15 Eylül 2013 Pazar

İÇİMDE BİR HÜZÜN

Eylül’ün 15’ini bulduk. Ramazan geldi, geçti. Yaz geldi, geçiyor ama 31 Mayıs sabahı ülkemde başlayan direniş değil geçmek, gittikçe büyüyor. İçimde bir his özellikle büyütülüyor hükümet tarafından. Öyle işlerine geliyor anlaşılan…Kaybettiğimiz canların sayısı artıyor gün be gün. Gözünü kaybeden, gözaltına alınan, yaralananların sayısını tutmamaz olduk. Öyle vahşi bir tırmanış içinde her şey…

Vatandaşını koruması kollaması gereken devlet, korumak ne kelime, öldürüyor!  İnsanmış, gençmiş, ana evladıymış, yarına dair umutları varmış demeden vuruyor habire. Gaz sıkıp boğuyor; sadece ciğerleri değil devlete olan inancı da… Plastik mermi atıyor kafaya , göze, beyine; yaralıyor ,bir öldürüyor , bin yaratıyor.… Su sıkıyor, hem de kimyasallı su; yakıyor bedenleri, kavuruyor beni yakan benim devletim mi diyen yürekleri…  İşin acısı bilerek, isteyerek, hedef gözeterek yapıyor. Sanki karşısında ki azılı düşman. Kendi ülkemizin evlatları hepsi; genç,geleceğimiz, yarının umutları. Umutları mı yıkmak amaç?

Elli senedir bu topraklarda yaşıyorum. Elli sene bu toprağın suyunu içtim, havasını kokladım, kültürü ile beslendim. Elli senenin hiçbir günü bu topraklardan vazgeçmedim. Çocuğumu da bu topraklara faydalı bir birey olabilecek şekilde yetiştirmeye çalışıyorum. Bu topraklarda doğdum ve bu topraklarda yaşamak , bu topraklarda ölmek istiyorum. Bu toprağın evladıyım ben. Şimdi gelmiş benim içine doğduğum devlet “ sen benden değilsin” diyor. Sen kim, ben kim? Hepimiz aynı toprağın çocukları değil miydik?

İçimde bir hüzün… Kendi toprağımda yabancı gibi hissetmek nasıl da insana acı gelen bir şey. Bu ülkenin refahı, ulauslararası arenada söz sahibi olması, eğitim, bilim ve kültürde kendini aşması değil mi ortak amaç? Herkesin kendine göre yöntemi farklı olabilir ama bu dayatma nedir? Tartışma, konuşma ortak müştereklerde buluşma diye bir yöntem yok mudur? Bu kadar mı ayrıştık ki ortak müşterekler bile bulamaz hale geldik. Ne zaman bu hale geldik? Kim bizi bu hale getirdi? Bu kadar hırs, öfke neden birikti ki “ ya allah” deyip gencecik canlara gözümüzü kırpmadan kıyar olduk? İnsanlık, vicdan gibi kavramlar ne zaman ve nasıl yok oldu yüreklerden?

Din ,ahlak gibi doğruluğun , dürüstlüğün, adaletin, iyiliğin, vicdanın temel taşlarını oluşturduğu  dogmaları savunanların, dini devletin yönetim biçimine sokmaya çalışanların bu erdemlerden yoksun olması ne büyük bir paradoks. Neredeyse “islami teokrasi” diyebileceğim yönetim şeklini yerleştirmeye çalışanların, bu çaba süresince bu erdemleri hiçe sayması ne kadar büyük bir çelişki! Ateisti, gerçek dindarı sorgulamaz mı seni bu nasıl iştir diye? Dine inancı olanların sorgulama hakkı yok mudur? Din ne zamandan beri sorgusuz, sualsiz biatı getirir oldu?

Her geçen gün, her yeni kanunla, kararla kendimi daha da uzaklaştırılmış, gözden çıkarılmış, istenmeyen hissediyorum. Ülkesini çok seven biri olarak bu duygular beni gittikçe daha da derin bir üzüntüye boğuyor .Öyle ki bu üzüntü öfkeye dönüşüyor. Hiçbir siyasi iktidarın beni/bizi bu kadar ötekileştirme hakkı olmadığını düşünüyorum. Her bir vatandaşın kendi ülkesi hakkında en az hükümet kadar söz hakkı vardır. Sonuçta hükümet, idari erk de olsa, halkının temsilcisidir. Bu kadardır, bunun ötesi değildir. Demokrasilerde halkın üstünlüğü tartışılmaz!


Hiç yorum yok: