4 Şubat 2013 Pazartesi

İMKİZM


“Nedir bu İmkizm? Nereden çıktı? Ne akımıdır? Biz neden bilmiyoruz?” diye dertlenmeyin çünkü bu, gönlünün prensini diyar-ı Amerika’larda bulduğu için orada evlenip yerleşen okul arkadaşım sevgili Hesna ile lise yıllarında uydurduğumuz bir kelime. Şöyle ki; aklımıza geleni, düşünmeden, edebi kaygı taşımadan, noktalama işaretlerine dikkat etmeksizin olduğu gibi çıplak, yazıya dökme hali oluyor. O yıllarda çok komik ama bazen de çok ilginç şeyler çıkabiliyordu. Bu gün bende “imkizm” yapacağım zira sabahtan beri düşüncelerim oradan oraya zıplayıp duruyor. Artık ne çıkarsa bahtımıza…

Tüm uykusuzluğuma rağmen bir keyif hali sormayın gitsin. Dün canım kızımın doğum günü olması hasebiyle midir bilmiyorum ama nedense kızımın bu seneki doğum günü beni epey duygulandırdı. Sanırım aldığı bir yaştan ziyade çocukluktan genç kızlığa geçişinin teyidi gibi bir şey olmasından. Zira her sene yapılan kalabalık, palyaço vb özel eğlenceli partilerden istemeyip, kalbine yakın 3-5 arkadaşını davet ederek, daha sakin ama birbirleri ile daha paylaşıma açık bir doğum günü yapma isteğiyle başladık işe. Sabah süslenildi, saçlar yapıldı, hafif makyaj derken karşımda yarınların genç kızı duruyordu. Amannn ne keyif, sormayın…

Bir senedir cesaretimi toparlayıp hislenmelerimi yazıya dökmeye başladığımdan beri yazdıklarımın içeriğindeki değişimi gözlemliyorum. Kapkara, göz gözü görmez fırtınalı yazılardan daha güneşli yazılara doğru gitmişim. Kişisel gelişim yazıları gibiler mübarek… Üfff demin ne güzel kafamdaydı her şey… Şu düşünceler yazıdan hızlı gitmiyor mu? Bak gene kayboldu kelimeler. Gelir birazdan, bekle. Beynimin içinde bir sürü düşünce, karışık ama genel olarak bir keyif havası hakim. Bu gün sağımdan kalkmışım yani. Hoş her sabah yataktaki yatışımdan dolayı solumdan kalkıyorum ama bugün kendimin sağından kalkmışım demek ki… Kar mar diyorlar ama içimin güneşi parlak. İstediği kadar güneş kendini bulutların arkasına saklasın, bana yazmaz. Kendi güneşimle ısınacağım bugün.

Güneş dedim de güneşin her gün yeniden doğduğu gibi, insanoğlu da her gün yeniden doğuyor mu acaba? Her gün değişik bir ruh hali ile kalkıyorum ben. Bazen bulutlu bir güne bazen de pırıl pırıl güneşe. Kimi zaman bulutlar fırtınaya dönüşüyor, kimi zaman ise güneş göz kırpıveriyor aralarından. Ha güneşli bir sabah bulutlanmıyor mu? O da oluyor zaman zaman. Müsaade etmemek lazım… Biz ne kadar izin verirsek o kadar giriyor karanlık hayatımıza. Yak ışığı kardeşim, kararmasın ortalık. Ya da karanlıkta yak derdine bir mum otur… Düşün, taşın, kaşın ama hallet!

Başım dönüyor. Tabii rejim yapıp 10 senedir üstümde taşıdığım kiloları en nihayet verebilince şimdi tekrar alacağım korkusuyla, kuş kadar yersem böyle olur tabii. Kızın doğum günü nedeniyle iki gündür yenildi içildi. Acilen bu iki günün acısı çıkarılacak…

Ay şu bizim kediler alem… Ben burada yazarken kedi irisi Limon Efendi benim 11 inçlik bilgisayarımın kabının üzerine sığmaya çalışıyor. İlla orada oturacak. Yatmayıp dik oturursa poposu ancak sığıyor. Öyle sfenks gibi duruyor. Diğeri Cookie Hanım ise mutad yeri sepetinde yatıyor sırtüstü. Bir bacak havada nedense? O da kısır mısır ama dişi işte. Çok güldürüyorlar beni. Yüzüme koydukları gülümseme için minnettarım onlara. Artık süper dekore edilmiş bir evim yok ama onların hayatıma getirdiği sıcaklığı hiçbir mobilyaya değişmem. Geceleri Limon bacağıma sarılıp uyumuyor mu , gerçekten sıcak!!!

30 sene evvelki grubumuz “yüzkitabı” sayesinde birbirini buldu. Bugün buluşma tarihi netleşti. Buluşmadan evvel bile facebook’taki muhabbetten, seneler geçmiş olmasına rağmen, zamanında birbirimize sıcak duygular beslediğimiz hissediliyor. Heyecanlandım ve keyiflendim. Buluşma gününü iple çekiyorum.

Ne güzel keyif üstüne keyif… Bu gün güzel bir gün… Halime şükrediyorum. Bu gün durduğum noktadan baktığımda sadece varlığı bile yeten bir kızım, her türlü huysuzluğuma ve kaprisime göz yuman bir ailem, her biri pırlanta olan ve hayatımda oldukları için çok mutlu olduğum değerli dostlarım, ruhuma sıcaklık katan iki tane çok sevimli kedim, geçinebileceğim kadar param var. Aşk desen geçmişte yaşadığım, hakkını en azından kendi tarafımdan verdiğim, sevdiğimi ve sevildiğimi hissettiğim birlikteliklerim olmuş. Bir daha olmaz diye bir durum yok. Belli mi olur? Hayat bu… Koca desen Allah’a şükür iki adet ile sıramı savmışım zaten. Hala genç ve güzelim! Kariyer desen kendimi kendime ispatlamışım. Ee daha ne isteyeyim Allah’tan? Belamı mı?  Şükretmek lazım. Olmayanın değil, olanın kıymetini bilmek lazım…

Yarın 8 Mart Kadınlar Günü. Her ne kadar kadınların sorunlarının belli bir güne sıkıştırılmasını çok anlamıyorsam da yurdumun bölgesine göre farklı anlamlar taşıyan kadının bir günlüğüne bile olsa ortak bir platformda değer kazanıp tartışılmasına “hiç yoktan iyidir” diyorum. Çoğu göstermelik bile olsa. Seneler içinde bu konuda ancak bir arpa boyu ilerleyebildiğimize göre…

Ben yazmayı kesmezsem yazı da bitmeyecek. İnsanın düşünceleri durmuyor ki… Kahve kokusu da güzel hani… Ben kahvemi içeyim. Başınızı ağrıttıysam affola, bu günde böyle bir gün işte…

07.03.2011

Hiç yorum yok: