2 Nisan 2014 Çarşamba

SEÇİM ÜZERİNE İKİ KELAM

Dün benim için garip duygularda yüklü bir gündü. Doğumdan ölüme uzanan eksen üzerinde seçim tartışmaları adı altında insanlığa bir bakış attığım bir gün oldu.

Tam seçim hayhuyunun olduğu gün kaybettiğimiz, uzun yıllardır görüşmesem de derinde sevdiğim bir arkadaşımın cenazesiyle başladı gün. Kendi yaş grubumuzdan birinin vefatını ilk kez yaşamak hayatı yeniden sorgulama ihtiyacı getiriyor insana. Belki de bu psikolojiyle, cenazeden sonra bir kafede sohbete devam ettiğimiz sınıf arkadaşlarımızla, seçimleri konuşurken, kendimiz için geç olsa bile çocuklarımız için devam etmemiz konusunda hem fikirdik hepimiz. Orada bulunan hiç birimiz seçim gönüllüsü olarak bu seçimde yer almamış ancak bunun suçluluğunu hissetmiş ve bir daha ki seçimde kesinlikle bu görevi yapacağımızda da hemfikirdik. Bu güne kadar yapılmış her seçimde muhakkak oyunu kullanarak vatandaşlık görevini yerine getirmiş olmanın getirdiği rahatlıkta değildik hiç birimiz. Öğrendik ki sadece oy kullanmakla bitmiyor bu iş. Verdiğimiz oya sahip çıkmamızda gerekiyor. Ayrıca seçim sandıklarında görev almış arkadaşlarımın görev sonrası yazdıkları gözlemlerden de kendi cam fanuslarımızda uzak kaldığımız Türkiye gerçeğinden de manzaralar gördük. Bu da bize başka bir ders…

Şu anda Ankara Belediye Başkanlığı için mücadele veren Mansur Yavaş’ın mücadelesini ve mücadeleye destek verenleri takdirle izliyorum. Eğer seçimi kazanırsa AKP’ye darbe olacağından falan değil. Bir eksik bir fazla da olsa, bir kısmı hileyle de olsa çoğunluk AKP yönetimini tercih ettiğini göstermiştir. Oyları azalmış, çoğalmış orasıyla da ilgilenmiyorum. İlgilendiğim tek şey, Mansur Yavaş’ın efendice, hukuk yolundan giderek hakkını araması ve onun bu hak arayışında, farklı siyasi görüşlerde çoğunluğu genç olan insan topluluğu. Toplum son dönemde iyice yok olan adalet ve hukuğa karşı özlemini ifade edercesine bu mücadeleye sahip çıkmış ve milli iradesini ortaya koymaktadır. Benim ilgimi çeken işin bu tarafı. Bu nedenle bu mücadeleye destek veriyor ve Mansur Yavaş’ın, eğer gerçekten hak ediyorsa, adaletin yerini bulup, bu mücadeleyi diğerlerine örnek teşkil etmesi açısından, Belediye Başkanlığı seçiminden galip çıkmasını arzuluyorum. Mansur Yavaş bu mücadeleden galip çıkarsa CHP’de çok sevinip üstüne alınmamalıdır bence. Kazansa da kaybetse de,Sayın Yavaş ve ona destek olan insanlar, başta CHP olmak üzere toplumun tüm kesimlerine direnmenin nasıl olması gerektiğini göstermişlerdir. Hukuk yolundan sapmadan, şiddetsiz, adilce...

Akşamüstü ise başka bir arkadaşımın doğumgünüydü. Son günlerde yaşanan gergin ortam nedeniyle her ne kadar bir kutlama yapmak içinden gelmediyse de, “hayat devam ediyor” ve “yol uzun, arada mola vermek de lazım” düşüncesiyle biz birkaç yakın arkadaşı olarak nevalemizi kapıp kapısını çaldık arkadaşımızın. Seçim ertesi olması sebebiyle eskilerin “haydi hoppa” şeklinde bir doğumgünü olmadı tabii. Gene ağırlıklı konu olarak seçim konuşuldu doğum gününde. Oradaki bir arkadaşımız “ niye şaşırıyorsunuz ki, Tayyip ayna tutuyor bizlere “ dedi. İlk tepki olarak bir çoğumuz “ne aynası, daha neler? “ dediysek de, arkadaşımızın konuyu derinleştirmesiyle daha derin düşünmeye başladık. Sordu bizlere; Hanginizin başı kapalı, aynı sofrada yemek yediğiniz, sokakta beraber yürüdüğünüz arkadaşı var? Çoğumuzun yoktu. Bunun bir sebebi aslında ötekileştirdiğimizden değil, etrafımızda bu tercihte insanlar olmaması dedim ben. Bir arkadaşımız ise “benim liseden bir başı kapalı bir arkadaşım var ama sınıf toplantılarında o kızı aralarında istemiyor diğerleri” dedi. “ Aaa çok ayıp “ söylemlerinin arasında fark ettim ki aslında kendimize karşı bile dürüst değiliz. En azından kabul etmeliyim ki ben, Üsküdar Amerikan’lı sınıf arkadaşlarım arasında seneler içinde tercihini bu yönde kullanmış olan olsa yadırgardım başta. Ha sınıf toplantılarına gelmesin boyutuna gelmezdi ama gene de…

Seçimlerden beri Facebook sayfalarında “ listemde AKP’ye oy vermiş olan varsa silsin kendini “ açıklamaları okuyorum. Bu güne kadar yazdığım yazılarda siyasi düşüncem zaten belli. Ancak bu tip açıklamalara tamamen karşıyım. Bu tarz yaklaşımların bizi hiçbir yere taşımadığını gördük, görüyoruz. Benim kendini düzgünce ifade eden, küfür, hakaret etmeden kendi düşüncesini paylaşan herkese açık kapım. Özellikle kitabım Durun İnecek Var’ın sayfasında her görüşten insan olduğunu biliyorum. Hatta sıkı bir AKP yanlısı bir yazar dostum da var. Bu görüş ayrılığı bizim dostluğumuzu engellemiyor. Edebiyat ve kitap üzerine güzel güzel sohbet edebiliyoruz. Sayfamın sıkı takipçilerinden bir üye ile de seçimden evvel siyasi tercihlerimiz ve nedenleri üzerinde uzun uzun yazıştık. Kendisi bana neden AKP’ye oy vereceğini gayet güzel anlattı. %100 aynı fikirde olmasam da onun bakış açısının da mantıklı bir dayanağı olduğundan bana ancak onun tercihine saygı duymak düşer.

Başka bir dostum "siyasi görüş farklılıkları insanı birbirine yabancılaştırıyor" dedi geçenlerde. Bu güne kadar belki böyle olmuştur ama süreklilik doğruluğunu ispatlamaz. O dostumla da siyaset konusunda anlaşamasak da hayatın diğer alanlarında çok güzel paylaşımlarda bulunabiliyoruz mesela. Belki seçim dönemleri gibi herkesin siyasete odaklandığı sıralarda bir yabancılaşma oluyorsa da, bu dostluğumuzu kesilme noktasına getirmiyor hiçbir zaman. Buna benzer birçok örnek verebilirim ama ne demek istediğimin anlaşıldığını düşünüyorum.

Hatırlıyorum da kızımın babası ile ilk beraber olmaya başladığım zaman, ailem lise mezunu ve yabancı lisanı olmaması yüzünden çok rahatsız olmuştu. Bir de ailesinin Almanya’da çalışmış bir işçi aile olduğunu duyunca evlenmeme pek de sıcak bakmamışlardı. Onda ne bulduğum konusunu bir türlü çözememişler, benim verdiğim “ alıştığınız kalıplara uygun olmayabilir ama çoğumuzdan daha insan “ cevabı ise bir anlam ifade etmemişti. Bu ailemin “insan “ olmadığı anlamına gelmiyor. O güne kadar toplumun sessizce kabul görmüş “davul dengi dengine “ öğretisinin dışa yansımasıydı sadece. Evet, belki doğru her şey dengine olmalı ama bu denklikte ele alınacak kriterler herkese göre değişken olabilir. Genel olarak kabul görmüş eğitim, statü, maddi refah, aile gibi kriterlerin dışında başka noktalarda denklik olmaz mı? Bu arada itiraf edeyim Galapagos Adaları’nın varlığını eşimden öğrenmiştim mesela. Bazen insanların okuyamamış olması bilmedikleri anlamına gelmediği gibi, okumuş olmaları da bildikleri anlamına gelmeyebiliyor yani… Bu gün boşanmış da olsam kızımın babasının insanlığı konusunda asla ve asla kimseye laf ettirmeyeceğim gibi,  insan olarak saygımdan ve sevgimden bir gram eksilmediğini de belirtmek isterim.

Şimdi bunu niye anlattığıma gelince, toplumun her kesiminde kemikleşmiş düşüncelerin, inançların varlığına dikkat çekmek istedim. Bu günden yarına bu düşüncelerin değişmesi çok zor ama imkansız değil. Gezi olayları sırasında gençlerin bize gösterdiği gibi toplumun her kesimi ile beraberce, karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde yaşamak mümkün. Bu noktaya gelebilmemiz için önyargılarımızdan kurtulmak, cam fanuslarımızdan çıkmak, ötekileştirmeden birbirimizi dinlememiz gerek. 40 yaş üstü kaçımızın bunu başarabileceğini bilmiyorum. Bu gün başlasak bile içimize yerleşmiş yargılardan kurtulmaya belki ömrümüz yetmeyecek ancak arkamızdan gelen gençlik bu olguya çok daha açık. Belki de bize düşen gençlerin bu açık yüreklerini, zihinlerine saygı duyarak, onları şekillendirmeden bu yolda onlara eşlik etmeye çalışmaktır.

Önümüzdeki yıllarda, ne yıllarca ötekileştirdiğimiz toplum kesimi üzerinden yaptığı siyaset ile bu gün iktidarı elinde bulunduran AKP ne de toplumun belli bir kesimine hitap edebilen CHP ya da MHP kalacak. Kin, nefret ve öfkeye prim vermeden toplumun her kesimini kucaklayabilen partiler gelecekte yerlerini alacaklar. Bunun olabilmesi için önce toplum olarak bizlerin gençlerden örnek alarak bize uymayanı dışlamak yerine, kabul edip saygı göstermeyi öğrenmemiz gerek. Toplumun genel eğilimi ne yöndeyse siyasette o yönde şekil alır. Arkadaşımın dediği gibi ne aman her kesimle aynı sofrada yargılamadan, dostça yemek yiyebilirsek o zaman bu ülke huzura kavuşacak. Belki jenerasyonlar alacak bu değişim ama eninde sonunda olacak.


Bu yazıyı okuyan bazılarının yazıyı fazla iyimser hatta naif olarak değerlendireceğini biliyorum. Belki öyle ama hayal etmekle başlar her şey…

Hiç yorum yok: