“Savaş tanrısı Apollon … “ diye başlıyor şoförden bozma
rehber. Ay, delireceğim! Hatay’ın meşhur Harbiye Şelaleler’indeyiz. Bir grup
arkadaşla, uzun zamandır görmek istediğimiz Hatay’a üç günlüğüne geldik. Yola
çıkmadan evvel, gezilecek görülecek yerleri yalayıp yuttuk hepimiz. Ben,
mitolojiye meraklı olduğum için Apollon ve Daphne efsanesini sular seller gibi
biliyorum. Gene de gelmeden evvel okudum bir daha. “O savaş tanrısı değil,
güneş ve müzik tanrısı bir kere “ diyorum adama, içimden tövbeler çekerek.
-
Abla, ne fark eder? O da tanrı bu da tanrı. Bir
tanrı işte!
-
Abla?
Öldüreceğim adamı! İzin verin öldüreyim.
-
Ne demek ne fark eder? Çok fark eder. Bu konuda
yazılmış bir sürü kitap, internette bir sürü bilgi var, oku öğren madem bu işi
yapıyorsun.
Nereden buldu bu adamı Ayşe? Tamam, ucuz olsun diye hem
şoförlüğümüzü yapacak hem de rehberlik yapacak birini aramış olabilir ama bu
adam da insanı delirtir! Bunlar yabancı turist de gezdiriyordur; rezil oluyoruz
el âleme. Hem onlar bizden iyi bilirler her bir şeyimizi. Bir yere gitmeden
evvel ne varsa okurlar, notlar çıkarırlar, planlı programlı, bilerek gezerler.
Bir yere gitmeden önce bilgi edinme işini onlardan görüp öğrenmiştim ben.
Eskiden elimi kolumu sallayıp giderdim gideceğim yere. Yarım yamalak gezip
görürdüm işte. Türk’ün aklı gibi islim arkadan gelirdi bazen. İlgimi çeken bir
şeyi dönüşte araştırırdım. Araştırırken kaçırdığım şeyleri keşfettikçe
hayıflanırdım. Bir gezimde önümdeki yabancı tur kafilesinde, baktım insanların
elinde notlar. Notlardan okuyup okuyup rehbere sorular soruyorlar. Rehberi
bayağı terletmişlerdi. Ben de o geziden beri sonradan değil, önden hazırlık
yapmaya başlamıştım.
-
Abla, efsane değil mi? Uydurup uydurup
söylüyorlar nasıl olsa. Maksat süs olsun, renk olsun.
Ay hala abla diyor ya! Zıplayacağım şimdi adama.
Uyduruyorlarmış! Kim buna rehberlik yaptırıyor Allah aşkına? Bıraksın bu işi.
Şoförlük yapsın sadece. Onu bile yapamıyor ya! Ne kadar çukur varsa girdik
gelirken.
-
Kardeşim senin rehberlik belgen var mı? Göster
bakayım onu bana.
-
Ne belgesi Abla? Burada kimsenin belgesi yoktur.
Kulaktan kulağa anlatılır bilgiler. Hem senelerdir yapıyorum bu işi ben.
Buranın her bir tarihi yerini, müzelerini bilirim. Buranın efsanesini de
rahmetli babaannem anlatmıştı bana. Biz kökten buralıyız Abla.
Biraz daha konuşursa elimde kalacak. Arkadaşlarım “ boş ver,
takılma. Biz doğrusunu biliyoruz nasıl olsa. Bizi getirsin, götürsün yeter “ diyerek,
beni sakinleştirmeye çalışıyorlar. Vay! Memleketimin haline. Kimlerin eline
kalmışız? Hoş adam da haklı. Bu kadar turistik bir bölgede daha okullarda
anlatılması lazım bilgilerin doğrusu. Ama nerdee? Dün Hatay Arkeoloji Müzesi’ne
götürdüğünde adam mozaiğin üzerine bastıydı. Yanlışlıkla herhalde diye
geçiştirmiştim ama şimdi anlıyorum ki yanlışlık falan yok. Adam bilmiyor o
mozaiklerin değerini. Ona göre sadece ekmek kapısı bu değerler. Öyle bile olsa,
koru değil mi? Koru ki ekmek paran gitmesin elinden. Yok, kardeşim, yok!
-
Tamam, tamam. Sen devam et kardeşim.
Susuşumu yenilgiyi kabul edişim olarak kabul etmiş olmalı
ki, Savaş Tanrısı Apollon diye yeniden anlatmaya başladı. Apollon, köylü kızı
Defne’ye aşık olmuş. Defne Apollon’a yüz vermemiş. Apollon Defne’nin peşini
bırakmamış. Defne’de Apollon’dan kurtulmak için Tanrı’ya dua etmiş “ beni
kurtar “ diye. Tanrı’da onu ağaca çevirmiş. Defne ağacının adı buradan
geliyormuş diyerek efsaneyi bitirip defnenin faydalarına geçiyor rehber
bozuntusu. Defne yağı ve sabununu şuradan alabilirmişiz falan. Sanki Türk filmi
anlatıyor mübarek!
-
Hani Eros? Hani Peneus?
-
Onlar ne Abla?
Yok valla, elimde kalacak bu adam! Onlar ne diyor, onlar kim
bile değil! Hayatında duymamış. Dev bir yılanı öldürmüş olan Apollon, Eros’la karşılaştığında
onun okçuluğu ile dalga geçer. Apollon’a kızan Eros, intikam almak için iki ok
hazırlar.(Küçük bir tanrı olan Eros, yakışıklı Apollon’u kıskandığından da
yapmış olabilir. Bu benim yorumum tabii) Birinin ucunu altınla, diğerini ise
kurşunla kaplar. Altın olanı insanı aşık edecektir, kurşun olanı ise insanı
aşktan soğutacaktır. Altınlı oku Apollon’a saplar, kurşunlu olanı ise
Daphne’ye. Daphne bundan sonra ne Apollon’a ne de başka kimseye yüz verecektir.
Hayatı boyunca bakire kalmak isteyen Daphne, Apollon’un peşini bırakmaması
üzerine babası nehir tanrısı Peneus’tan yardım ister. Her baba gibi kızından
torunlar bekleyen baba, kızının ısrarı sonucunda kabul eder ve onu ağaca
çevirir. Üzüntüsünden deliye dönen Apollon, onun yaprakları yeşil olduğu sürece
kendisinin kalması için yapraklarına sonsuzluk aşılayarak solmayan bir yeşile
dönüştürür. Yunan mitolojisinde şehvetle iffetin karşı karşıya getirildiği,
iffetin şehvete karşı üstün tutulduğunu anlatan bu efsane, bu haddini bilmez
şoförün elinde komik bir melodrama dönüştü. Delirmeyeyim de ne yapayım!
-
Hay, patla e mi? Eros’un kurşun kaplı oku seni
bulsun inşallah!
1 yorum:
Her zaman ki gibi harika yazmışsın. Güleyim mi üzüleyim mi bilemedim. Süpersin :)
Yorum Gönder