“Neyse” diyerek başladık yeni güne, “neyse” diyerek yeni
yıla başladığımız gibi… Haydar Ergülen "Neyse"
demek iyidir, 'bu da geçer' demek gibidir… Geçmez, herkes bilir geçmediğini,
geçmiş gibi yapılır." demiş. Ne güzel ve doğru demiş. Kabul etmememize rağmen, içimizde isyan
bayrakları dalgalanırken bazen çaresizlikten, bazen umutsuzluktan, bazen
yorgunluktan söylediğimiz bir kelimedir “ neyse”, içinde itirazımızın her bir
notasını barındıran…
Ülkemizin kara para, yolsuzluk, rüşvet olayları ile
sarsıldığı bu günlerde bir çoğumuzun daha da sık kullandığı bir kelime olmaya
başladı “ neyse” . Olaylar boktan ama en azından iktidarın sarsılmaz
bütünlüğüne dinamit patladı, neyse; devletin içinde paralel devlet varmış
(sanki bilinmiyormuş gibi) birbirlerini yiyip bitirsinler, neyse; kasetler
ortada uçuşuyor, bizler de öğreniyoruz, neyse; skandal üstüne skandal, ortaya
çıkıyor ya neyse; gecikmiş tahliyeler oluyor, tahliye oluyorlar ya neyse gibi
uzayıp giden bir liste bu. Olanlar, ortaya çıkanlar hiç kimsenin içine sinmiyor
ama gelinen nokta da buna da şükür halindeyiz hepimiz. O kadar rezillik,
haksızlık yaşamışız ki en ufak bir olumlu adımda zafer çığlıkları atıyoruz. Aslında
hepimiz biliyoruz ortada bir zafer falan yok. Yetmiyor ama yetinir gibi
yapıyoruz. Ortaya çıkanlar çıkmasın mı? Çıksın tabii… Gönül isterdi ki bunların
hiç biri olmasaydı da, ortaya çıkacak bir şey de olmasaydı ama öyle değil
maalesef. Hiçbir dönem bu ülke toprakları üstünde her şeyden memnun mesut, emin
ellerde olduğumuzun hissiyle kendimize dönemedik ki! Her dönem bir totomuzu
kollama durumu ile geçti ömür. Her olan veya olmayanda “neyse” diyerek geçirdik
günleri. "Neyse bu gün de geçti, yarına bakalım" halleri hakim oldu hep insanımızda.
Kişisel olarak da sık kullandığımız bir kelime “neyse”.
Neredeyse kültürel bir olgu diyebilirim. Fazla itiraz etmeye gelmez, hayır
demek ayıptır öğretisi midir bilemiyorum ama sıkıştığımız anda
kullanıverdiğimiz bir kelime. Konu fazla uzamadan kesmenin bir şekli. İçimizde
büyüyen itirazlar ortaya dökülmeden konudan uzaklaşmanın bir yolu. Belki de
korkunun bir ifade şekli. Neyse deyip kesmezsek tartışma çıkacak, uyum
bozulacak, eski defterlere kadar uzanacak, kim bilir neler olacak korkusu
belki. Oysa her iki tarafta biliyor “neyse “ deyip kesildiği zaman konu, hiçbir
şey halledilmemiş sadece ötelenmiş oluyor. Anlık halı altına süpürülüyor sanki
aniden misafir gelmiş de ortalık alelacele toparlanıvermiş gibi. O anda
misafiri geçiştirirsin de ortalığı bok götürdüğü zaman ne olacak? Daha derin,
uzun zaman alacak bir temizlik gerekmez mi? Bir de uzun zamandır orada kalmış
lekeler neyle temizlersen temizle çıkmaz bir türlü. Halının, örtünün, kalbinin
ayrılmaz parçası olur artık.
Bazen de yorgunluktan, bıkkınlıktan, bezginlikten çıkar
ağzımızdan “neyse”. Aslında mücadele etmekten çoktan vazgeçişi simgeler.
Vazgeçilmiştir ama nedense savaş meydanını da terk etmeyi yediremez insan
kendine. Meydanı terk etmeyi yenilgi olarak algıladığımızdan belki. Zaman kaybı
halbuki! O güne kadar anlatamamışsan, anlatamadığından değil, karşındakinin
anlamak istemediğindendir. O anlamak istemedikçe ne yaparsan yap, ne kadar
çabalarsan çabala anlamayacaktır gene. Emeğe yazık! O anda meydanı terk etmek
yenilgi gibi gözükse de aslında kendi benliğin adına zaferdir. Seni tüketen,
sonuçsuz çabalarla yoran, enerjini aşağı çeken ortamdan uzaklaşmaktır. Bundan
ala zafer olabilir mi?!
İnsanı uyuşturan, oyalayan bir kelime “ neyse”. Duygularımızı,
düşüncelerimizi baskı altına almak için kullandığımız… Altını zamanında kapatmadığımız
zaman içinde oluşan buharın baskısıyla patlayan düdüklü tencere gibi, fazlası
insanı patlatmaya muktedir bir kelime. Gereğinden fazla o buharda pişmiş etler
gibi insanın yüreğini lime lime eden. Arkadaşımın dediği gibi insanın nefesini
daraltan. Bir çok şey gibi bu da azı karar çoğu zararlar şeylerden. Dikkatli
kullanmak lazım!
Belki de ilk defa “neyse” deyip geçiştirmeyip, Vodafone’nun
bebekli reklamını ilk gördüğüm gün içimde patlayan itiraz dalgasına kulak verip
bu reklama karşı bir kampanya açtım. Bayağı da ilgi gördü. Her ne kadar destek
istediğim bazı gazeteciler, muhtemelen böyle bir reklam kaynağını karşılarına
almak istemediklerinden, destek olmadılarsa da toplum içinde karşılığını bulan
bir kampanya oldu. Dün RTÜK’ün bu reklamı yayınlayan 25 televizyon kanalına
uyarı cezası verdiğini öğrendim.(Bana göre Vodafone’nun da ceza alması
gerekirdi. ) RTÜK’ün bu kararı sadece bizim yüzümüzden aldığını düşünecek kadar
saf değilim ama en azından çorbada tuzumuz olduğuna inanıyorum. Demem o ki,
içimdeki isyan dalgalarına rağmen “ neyse “ deyip geçiştirmeden attığım adım
sonucunda bir yere ulaşılabildiğini görmek, bana “neyse” yi fazla kullanmamam
gerektiğini gösterdi.
Neyse’nin altına sığınmadan, geçer gibi yapmadan, sesimizi
kısarak değil çıkararak, ruhsal özgürlüğümüzün doruğunda yaşamanın hem
kendimize, hem topluma daha iyi geleceğini düşünüyorum. Neyse’siz günlere
diyelim…