Evlilik ömrü uzatıyormuş… Öyle diyor uzmanlar. E doğrudur.
Meydan muharebesindeki güç savaşı yıllar önce, gençken yapılmış, roller
belirlenmiş, düzen oturmuş yaşayıp gidiyorlar tabii. Her ne kadar yılların
monotonluğu oturmuşsa da yüzlerine, büyümüş çocuklar, torunlar, yeni hobiler,
seyahatler vs ile heyecan katıyorlar hayatlarına. Gençken yapmak isteyip de
yapamadıklarını yapma zamanı yatıyor önlerinde boylu boyunca. Kalpler, ruhlar
yorgun olmayınca ellili yaşların henüz yaşlanmamış enerjisi ile yeni renkler
katabiliyorlar hayatlarına…
Diğer bir yanda ise gene ellilerine arkalarında bir veya
birkaç evlilik, beraberlik, aşk bırakarak gelmiş olanlar var. Ruhları yorgun,
kalpleri kırık… Ancak hayatlarının bu son deminde deyim yerindeyse hala mihrap
yerindeyken ömürlerini yalnız noktalamamak adına canhıraş yeni bir aşk veya
mantık çerçevesinde dahi olsa bir ilişki arayan bir güruh var. Uzun yıllardır
evli olmanın verdiği rahatlıkla kendini biraz bırakmış olanların aksine kendine
son derece iyi bakan, genç giyinen, genç davranan, insanlar bunlar. Ruhlarının
tüm yorgunluğuna rağmen…
Kadın erkek ayırmadan, bila istisna bu yaş grubunda yalnız
olanların gönlünde yatan, ömrünün geri kalanını geçmişteki yaralarını sararak,
aşkın doruklarında gezerek paylaşabileceği bir yol arkadaşıdır. Seneler içinde
özellikle gençlik çağlarımızda zannedildiği gibi aşkın dipdibe yaşamak
olmadığı, herkesin kendine ait bir alanı olması gerektiği, ilişkilerde asla ve
asla kendi kişiliğinden ödün vermemelisin vb derslerinde bilincinde kendini son
derece yontulmuş olarak olgun bir ilişkiye hazır hissederek yola çıkarlar. Son
derece kanlı bir meydan muharebesine doğru gittiklerinin farkında olmadan… Her
iki tarafta yıllar içinde koyunlarında bir sevgili gibi uzanmış “ alışkanlık “
kalkanlarını da takarak karşı karşıya gelirler aşk ovasında…
Başlarda her iki tarafta fethedilecek toprağı aslında
fazlada istemiyormuş gibi hercai bir tavır takınır. Erkek erkekliğini yine ve
yeniden kendine ispat etmek için istiyordur o toprağı. Fethetse bile daha önce fethettikleri gibi
verimsiz ve çorak olduktan sonra çok da bir anlamı yoktur aslında. Ama avcı
ruhu onu dürtükler. Bir zafer daha, bir zafer daha… Kadın ise isteğini fazla
belli ederek karşı tarafın kendisinin ne kadar azılı bir düşman olduğunu fark
etmesini istemez. İster ki karşı taraf onu hafife alsın ve tüm gücünü
kullanmasın…
Böyle böyle başlar savaş… Erkek karşısındaki düşmanı
avucunun içine almış hissi ile savunma duvarlarını indirir yavaş yavaş… Kolay
bir avdır nasıl olsa. Yeni bir av partisine kadar oyalanacak, günü geldiğinde
ise tek bir hamle ile hesabı dürülecek. Kadın ise ince ince nakış işler gibi
sabırla kaleyi içten fethetmenin yollarını arar. Başta bu güne kadar
karşılaştığı en verimli toprakmışcasına ona sahip olmak için karşı tarafın
hamlelerine göz yumar. Kalenin içine girmek için esir düşmek gerekiyorsa onu
bile göze alır. Açık meydanda göğüs göğüse bir savaş yerine içeriden sinsice
bir savaş stratejisi izler. Genellikle de kazanır. Düşmanını esir almış erkek
komutanın keyfi yerindedir.
Kendine eğlence olsun diye esir aldığı bu kadın komutan
zamanla esas hamlelerini yapmaya başlayıp erkeği kendi toprağında esir düşürme
çabasına girer. İşte esas savaş bu noktada başlar. Erkek komutanda kadın
komutanda kanlarının son damlasına kadar kendi özerkliklerinden bir gram vermemek
adına karşı karşıya gelirler bir kez daha. Seneler içinde birikmiş tüm acı,
öfke, nefret, hayal kırıklığı, beklenti yüklü cephanelerini savururlar
birbirlerine. Göz gözü görmez kıyasıya bir savaştır bu. Kimsenin aklına bu sonuçsuz savaş yerine her
iki tarafında beraberce yaşayabileceği bir barış anlaşması imzalamak gelmez
nedense…
Hırslarına, beklentilerine, geçmişine yenilenler son atımlık
kurşunlarına kadar harcayıp gene yenik, gene bitik, gene yorgun terk ederler
savaş meydanını. Oysa geçmiş muharebelereden akıllanmış çıkabilseler komutanlar,
tüm güçlerini bu anlamsız savaşta harcamak yerine iki eşit gücün
birleşip daha güçlü barış içinde bir
ülke yaratmak adına barış anlaşmasının şartlarını düşünmeye başlarlar. Her iki
tarafında isteklerini, özlemlerini, kişiliklerini göz önüne alarak… Ama heyhat!
Yaralanmış ruhlarının ince sızısını duymamak için güç ve iktidar hırsı kaplı
zırhlarını giydirmişlerdir bir kere yüreklerine. İki tarafta yenik dönerler
kendi topraklarına, gene umutsuz, gene bezgin…