8 Mart 2013 Cuma

8 MART'IN ARDINDAN


Bir 8 Mart daha geçti. Gene paneller, söyleşiler yapıldı, köşe yazıları yazıldı. Birbirimize çiçekler gönderdik, tebrikler ettik. Aferin bize, boyumuz biraz daha uzadı. Ne elde ettik? Bilenler biraz daha bildi, bilmeyenler gene cahil… İnşallah bu arpaları üst üste koyup bir dağ elde edeceğiz bir ara…

Bir kere “Kadınlar Günü “ var da niye “Erkekler Günü “ yok? Öyle bir güne ihtiyaç yokta ondan. İlk çağda yaşamı idame ettirmek hayvan avlamak, düşmanla kaba kuvvetle savaşmak gibi fiziksel güç isteyen şeylere bağlı olduğundan,  insanoğlunun var olmasından beri fiziksel gücü kadınlardan üstün olan erkekler egemenliklerini ilan etmişler zaten. Allah’tan kadın savaşçılar Amazonlar varda istenirse kadınlardan da iyi savaşçılar çıkabileceği görülüyor ama hayır kadınlar bu zorlayıcı role henüz hazır değiller. Orta Çağ’da da değişen bir şey yok. Gene savaşlar, gene fiziksel üstünlük isteyen işler… Kadın ise hep evde, yol gözleyen, korunması gereken varlık durumunda. Tabii erkekte doğal olarak gelişen kendini üstün hissetme hali. Kendileri olmasa toprak alınamayacak, ganimet toplanamayacak, evdekiler aç kalacak vs vs. Kadınlar ise habire çocuk doğurup, savaşa asker yetiştiriyor. Aslında çok önemli bir görev bu ama kadın doğurup duruyor ya doğurganlık özelliği çok paye almıyor. Halbuki her kadın sadece bir tane doğurabilse baş tacı edilecek ama maalesef öyle değil. Sonuç erkek egemen bir dünya… Ancak 20. Yüzyılda işin rengi yavaş yavaş değişmeye başlıyor. Savaşlar artık diplomatik yapılıyor, teknoloji ilerliyor, hayattan beklentiler değişiyor, yaşam zorlaşıyor. Kadınlar daha fazla rol çalmaya başlıyorlar. Ne yazık ki alışkanlık beter her şeyden… Bu sefer erkekler henüz hazır değil rollerini paylaşmaya. Nasıl olsa da fiziksel üstünlük var ya, eskiden düşmana sarf edilen bu güç kadını susturmaya kullanılmaya başlanıyor. Onları da anlamak lazım! Eskiden tek başlarına sürdürdükleri iktidarı bu gün kadınlarla paylaşmak zorundalar. Kolay değil. Bakın toplumu temsil etmesi gereken hükümetler bile tek başına iktidar olma sevdasında. Paylaşmayı, birlik olmayı, farklı görüşleri bünyelerinde toplayıp sentez yapmayı bilmiyorlar ki! Bunun için önce insanın birbirine saygı duyması lazım, birbirini sevmesi lazım… Zor işler vesselam!!!

Bu “ kadın hakları”nın tahsil terbiye ile de pek ilgisi yok gördüğüm kadarı ile. En basitinden, bakıyorum benim üniversite mezunu arkadaşlarımdan bazıları, kadın kadına bir yere gidilecek mesela, evden izin almaktan bahsediyorlar. Ne izni anlamıyorum?! Sen kocaya/sevgiliye böyle bir paye verirsen o da kullanır tabii. Kadın veya erkek bir şey yapmak isteyecek , koskoca insanlar olarak evden izin alacak! Bu bana aykırı. Zaten aklıselimi olan kimse güzel yürüyen birlikteliğini sarsacak bir şey yapmaz ama bu demek değildir ki her iki tarafta kendi isteklerini yadsıyacak, görmezden gelecek veya izne tabii tutarak belki yapabilecek. Burada izin konusu genelde kadına yönelik oluyor. Erkek genelde istediğini yapıyor... 

Seneler evvel evliyken eşimi bırakıp bir aylığına Cenevre’ye Fransızca kursuna gitmeye karar vermiştim. Unutmakta olduğum bu dili tazelemek amacıyla. Zaten İtalya’da yaşıyoruz. Her hafta sonu eve geleceğim. Bana göre sorun yok. Eşimden evvel ailem ve arkadaşlarım arasında kıyamet koptu. İnsan kocasını bırakıp da gider miymiş, erkek yalnız bırakılır mıymış? Tabii koca da girdi havaya. Bana  “ nereye?” diyor. Dedim ki “ senin gelişimin için her hangi bir şey yapman gerekse veya şirket seni birkaç aylığına bir yere gönderse gidecek misin? Gideceksin. Bana gidebilir miyim diye soracak mısın? Hayır. Bende seni burada bekleyecek miyim, bekleyeceğim. Eee konu ben olunca ne değişiyor?” Sustu ve ben gittim. Tabii yetiştirilmeden dolayı her hafta sonu 5 saat geliş 5 saat gidiş olmak üzere 10 saat tren yolculuğu yaparak haftalık yemekleri yapmaya, gömlekleri ütülemeye eve gelerek… İyi de oldu, sonra ki iş hayatımda Fransızcamı sık sık kullanmak durumunda kaldım. Ben işi çok basit bir tarafından aldım ama kadın olarak temelde kendimizi nasıl konumlandırdığımızla ilgili ufak bir durum tespiti…

Özetle daha gidecek çok yolumuz var diyorum. Çağlar boyunca erkek egemen bir dünyada yaşarken, bu kadar okumuşluğa rağmen rollerimiz konusunda henüz eşit bir görüşe sahip değilken, bu günden yarına %100 kadın-erkek eşit bir dünyaya sahip olmak mümkün değil. Ancak bu demek değil ki mücadeleye devam etmeyelim. Sadece bir gün değil, her gün etmeliyiz. Bu dünyanın geleceği erkek-kadın sentezinde yatıyor, erkek egemenliğinde değil…

DURUN İNECEK VAR'dan

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Kalemine sağlık Yasemin'ciğim..Kısaca öznel düşüncemi eklemem gerekirse...Hani en basit ahlak kuralı vardır ya: "Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma"..Sanırım eşitlik yolunda da olmazsa olmaz ilke bu...