19 Şubat 2015 Perşembe

KAR ACIYI DA ÖRTER Mİ?

Usul usul kar yağıyor penceremden. Beyaz kar taneleri gökyüzünden süzülüp dantel dantel konuyorlar yeryüzüne. Sanki yeryüzüne dokunmaktan korkarcasına ürkekler bir yandan. Bir tane daha, bir tane daha derken bembeyaz oluyor caddeler, sokaklar, ağaçlar. Gelin gibi süslüyorlar etrafı. Öyle beyaz, öyle saf… Örtüveriyor kar her yeri, her şeyi. Kar acıyı da örter mi? Biliyorum Mersin’de yağmıyor ama gene de Özgecan’ın mezarı üstüne de yağdırıyorum karı zihnimde. Giyemediği gelinlik gibi sarsın, gerçekleştiremediği hayalleri gibi okşasın istiyorum. Kar, içimde sızısını hala hissettiğim Özgecan ve onun simgelediği tüm diğer kadınların masumiyetlerini simgeliyor âdeta.

Kar, yüreğime çöken ezikliği, gözlerime dolmuş yaşları hissetmişçesine şiddetleniyor. İçimde yükselen öfkeyle birlikle deli deli yağıyor. Sert sert vuruyor toprağa. Dövüyor sanki. Belki bir ağıt bu. Tüm pisliklerin, yanlışların, adaletsizliğin üzerini bir an evvel örtmek istercesine hızlı hızlı yağıyor. Yağdıkça beyazlaşıyor sokaklar. Kar yükseliyor. Bembeyaz caddelerde kartopu oynayası geliyor insanın. Aman! Sakın oynama. Kartopu oynadığı için ölebiliyor bu ülkede insanlar. Bir anlığına içinden baş göstermiş çocuk ruhunun kartopu oynamasına izin vermiş Nuh Köklü, bir dükkânın camına geldiği için o kartopu, bıçaklanıverdi mesela daha dün. İnanası gelmiyor insanın. Maalesef gerçek ama… İçimdeki acı daha da derinleşiyor. Kar yağdırıyorum üzerine ama geçmiyor.

Kar tatili veriyor Vali Amca. Seviniyor çocuklar. Hangi çocuk sevinmez ki? Karda oynayacaklarından değil, okul olmayacağından seviniyorlar. Artık karda oynamıyor çocuklar. Evlerde bir gün daha bilgisayar oyunu oynuyorlar. Çocuklar dışındakilere bu ülkede kar eza, cefa demek. Yolların kapanması, trafiğin tıkanması demek. Köyde hastası olanın çaresiz kalması, şehirde işe gidecek olanın perişan olması demek. Kar tatili bu ülkenin beceriksizliğinin göstergesidir aslında. Önlem almayı bilmemesinin, öğrenememesinin göstergesi. Kar tatili dışarı çıkma, tehlikeden uzak dur, yaşama demektir bir anlamda.

Kar diyor insanlar, tatil diyor çocuklar. Boy boy karlı İstanbul resimleri, kardan adam resimleri paylaşılıyor sosyal medyada. Kartopu oynadığı için bıçaklanarak öldürülen Nuh Köklü’nün ne resmi ne haber paylaşılmıyor bile. Çok az kişi olayın farkında. Belki kardan başları döndü, sokaklara fırladılar. Kim bilir? Boş boş bakıyorum resimlere. Benimse önümden nazlı nazlı süzülen kar taneleri keyif değil acı veriyor o anda.

Bu sefer acıların üzerini örtme kar, olur mu? Unutmayalım. Unuttukça daha da büyüyor acılar. Bu gün bahçede keyifle kartopu oynayan çocuğumuzun yarın çocuksu bir keyifle kartopu oynarken gemi azıya almış biri tarafından bıçaklanmayacağı, yarın okula gitmek için minibüse binen kızımızın tecavüze uğramayacağı veya bu kadar trajik olmasa da kızlı erkekli dolaştığı için, mini etek giydiği için tacize uğramayacağı ne malum?.. Öyle olduk çünkü gemi azıya almış bir ülke… At ise tamamen kontrolden çıkmış deli deli sağa sola koşup dehşet saçıyor. Bilmem bilir misiniz? Kontrole alınamayan atları vururlar…

Hayır hayır, idam cezası istemiyorum. Şiddete şiddetle karşılık verilmesini istemiyorum. Bunun daha çok şiddet doğuracağına inanıyorum. Zihniyet değişmedikçe hiçbir cezanın işe yarayacağını düşünmüyorum. Bilakis onay verilecek idam cezası yetkisinin ileride bizleri daha çok üzebileceğinden korkuyorum.

Sadece kadın –erkek, o, bu, şu gibi ayırımcılık yapılmadan herkesin insan olduğunun hatırlanmasını ve üzerine kar yağmış vicdanın tekrar yüreklerimizde hayat bulmasını istiyorum.






Hiç yorum yok: