Hayatın kötü sürprizlerini ardı ardına bana sunduğu bir yıl
yaşıyorum bu sene. Sene başından beri, 2010 yılından bu yana yavaş yavaş
girdiğim dönemecin içinde öyle virajlar yaşıyorum ki savrulmadan yolda kalmak neredeyse imkânsız. Bu, yanları uçurum, keskin virajlarla dolu
yolda durmadan ilerleyebilmek, kesilen nefesime tekrardan kavuşabilmek için ara
ara yavaşlayarak bu virajların etrafına serpilmiş güzellikleri görmeye, onları
hayatıma dâhil etmeye çalışıyorum. Başka türlü uçurumdan aşağı düşmemem mümkün
olmayacak. Düşersem de sağ çıkabilir miyim, orası meçhul.
Bu güzelliklerden birini daha eklemek nasip oldu sepetime.
Annesinin ani gelişen hastalığı yüzünden benimle aynı kaderi paylaşan
arkadaşım ve benzer bir korku, endişe, yalnızlık, çaresizlik psikolojisinin
içinde yaşamın temsilcisi olarak kendilerine yer bulmaya çalışan kızlarımızla
iki günlük bir kaçamak yaptık. Her ikimizde yaşadığımız travmanın çocuklarımıza
yansımasından duyduğumuz suçluluk duygusuyla tüm yaz boyunca sunamamış
olduğumuz tatili en azından iki günlüğüne sunmak, ayaklarını suya sokamamış
kızlarımıza içinde bulunduğumuz ağır ortamdan uzak, en azından denizi koklatmak
ve en önemlisi şefkatimizden yoksun geçirdikleri son zamanları telafi etmek,
hala ve hala bizlerin yaşamda en önemli varlıklarımız olduğunu tekrar
hatırlatmak üzere düştük yola.
Mudanya’ya varıp internet üzerinden öylesine seçtiğimiz
konaktan bozma butik otele vardığımızda, en azından bu seferlik, tanrının kötü
sürprizler bohçasının içinde yer almadığımızı gördük. Belki de çocuklarımıza
acıdı, kim bilir? Önünde boylu boyunca deniz uzanan, yüksek tavanlı, tertemiz,
şık banyolu pırıl pırıl bir oteldi Golden Konak Otel. Ertesi sabah sundukları
börek, patates kızartması, nefis omleti dahil mükellef kahvaltıyı da görünce uygun fiyatlı bu oteli seçtiğimize bir kere daha
memnun olduk.
Vaktimiz dar, düştük hemen yola. Esas hedefimiz Gölyazı.
Arkadaşımın kızının "Güneşi Beklerken" dizisinde görüp beğendiği bir yer burası.
Biz dizi mizi seyretmediğimizden haberimiz yok ama bize yer önemli değil zaten.
Sadece yolculuk yapmak istiyoruz biz. Özellikle ben, arabayla yaptığımız bu
yolculukta yolda ilerlerken bazı şeyleri geride bırakabilmek umudundayım. Hiç
bilmediğim yerler içinde kaybolmak, derimin altında, akan kanımla birlikte
ruhumun, bedenimin her yerinde hissettiğim derin sızıyı uyuşturabilmek, belki, belki
bir umut, iki günlüğüne acısız yaşamayı hayal ediyorum. Öyle olmuyor… Arkadaşımın
kendi kederi içinde yakalamayı başardığı, neşeli sesi ve coşkusu karşısında
boğazımda boğum boğum kalıyor gözyaşlarım. Nalan Barbarosoğlu’nun Okur Postası’nda
yazdığı mektupların birinde dediği gibi “Anneye
bakan çocuğun gözleri sızlıyor, yutkunuyor; boğazında az önce rüyasına giren
bilyelerin en kocamanı. Gözlerindeki sızıyı, boğazındaki yumruyu kovmak istercesine
başını silkeliyor. Faydasız. “ Ben başımı değil yüreğimi silkeliyorum ama
fayda etmiyor. Bilye olsa yutacağım ama değil. Öyle büyük ki yutulmuyor.
Ağzımın, beynimin, yüreğimin içinde büyüdükçe büyüyor. Belki kusmak lazım…
Her turist gibi zeytin ve zeytinyağı alıyoruz biz de eski aile yadigârı eşyalarla otantik bir şekilde döşenmiş bir dükkândan. Fotoğraflar asılı orada burada. Başı açık güzel bir kadının siyah beyaz resmi var mesela. Satıcının kırık Türkçesi dikkatimizi çekiyor. “Avrupa’dan damat geldim yirmi beş sene evvel” diyor adam. Avrupa’nın neresinden diye sorsak da bir yerinden işte diyerek geçiştiriyor soruyu. Belli ki o da hatırlamak istemiyor bazı şeyleri.
Gölyazı’na doğru vuruyoruz arabayı. Kimine göre şuracıkta,
kimine göre otuz kırk kilometre var oraya. Herkes farklı tarif veriyor.
Bayılıyorum bu insanımızın bilmese de bilir gibi, bilgiç bir tavırla yol tarifi
vermesine. Bilmiyorum demeyi ayıp sayıyoruz herhalde. En azından her tarifte
ortak olan şey; İzmir otobanına çıkınca Bursa yönüne gidilecek ve oradan
Gölyazı beş dakika kısmı. Tirilye’den bize söylenen yönde gidiyoruz. Tirilye’nin
hemen çıkışında dizi dizi zeytinyağı işletmeleri var küçük küçük. Üzerlerindeki
tabelada fabrika yazıyor yazmasına da fabrika demek için bayağı zorlamak gerek.
Gene de ana geçim kaynaklarının zeytin olduğu anlaşılıyor buranın. Zaten yol
boyunca her yer zeytinlik.
Otobana bir türlü varamadığımızdan, doğru yolda olduğumuzdan
emin olmak için yolun kenarına tezgâh açmış iki kadına soruyoruz Gölyazı’nı. Kadınlardan
bir tanesi “ ben oralıyım, devam, doğru yoldasınız “ diyor. Yemenisi ve güllü
dallı şalvarı içinde, yanmış yüzü ve su gibi derin mavi gözleri ile muhteşem
güzel bir kadın bu. Sanki huzur bu kadının gülen gözleri ve dudaklarının
gülümseyen kıvrımında saklı. Arkadaşım da etkileniyor kadının güzelliğinden.
Belki ikimizde aynı şeyi görüyoruz, belki görmüyoruz ama ikimizde aynı şeyi
arıyoruz; iç huzur…
Anakaraya dönüyoruz kısa bir turdan sonra. Anayoldan beri
Gölyazı tabelalarının altında yer alan Ağlayan Çınar’ı görmek istiyoruz. Zaten
internetten de Gölyazı diye araştırdığınızda muhakkak görülmesi gerek diye çıkıyor
burası. Ağlayan Çınar yan yatmış ulu bir çınar. Görkemli ve etkileyici bir
havası var. Gölgesinin altına atılmış tahta masa ve sandalyelerde bir çay ya da
kahve içmeden gitmemek gerek. Beni etkileyen ağacın altına monte edilmiş mermer
levhada yazan şu satırlar oldu:
TARİHİN VERDİĞİ YORGUNLUKLA, YAN YATMIŞ ULU BİR ÇINAR.
LAKİN YAŞAMAKTAN UMUDUNU KESMEMİŞ, UZANMIŞ ÖYLESİNE
BAĞRI YANIK, YAPRAKLARI HÜZÜN, İÇİ KAN AĞLARCASINA
SAVAŞLARA, ACILARA, KARA SEVDALARA, TERCÜMAN OLURCASINA
ARDINDA, SEVGİ BAHÇESİ AÇAMAYAN GONCA BİR GÜL
ÖNÜNDE, OLUK OLUK GÖZ YAŞLARININ ESERİ, KOCA BİR GÖL…
LAKİN YAŞAMAKTAN UMUDUNU KESMEMİŞ, UZANMIŞ ÖYLESİNE
BAĞRI YANIK, YAPRAKLARI HÜZÜN, İÇİ KAN AĞLARCASINA
SAVAŞLARA, ACILARA, KARA SEVDALARA, TERCÜMAN OLURCASINA
ARDINDA, SEVGİ BAHÇESİ AÇAMAYAN GONCA BİR GÜL
ÖNÜNDE, OLUK OLUK GÖZ YAŞLARININ ESERİ, KOCA BİR GÖL…
Mehmet Okutan
Kimdir Mehmet Okutan diye araştırdığımda aslen Sivaslı bir
biyolog olduğunu öğrendim. Bu ulu çınardan öylesine etkilenmiş ki bilinsin,
tanınsın diye karayollarına Ağlayan Çınar tabelası koydurmak için iki yıl
mücadele vermiş. Bu levhayı çınarın altına koydurmuş bir de çeşme yaptırmış ama
maalesef çeşme kuru.
1 yorum:
Sıcacık ve yakın anlatımınızdan dolayı teşekkür ederim Yasemin Hanım. Nihayet Gölyazı'na gitmiş kadar oldum. Yüreğinize sağlık.
Yorum Gönder