5 Nisan 2014 Cumartesi

PEMBE GÖZLÜK

Bu gün aylardır taktığım kara gözlüklerimi çıkarıp pembe gözlüklerimi takmaya karar verdim. Kara kara baktıkça, kara kara düşündükçe benim de içim karardı valla. Elim kolum kalkmaz, yüzüm gülmez haldeydim aylardır. Hani madalyonun iki yüzü vardır derler ya, ben artık kara değil pembe tarafından almaya niyetlendim işleri. Bu kararımdan beri de “Ankara’nın Bağları” şarkısı eşliğinde oynuyorum sabahtan beri. (İşin bu tarafı şaka ama kızlar bu şarkıyı açınca ilk defa gıcık olmadan dinlediğim gibi, eşliğinde omuzlarımı da oynattığımı fark ettim.)

Bu gün keyifli olmamın sebeplerinden biri evde kızım ve arkadaşının olması. İki genç kız bir arada olunca evde çalan müzik farklı olduğu gibi, evin havası da değişik oluyor. Kahkaha sesleri, şakalaşmalar derken ev şenlikli oluyor. Her ne kadar ben onları yalnız bırakmak için salonu terk edip mutfağa tıkıldıysam da seslerini, konuşmalarını duyuyorum. Bütün umursamaz havalarının arasında memleket meselelerini kendi bakış açılarına göre konuşmuyorlar mı bayılıyorum. Mesela başörtüsü meselesini konuşuyorlardı bu gün. Arkadaşı kızıma “ madem mesele saçın gözükmemesi, kazıtsınlar saçlarını ama takmasınlar, sıcak yaa “ dedi. Kızım da “ olmaz, o saçlarla evde kocalarına cazip görünmeleri lazım “ diye cevap verdi. Ben araya girip “ başörtüsünün sebebi, dışarıda başka erkeklerin dikkatini çekmemek, sadece kendi mahreminin yani kocasının dikkatini çekmek, ona cazip görünmek “ dedim. Kızım “ bu devirde o kapkara çarşaflarla hiç dikkat çekmiyorlar ya, asıl böyle daha çok dikkat çekiyorlar “ dedi. 13 yaşındaki kızlara daha fazlasını anlatamadım ama aklıma senelerdir bende çalışan başörtülü yardımcım Gülden geldi. Gülden’in babası da hoca dolayısı ile dini bütün bir aile. Onunla din ve Kuran üstüne yaptığımız sohbetlerde hep der ki “ sen kapanamazsın mesela çünkü senin çevrende kapanmak dikkati çeker. Esas dikkati çekmemek , göze çarpmamaktır. Dikkat çekecek kadar aşırı açık giyinmedikçe başı açık ya da kapalı olmuş dine aykırılık teşkil etmez.” Üniversite sınavına bu sene giren çok tatlı bir kızı var. Onun da başı kapalı. “Ben zorlamadım abla, kendi öyle tercih etti. Bizde karışmak yoktur. “ dedi. İlkokul mezunu bu kadının kızı üniversiteyi kazansın diye nasıl çabaladığını da görüyorum. “İstanbul dışını yazacak mısınız tercihlerde? “ diye soruyorum. “ Gönlüm istemiyor ama yazacak tabii. Okusun da abla, nereye olsa gönderirim “ diyor. “Geçen seçimlerde ben AKP’ye vermiştim ama çalmak, çırpmak, kul hakkı yemek dinimizde yoktur. Bu seçimde CHP’ye verdim” diyor. Böyle dini bütün olsun, canımı yesin. Saygım sonsuz. Kızı da üniversite sınavına girerken onu arayıp “ yapacaksın biliyorum, sana güvenim tam “ demiştim. Sınav sonuçları belli olup geçtiğini öğrenince hemen beni aradılar mutlulukla. “ Hadi Gizem’cim ikincisini de başaracaksın, eminim ben “ dediğim için evde herkese “ Yasemin Abla’mın yüzünü kara çıkaramam, çok çalışmam lazım deyip çalışmalara hemen başlamış. Kendi kızım kazanmış kadar mutlu olacağım eğer bir yeri kazanıp üniversiteye girebilirse. Gülden ‘de benim kızımı çok sever. Aile olduk seneler içinde.

Bu gün keyfime keyif katan başka bir olay ise Facebook vasıtasıyla tanıştığım, kendisini şahsen tanımadığım 25 yaşında zehir gibi bir genç kız. Facebook üzerinden yazarlarla genç okurları buluşturmayı hedeflemiş bu genç kız sayesinde birçok genç insanla tanışma, sohbet etme fırsatım oldu, oluyor. Ali İsmail Korkmaz’ın adının verildiği İzmir’de yeni açılmış bir  kütüphaneye kitap toplamak için çırpınıyor. Benden de rica etti, kütüphaneye kitabımı göndermemi. Neden olmasın? Zevkle, keyifle. Benim için onurdur. Bu kadar kitapla iç içe olan bu kız bu gün yazışırken “annem bana üniversiteyi okuttu, daha ne yapsın? “ dedi. O an düşündüm. Bizlerin üniversite okuyabilecek miyiz endişelerimizden ziyade “nerede okusak acaba? “ dertlerimiz vardı o yaşlarda. “Yurtdışında mı, yurtiçinde mi okusak?” seçimi arasında gidip gelme lüksüyle yaşıyorduk bir kesim. Halbuki o, ailesinin ona okuma izni vermesiyle mutlu olmuş bir genç kız. Birbirinden ne kadar farklı iki dünya! Dün benden yazacağı bir yazı için destek istedi. Ben de yardımcı olmaya çalışıyorum. “ Annemmm “ diye geliyor artık mesajlar. Ben mutlu olmayayım da kim olsun? Bayılıyorum gençlere. Onlarla iç içe olmak, onlara dokunabilmek beni hem mutlu kılıyor ve hem biraz daha genç!

Bu keyif gazıyla Oy Ve Ötesi’ne başvurup Cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık gözetmeni de oldum. Takılıp durduğum kitabımda ilerlemek ve kendimi geliştirmek adına bana faydalı olacağına inandığım bir yazı atölyesi de buldum. Ona da katılacağım. Kafamın yattığı bir STK bulup ona da katılmayı planlıyorum. Madem çalışmıyorum, vaktimi boşa harcamamalıyım. Kalan enerjimin son damlasına kadar kendim için, kızım için, Türkiye için elimden geleni yapma arzusuyla dolu içim. Ne yapabilirsem, elim, aklım neye yeterse…

Bir arkadaşımın da geçenlerde de yazdığı gibi, herkes kendi küçük alanında nereye kadar uzanıp elinden gelenin en iyisini yaparsa, Gezi’yle başlayan, son seçimlerle ivme kazanan değişim rüzgarına katkıda bulunabiliriz. Yol uzun ancak pes etmeden, yorulmadan, içimizdeki iyiye ve doğruya inanarak alacağımız yol, bizi eninde sonunda sonuca vardıracaktır. Biz 50 yaş üstündekiler yolun sonunu göremesek bile, bayrağı devredeceğimiz gençlere yol açık olacaktır.


Seviyorum pembe gözlüklerimi…

Hiç yorum yok: