlara…

Ne korna çalıyorsun? Gidebilsek gideceğiz. Görmüyor musun, önüm tıkalı! Herkesin acelesi var! Sanki benim yok! Akşama davet var. Daha eve gidip hazırlanacağım. Tam da gününü buldu Gülsen’in öğle yemeği. Gitmesem olmazdı. Sonra dedikodu! Yemekler de pek kötüydü yani. Kuaföre de gidemedim. Toplarım saçlarımı artık. Evi arayayım da Gönül ütüleyiversin elbisemi. Şoförü de arayayım yarın gitsin Mahmutpaşa’dan alsın çorap, morap. Ay! Şu adam da hep meşgul! Kiminle konuşuyor böyle?! Evli olmasa sevgilisi var diyeceğim. Bir kere de ilk arayışta ulaşamadım şu adama. Neyse yarın söylerim, acelesi yok şimdi. Saat de beşe geliyor. İyice sıkıştı trafik. Yetişebilecek miyim? Adnan öldürecek beni. Çok kızıyor geç kalınca. Köprüyü bir geçsem…
En nihayet! Geçtim köprüyü. Bundan sonrası yürür artık. Hemen bir duş, acele makyaj hazır olurum. Ay zır zır şu telefon! Attırmıştım koltuğa ama… Ne zaman arasan bulunmaz! Bırak çalsın. Kaza yapacağım valla. Ya Adnansa? Merak etmiştir. Açmasam bir ton laf! Patlama! Buldum! Şoför de hep böyle uygunsuz zamanda arar! Ne istiyor ki?! Açamam şimdi. Trafik polisi kaynıyor ortalık. Saat olmuş beş buçuk! İki saat de nasıl hazırlanacağım? Neyse az kaldı. On dakika sonra evdeyim. Aslında hiç gidecek halim yok. Çok yorgunum. Bir daha karşıya geçmek mi? Asla.

05.12.2015

Hiç yorum yok: