Saatin gongu vuruyor. Esin nefesini tutmuş, gongu dinliyor. Boşandığında
evden ayrılırken tek aldığı bu dede yadigâri saatin şimdi zamana vurur gibi tam
on iki kere çalan gongu, ona yepyeni bir hayatın başlangıcını vurguluyordu. Her
dong heyecanını arttırıyor, saat 14:00’deki randevusuna adım adım
yaklaştırıyordu.
Sabah uyandığından beri, her zaman yaptığı işleri yapmış, bugünkü
randevusunu düşünmemeye çalışmıştı. Sıradan bir günmüş gibi internetten
haberleri okumuş, facebook’ta dolaşmış, küçük bir kahvaltı ederek günü en
normal halinde yaşamaya çalışmıştı. Her zaman sabah yaptığı duşu ise randevu
saatine yakın bir zamana bırakmıştı. Gong on kere çaldığında, midesinde sabit
tutmaya çalıştığı kelebeklere daha fazla engel olamamış, onları serbest
bırakmıştı.
Anneannesinin ardından üç sene sonra dedesi vefat ettiğinde,
annesi ona ve kız kardeşine evden ne almak istiyorlarsa alabileceklerini
söylemişti. Esin yaşanan her ana tanık olmuş, buram buram sevgi kokan bu
saatten başka bir şey almamıştı. Çocukluğundan beri, anneannesinin holünde
duran bu kocaman saate büyülenerek bakar, her çalışında dong sayısını saymaya
bayılırdı. Herkes onun bu heyecanını bilir ve saati hep ona sorarlardı. Babası
ona zaman perisi adını takmıştı. Saat
dedesinin evinden geldiğinde, eşi bu koca şeyi nereye koymayı düşündüğünü
sormuş, her saat başı dong dong bu sesi çekemeyeceğini söylemişti. Esin gene de
kararında ısrarcı olmuş, salonun en uygun köşesine yerleştirmişti. Bir süre
sonra da bozulmuştu saat. O tarihte tamir ettirmeye yeltenmemişti. Ancak
boşandığında, tamir ettirip yeni, küçücük evinin başköşesine koymuştu.
Gong on bir kere vurduğunda geçmiş on bir yılı düşünüyordu
Esin. Kocasıyla tanışması, evlenmesi ve boşanmasını kapsayan on bir yılı.
Tanıştıklarında hayallerinin prensini bulduğuna inanmış ve hemen bir yıl sonra
evlenmişlerdi. Akabinde doğan çocuklarıyla taçlanmıştı bu mutlulukları. En
azından kendi mutluluğu… Oğullarının doğumundan sonra kocası değişmiş, flört
döneminde onu el üstünde taşırken doğumdan sonra aşağılamaya, hakaret etmeye
başlamıştı. İlk başlarda çocuğa fazla ilgi gösterdiği için, kocasının kendisini
itilmiş hissettiğinden böyle davrandığını düşünmüş, bebekle eşi arasında denge
kurmaya çalışmıştı. Ancak ne yaparsa yapsın fayda etmemiş, oğlan büyüdükçe
aralarındaki mesafe de büyümüştü. Gittikçe iki yabancı gibi yaşadıkları bu
hayata oğlu için katlanıyordu Esin. Ailesinde hiç boşanma görmediğinden hayatların
böyle yaşandığını sanıyor, yuvarlanıp gidiyordu.
Kocasının koltuğun üzerine attığı ceketini asmak için
kaldırırken, adet edindiği gibi cebini boşaltmış, cebinden çıkan davetiye
dikkatini çekmişti. Bir fuar davetiyesiydi bu. Ne fuarı diye bakarken
davetlinin doldurması gereken kısımda yazan kocasına ait, hiç bilmediği bir
e-posta adresiyle karşılaşmıştı. Merakına engel olmamış ve bu adrese girmişti.
Kocası her zaman, her yerde kullandığı şifreyi kullanmıştı bunda da. Neredeyse
tek bir adresten gelip, aynı adrese giden yüzlerce mail vardı. Hepsi aşkım’la
başlayan, seni düşünüyorum’la biten… Daha da acıtan mektuplaşmaların eski
yıllara uzanması olmuştu. Hemen boşanmıştı Esin. Üç senedir de oğluyla,
hayatına kimseyi sokmadan yaşıyordu.
Gong on iki kere çaldığında duşa girdi Esin. Akan suyun
altında dakikalarca durdu. Derisini kızartıncaya kadar keselendi. Suyun önüne
katıp götürdüğü kirlerin giderden gidişini izledi. Saçlarını bir daha bir daha
yıkadı. Defalarca sabunlandı. Duştan çıktığında tertemizdi. Saçlarını
kuruturken kuaföre mi gitsem diye aklından geçirdi ama sonra vazgeçti. Daha
önce giye çıkara karar verdiği kıyafeti giydi, hafif bir makyaj yaptı. Hazırdı.
Vakit geçirmek için kahve eşliğinde sigarasını içerken ellerinin terlediğini
fark etti. Güm güm atan kalbi beynindeki
düşünceleri duymasına izin vermiyordu. Midesinde uçuşan kelebeklerin sayısı
iyice artmış olmalıydı ki mide bulantısı hissetmeye başladı. Gelip gidip aynaya
bakarken her şey anlamsızlaşmaya başladı. Tam iptal etmek için telefona elini
attığında gong bir kere çaldı.
Saat biri vurduğunda, o tek ve tok ses, ona yeniden başlama
kararlılığını hatırlattı. Boşandığından beri gelen hiçbir kahve, yemek davetini
kabul etmemişti ama geçen hafta yolda karşılaştığı, yıllardır görmediği, çok
eski bir iş arkadaşının kahve davetine hayır dememişti. Çok masumane bir
davetti belki ama Esin yıllardır ilk defa bir erkekle baş başa bir program
yapma iznini kendine vermişti. Sonuçta sadece bir kahveydi zaten. Başlangıç
için yeter de artardı bile…
Gongun iki kere çaldığını duymadı. O saatte Ortaköy
meydanında, randevusunu beklerken, güneşin keyfini çıkarıyor, yemi kapmış güvercinlerin gökyüzünde
özgürce kanat çırpışlarını seyrediyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder