Bizim evde tek erkek olmanın sıkıntısını yaşıyorum
arkadaşlar. Annem, ablam, ilk göz ağrım Cookie Hanım ve ben yaşıyoruz aynı
evde. Durumu düşünün artık! Üç tane hatun başımda, hepsi de vıdı vıdı bazen çekilmiyorlar.
Ne yaparsın çare yok, çekiyoruz işte.
Uzun boyum, gri, siyah ve beyaz tüylerimle yakışıklı bir
erkek sayılırım. Ablam niye adımı Limon koydu, bu gün hala anlamış değilim.
Gözlerimdenmiş! Ne varsa gözlerimde? Her kedi gözü gibi işte… Şöyle Duman,
Paşa, Aslan gibi daha erkeksi bir isim koysaymış ya! Yakışırdı valla. O zaman
bebeğiz ya, duruma müdahale edememişiz tabii. Alıştım artık, yapacak bir şey
yok. Adlarımızı kendimiz koymalıyız
bence ama insanoğlu da yapamıyor bunu. Ebeveynler yüzde yüz bu hakka sahipler,
ister insan olsun ister hayvan.
Güzeli oldum olası severim. Annemin güzel arkadaşları
geliyor eve. Birçoğu da parfüm sürünmüş mis gibi kokuyorlar. Önce köşeye
çekilip şöyle bir inceliyorum onları. Ne o öyle? Her önüme gelene yüz veremem. Cookie
ise benim tam tersime her gelene bir yavşıyor, bir de çene sorma gitsin. İlla
sevdirecek kendisini. Sinirleniyorum aslında. Seçici olmalı hayvan. İlk
tanıştığımda pek bir aşık olmuştum ona ama baktım her önüne gelene yüz veriyor,
soğudum biraz.
En büyük zevkim kedi sevmeyenlerle uğraşmak. Kapıdan girer
girmez bizi görünce, “
atlamazlar, ısırmazlar değil mi? “ diye sormuyorlar mı gıcık oluyorum. Kardeşim
niye atlayayım ben sana? Sen bana dokunma, ben de sana dokunmam. Hafifçe ona doğru
seğirtiriyorum bakalım ne yapacak diye. Kimi çığlık çığlığa, kimi hemen
ayaklarını yukarı topluyor falan. Komikler yani. İstesem koltuğun üzerine
atlayamaz mıyım? Öyle bir atlarım ki ama yapmıyorum. İstediğim etkiyi yaratmış
olmanın keyfiyle dönüveriyorum. Annem zavallı, misafire ayıp olmasın diye bir
gözü bende dinlemeye çalışıyor arkadaşını. Bazılarından öyle güzel bir koku
yayılıyor ki, ayaklarına yatıveriyorum hatunun. Bayılıyorlar buna kadınlar. En
kedi sevmeyeni bile etkileniyor benden. Zafer! Elde ettim işte birini daha.
Annem iyidir. Ablam eve getirdiğinde pek istememişti
beni ama yumuşak kalplidir. Hem ablama hem de bana kıyamadıydı. İki sene üçümüz
yaşadıydık. Sonra pencereden bir dişi kediyle kurlaştığımı görünce onu da eve
aldıydı annem. Öyle yumuşaktır yani. Mamamızı, suyumuzu hiç ihmal etmez. Koltuk
üstü, yatak üstü oturmamıza ses etmez. Sevgisini esirgemez. En ufak
keyifsizliğimizde endişelenir. Tek şikâyeti tüylerimiz. Ona da benim yapabileceğim
bir şey yok. Dökülüyorlar işte. Ha bir de benim tırnaklarımı koltuk kenarlarında
törpülememe çok kızıyor. Haklı haklı olmasına da koltuk kenarlarında tırnak
törpülemenin keyfini de kedi tahtası tutmuyor yani. Hasır sandalyeler olabilir
belki…
Yemek masasının sandalyelerini değiştirmeye karar verdiğinde
gitti hasır sandalyeler aldı annem. Nasıl sevindim anlatamam. Annem benim ya,
düşünceli kadındır bana hediye almış. Sandalyeleri yerleştirir yerleştirmez bir
sevinç atladım üzerilerine. Kendimden geçmiş, tırnaklarımı
törpülüyorum. Küt! Geldi kafama terlik. Ne oluyor yahu? Bana değil miydi bu
sandalyeler? Annemin gözlerindeki kızgınlık ifadesini görünce hemen pısıp
koltuk altına kaçıyorum. Dellendirmeye gelmez kadını. Koltuk altından
sandalyeleri kesiyorum. Gel tırmala beni dercesine çağırıyorlar beni. Allahım
nasıl karşı koyacağım ben bu dürtüye? Koyamıyorum zaten, annem arkasını döner
dönmez hop gene sandalyenin üzerindeyim. Küt, terlik!
Ablam anneme bağırıyor o anda. “Atmasana, acıyor hayvanın
kafası. “ Ablam ya, bir tanedir o. Sokakta beni görüp kucağında eve götürdüğünden
beri onunla bağımız ayrı. En ağlamaklı halini takınıp “ anne bir haftacık
kalsın ne olur. Sonra istemezsen sokağa bırakırız tekrar “ deyişini hatırlıyorum.
O zaman ben annemi tanımadığımdan umudum yoktu ama ablam onun yumuşak
kalbini bildiğinden yolunu bulmuştu. Pek yeme içme işlerimizle uğraşmaz ama
bizimle oynamayı, bizi okşamayı çok sever. En ufak tatsızlığımızı,
hastalığımızı ilk sezen odur. Babası evden ayrıldığında sıkıntılarını,
yalnızlığını hep benimle paylaşmıştı başlarda. Sessizce konuşurduk odasında. Bazen
ağlardı. Kucağına gidip otururdum. Sarılırdı bana. Yakınızdır yani. Abla kardeş
gibi, dost gibi, aile gibi…
İşte böyle bir aileyiz. Ailemin insan fertlerini anlattım. Cookie
Hanım ise başlı başına ayrı bir yazı konusu. Onu da başka bir yazıda anlatayım.
Her evde olan hırgürler olmasına rağmen, annem ve ablamı, kişiliğime saygı
gösterdikleri, beni anladıkları ve beni istemediğim hiçbir şeye zorlamadıkları
için çok seviyorum. Annemi kaybetmiş, şaşkın şaşkın sokakta gezerken ablamın
beni görüp bu eve getirmesini başıma gelen en büyük şans sayıyorum.