9 Haziran 2013 Pazar

BİR UMUT YEŞERDİ İÇİMDE


Herkes yazıyor, çiziyor. Gazeteci, yazar olan olmayan…  Herkeste bir iç dökme hali… Ne kadar doluymuşuz, ne kadar susmuşuz! Her dönem ülkemizde olan olağanüstü durumların sonucunda “korku” ile bir bastırılmışlık hali mevcutmuş hepimizde. Herkes kendine yakın söylemlere sempati duymuş ama bunların da bazı söylemlerini sorgulasa bile “çevre baskısı” ile konuşmamış, susmuş. Çekirdek ailelerde bile olan “ Sen sus, büyüklere cevap verilmez. Küçükler konuşmaz “ öğretisi tüm hayatımızda geçerli olmuş. Susmuşuz cümleten, büyüklerimiz bilir diyerek…

Yazılanları okudukça çoğunluğun “ üzerimizden ölü toprağı kalktı “ , “ bu çocuklar bizi de uyandırdı” , “ çocuklarımızdan özür dileriz “söylemlerinde birleştiğini görüyorum. Düne kadar facebook, twitter gibi sosyal medya ortamlarını kullananları, bunların başından kalkmayan çocuklarını eleştirenlerin bu gün bu ortamlar vesilesi ile sustuklarını söylediklerini görüyorum.
Artık Y kuşağı mıdır yoksa kristal çocuklar mıdır, ben bilemem, anlamam da o işlerden, onlar bizim çocuklarımız… Biz yetiştirdik onları… Kendi gençliğimizde hissettiğimiz bastırılmışlık duygusunu onlar yaşamasın diye özgür bıraktık. Her ne kadar temel değerlerini biz verdiysek de bu çocuklar daha üç yaşlarından itibaren internetle tanıştılar. Hızır gibiler… Eminim çoğumuzun evinde “ oğlum, kızım gel şuna bir bak. Ben anlamıyorum ne diyor, bir hallediver” muhabbetleri geçmiştir. Bu çocuklar temel değerlerini aileden almış da olsalar internet vasıtası ile dünya ile irtibatta olarak kendi kişiliklerini oluşturan değerleri, buralardan edindikleri bilgileri süzgeçleyerek oluşturdular. Bir evvel ki yazımda da yazdığım gibi bize sadece eşlik etmek düştü. Anlamasak bile saygı gösterebilenlerimiz çocukları ile iyi ilişkiler kurabildiler. Anlamayıp baskıya devam edenlerimiz ise çocuklarının içindeki özgürlük duygusunu daha da törpülediler bilinçsizce.

Bize gelince, “ölü toprağı kalktı üstümüzden “ söylemine katılıyorum. Daha onbeş gün öncesine kadar henüz hayata atılmamış çocukları olanlar, bir araya geldiklerinde sürekli karamsar söylemler içinde “ çocukları için gelecek kaygısını paylaşıyorlardı birbirleri ile. Yurtdışına yerleşme planları gırla gidiyordu bir çoğumuzda… Dün çocuklarını hiçbir surette ama imkansızlıktan ama yaşayacağı yerde okusun diye düşünmekten, yurtdışında okutma planları yapmayanlar, bütün planlarını değiştirerek çocuklarını nasıl yurtdışında okuturlar hesabı yapmaya başlamıştı. İmkanları olmayanlar bile “nasıl imkan yaratırım?” ın peşine düşmüştü.  Kendimize ait pek bir beklenti de kalmamıştı hayattan. Günlük yaşayıp gidiyorduk işte. Yarının nelere gebe olacağını bilmeyerek… Her gün yeni bir sürprize uyanarak…  Her gelen yeni haberle daha da umutsuzluğa kapılarak… Bazılarımız seslerini kah yazarak, kah Cumhuriyet mitinglerinde bayraklarını alarak seslerini çıkarmaya çalıştılar. Ama hep bir lider bekledik. Hep bizi alıp sürükleyecek bir oluşum bekledik. Öyle alışmıştık, öyle biliyorduk. Bu direnişle beraber, en azından kendi adıma söyleyeyim, geleceğe dair bir umut yeşerdi içimde. Her gün uyuşuk bir şekilde isteksiz başlarken güne şimdi daha dinç, inançlı ve enerjik başlıyorum güne.

Bu çocuklar bize lidersiz de başkaldırılabileceğini, liderin kendi inançları olduklarını gösterdiler. Ortak değerlere  sahip bu çocuklar, kendileri ile aynı değerlere sahip insanları , yaş , din, dil, ırk, söylem farkı gözetmeden kendi etraflarında topladılar. Sevgi, saygı, özgürlük, hoşgörü gibi tüm dinlerin özünde yatan, yatması gereken erdemlerin etrafında birleştiler. Biz suskun kuşağı da dirilttiler. Ne garip tezattır ki, dinin üstünlüğünü savunan hükümetimizi, bu dini temel unsurları savunmalarına rağmen karşılarında buldular… Ne acı…

Hiç yorum yok: