7 Aralık 2014 Pazar

DELİRMEYE AZ KALDI

“Savaş tanrısı Apollon … “ diye başlıyor şoförden bozma rehber. Ay, delireceğim! Hatay’ın meşhur Harbiye Şelaleler’indeyiz. Bir grup arkadaşla, uzun zamandır görmek istediğimiz Hatay’a üç günlüğüne geldik. Yola çıkmadan evvel, gezilecek görülecek yerleri yalayıp yuttuk hepimiz. Ben, mitolojiye meraklı olduğum için Apollon ve Daphne efsanesini sular seller gibi biliyorum. Gene de gelmeden evvel okudum bir daha. “O savaş tanrısı değil, güneş ve müzik tanrısı bir kere “ diyorum adama, içimden tövbeler çekerek.

-       Abla, ne fark eder? O da tanrı bu da tanrı. Bir tanrı işte!
-       Abla?
Öldüreceğim adamı! İzin verin öldüreyim.
-       Ne demek ne fark eder? Çok fark eder. Bu konuda yazılmış bir sürü kitap, internette bir sürü bilgi var, oku öğren madem bu işi yapıyorsun.

Nereden buldu bu adamı Ayşe? Tamam, ucuz olsun diye hem şoförlüğümüzü yapacak hem de rehberlik yapacak birini aramış olabilir ama bu adam da insanı delirtir! Bunlar yabancı turist de gezdiriyordur; rezil oluyoruz el âleme. Hem onlar bizden iyi bilirler her bir şeyimizi. Bir yere gitmeden evvel ne varsa okurlar, notlar çıkarırlar, planlı programlı, bilerek gezerler. Bir yere gitmeden önce bilgi edinme işini onlardan görüp öğrenmiştim ben. Eskiden elimi kolumu sallayıp giderdim gideceğim yere. Yarım yamalak gezip görürdüm işte. Türk’ün aklı gibi islim arkadan gelirdi bazen. İlgimi çeken bir şeyi dönüşte araştırırdım. Araştırırken kaçırdığım şeyleri keşfettikçe hayıflanırdım. Bir gezimde önümdeki yabancı tur kafilesinde, baktım insanların elinde notlar. Notlardan okuyup okuyup rehbere sorular soruyorlar. Rehberi bayağı terletmişlerdi. Ben de o geziden beri sonradan değil, önden hazırlık yapmaya başlamıştım.

-       Abla, efsane değil mi? Uydurup uydurup söylüyorlar nasıl olsa. Maksat süs olsun, renk olsun.
Ay hala abla diyor ya! Zıplayacağım şimdi adama. Uyduruyorlarmış! Kim buna rehberlik yaptırıyor Allah aşkına? Bıraksın bu işi. Şoförlük yapsın sadece. Onu bile yapamıyor ya! Ne kadar çukur varsa girdik gelirken.
-       Kardeşim senin rehberlik belgen var mı? Göster bakayım onu bana.
-       Ne belgesi Abla? Burada kimsenin belgesi yoktur. Kulaktan kulağa anlatılır bilgiler. Hem senelerdir yapıyorum bu işi ben. Buranın her bir tarihi yerini, müzelerini bilirim. Buranın efsanesini de rahmetli babaannem anlatmıştı bana. Biz kökten buralıyız Abla.

Biraz daha konuşursa elimde kalacak. Arkadaşlarım “ boş ver, takılma. Biz doğrusunu biliyoruz nasıl olsa. Bizi getirsin, götürsün yeter “ diyerek, beni sakinleştirmeye çalışıyorlar. Vay! Memleketimin haline. Kimlerin eline kalmışız? Hoş adam da haklı. Bu kadar turistik bir bölgede daha okullarda anlatılması lazım bilgilerin doğrusu. Ama nerdee? Dün Hatay Arkeoloji Müzesi’ne götürdüğünde adam mozaiğin üzerine bastıydı. Yanlışlıkla herhalde diye geçiştirmiştim ama şimdi anlıyorum ki yanlışlık falan yok. Adam bilmiyor o mozaiklerin değerini. Ona göre sadece ekmek kapısı bu değerler. Öyle bile olsa, koru değil mi? Koru ki ekmek paran gitmesin elinden. Yok, kardeşim, yok!

-       Tamam, tamam. Sen devam et kardeşim.

Susuşumu yenilgiyi kabul edişim olarak kabul etmiş olmalı ki, Savaş Tanrısı Apollon diye yeniden anlatmaya başladı. Apollon, köylü kızı Defne’ye aşık olmuş. Defne Apollon’a yüz vermemiş. Apollon Defne’nin peşini bırakmamış. Defne’de Apollon’dan kurtulmak için Tanrı’ya dua etmiş “ beni kurtar “ diye. Tanrı’da onu ağaca çevirmiş. Defne ağacının adı buradan geliyormuş diyerek efsaneyi bitirip defnenin faydalarına geçiyor rehber bozuntusu. Defne yağı ve sabununu şuradan alabilirmişiz falan. Sanki Türk filmi anlatıyor mübarek!

-       Hani Eros? Hani Peneus?
-       Onlar ne Abla?

Yok valla, elimde kalacak bu adam! Onlar ne diyor, onlar kim bile değil! Hayatında duymamış. Dev bir yılanı öldürmüş olan Apollon, Eros’la karşılaştığında onun okçuluğu ile dalga geçer. Apollon’a kızan Eros, intikam almak için iki ok hazırlar.(Küçük bir tanrı olan Eros, yakışıklı Apollon’u kıskandığından da yapmış olabilir. Bu benim yorumum tabii) Birinin ucunu altınla, diğerini ise kurşunla kaplar. Altın olanı insanı aşık edecektir, kurşun olanı ise insanı aşktan soğutacaktır. Altınlı oku Apollon’a saplar, kurşunlu olanı ise Daphne’ye. Daphne bundan sonra ne Apollon’a ne de başka kimseye yüz verecektir. Hayatı boyunca bakire kalmak isteyen Daphne, Apollon’un peşini bırakmaması üzerine babası nehir tanrısı Peneus’tan yardım ister. Her baba gibi kızından torunlar bekleyen baba, kızının ısrarı sonucunda kabul eder ve onu ağaca çevirir. Üzüntüsünden deliye dönen Apollon, onun yaprakları yeşil olduğu sürece kendisinin kalması için yapraklarına sonsuzluk aşılayarak solmayan bir yeşile dönüştürür. Yunan mitolojisinde şehvetle iffetin karşı karşıya getirildiği, iffetin şehvete karşı üstün tutulduğunu anlatan bu efsane, bu haddini bilmez şoförün elinde komik bir melodrama dönüştü. Delirmeyeyim de ne yapayım!

-       Hay, patla e mi? Eros’un kurşun kaplı oku seni bulsun inşallah!


1 yorum:

Sinan dedi ki...

Her zaman ki gibi harika yazmışsın. Güleyim mi üzüleyim mi bilemedim. Süpersin :)