Bir kaç güne kadar 50 yaşı devireceğim. Tam elli koca
sene, yarım yüzyıl… Standart insan ömrünün üçte ikisi. Yaşlılığa doğru ilk
adım, her ne kadar ben bunu fazla hissetmesem de. Hoş, birkaç sene önce
premenopoza girdiğimi doktorum söylediğinde, ilk birkaç gün, doğurganlığımın gitmesinden ziyade
yaşlılığa ilk adım diye birkaç gün bunalım yapmıştım ama geçmişti kısa sürede. Menopozun
başka da bir etkisini görmedim.Dün gittiğim diş hekimi arkadaşım, “dişlerine
dikkat etmezsen bir sene içinde kaybedebilirsin” deyince daha bir dank etti
yaşlılığa adım olduğu. Dişlerle genelde kim uğraşır gençliğinde. Yaşlılık işi o
diye bilirdik. Gelmiş demek ki, kapıya
dayanmış.
Şimdi ilk paragrafı okuyan, “eyvah eyvah bizim hatun
yaşlılık psikozuna girmiş” diye düşünmesin. Hiç öyle bir şeye girmedim. Bedenim
girmiş olabilir ama ruhum girmedi, giremedi.Bilakis aydınlanma dönemi diye
bakıyorum ben. Bu açıdan baktığımda, ne gençliği daha çocuk gibi hissediyorum.
Üç-dört yaşlarındayım anca. Seneler evvel şu çakra makra işlerinden anlayan
yabancı bir dostumuz “sen olgun ruhsun” dediğinde bundan pek hoşlanmadığımı
hatırlıyorum. Her ne demekse artık! Geçen gün kuaförde karşılaştığım, hiç
tanımadığım bir hanımdan da aynı sözü duydum sohbet ilerledikçe. “ Demek ki siz
olgun ruhsunuz, tekamül için başka araçlara ihtiyaç duymuyorsunuz “ dedi. O
zaman soramadığım soruyu bu hanıma sordum. “ Ne demek olgun ruh?”. “İnsanlar
model model” dedi “ bazıları ne kadar uğraşılarsa uğraşsınlar kendi kapasiteleri
dolunca , kapasitelerinin ötesine gidemezler. Sizin ise farkındalığınız yüksek,
her hangi bir ek çalışma yapmadan, insanların çabalayıp da ulaşamadıkları
noktalara gelmişsiniz kendiliğinizden. Bu da sizin olgun ruh olduğunuzu gösteriyor”
dedi. Ben “daha emekliyorum” dediğimde de “işte bakın, bir çok kişinin duracağı
noktayı siz daha başlangıç olarak alıyorsunuz. Bu çok daha öteye, derine
gideceğinizin göstergesi” dedi. Hadi bakalım, valla ben o hanımın yalancısıyım.
Her şeyden önce kendisiyle kavgasını bırakıyor artık
insan bu yaşlara gelince. “Ben neyim, kimin, kim olmalıyım, hedeflerime ulaştım
mı” türü sorulardan sıyrılıp daha bir
tevekkül içinde kendi olduğu hali, olduğu gibi kabul ediyor. Hırs,öfke gibi
insanı yıpratan duygulardan uzaklaşıp daha kendi içine dönük, yaşamla daha
barışık, olanla yetinen ve bundan en maksimum keyfi çıkarmaya eğilimli bir ruh
haline giriyorsunuz. En azından benim durumum böyle. Önümde kalan vakti, kendi
doğrularıma, kendi isteklerime göre
geçirmenin yolunu açmıştım zaten dört sene önce yoğun tempolu iş
hayatımdan istifa ederek. Maddi anlamda daha kısıtlı ama maddiyatın hayatımdan
çıktığı oranda da yükselen bir manevi dünyam var. Senelerdir sahip olduğum
bütün maddi değerlerin bana veremediği keyfi veriyor bana bu manevi dünya.
Henüz daha küçük ama bu hazinemi büyütmek için önümde, umarım sağlıklı,
yıllarım var daha.
Senelerce içinde kaybolduğum kimliğimin beni en değerli
hazineden uzak tuttuğunu görüyorum her geçen gün daha net. Bu gün geldiğim
noktada sevgi ve bilgiyi en değerli hazine olarak değerlendiriyorum. Zaman
içinde bir çok konuda bilgi sahibi olmama rağmen bunları özümsemeden, tam anlamadan
edinmişim çoğunu. Ne büyük kayıp! Sevginin gerçek ve derin anlamını da yeni
yeni öğreniyorum. Allah’tan içimde bu yeti varmış da böylesi yüce bir duyguyu
bünyemde barındırabiliyorum. Her geçen gün duygu ve düşünce bazında ufak
tohumlar ekiyorum kendi benliğime. Yaş elli ama daha yeni büyüyorum. Büyürken,
bebekken bilinçsizce bize nakşolan bilgilere duyduğumuz açlık gibi, bu sefer
bilinçle, bilgiye inanılmaz bir susuzluk duyuyor ve bulduğum zamanlarda kana
kana içiyorum. Bu yaştan sonra bilsem ne olur bilmesem ne olur demeden dipsiz
bir kuyu olan bilgi kaynağından sürekli su içebilmenin keyfini yaşıyorum.
Evet, yaş elli… Belki ufak tefek sağlık problemlerimizin
başladığı, doktorlarla bir nebze de olsa sıkı fıkı olmaya başladığımız yıllar.
İşin bu tarafına fazla takılmazsanız, insanın ruhunun kendisine
fısıldadıklarını daha net duyabildiği yıllar. Belki de ömrün son dönemecine
girilmiş olduğunun bilincinde, seneler boyu boş bir anlam yüklenmiş “ o ne der,
bu ne der, kurallara uygun mu, değil mi” sorularının artık es geçilip “gönlüm
ne ister” sorusunun daha öne çıktığı yıllar.Güzel yaşlar… Henüz daha sağlık
yerindeyken, bu yaşa kadar yapılan hatalardan ders alınarak, gönlün
mihmandarlığına bırakılacak yıllar. Benim tabirimle üçüncü bahar yani. Bu
baharda açacak yeni , türlerini, kokularını henüz bilmediğim çiçekleri
heyecanla bekliyorum. Bu elli sene içinde hayatıma dokunmuş,bana bilerek, bilmeyerek,
iyilikle veya kötülükle yol açmış her bir kişiye içimden şükranlarımı
sunuyorum. Hayatımın üçüncü baharına keyifle, merakla ve en önemlisi sevgiyle
giriyorum. Geride bıraktığım hırs, öfke, kırgınlık, kıskançlık vb, beni
örseleyen duyguların yerini sevgiyle dolduruyorum. Beni bu olgunluğa taşıdığı
için elli yaşıma şükrediyorum…