17 Mayıs 2016 Salı

HÂLÂ UMUT VAR


Gün çok keyifli başlamadı bugün. Çalan saate rağmen bir uyanamama, uyanınca da bir kalkamama hali. İsteksizlik. Dün akşamdan sıkıntılı bir hal. Geçmeyen bir baş ağrısı. Eve gelince zarla zorla üç cümle edip odasına kapanan bir genç kız. Sessiz bir ev. Büyüyen bir sessizlik. Büyüdü büyüdü uykumu da kapladı. Huzursuz bir gece…


Sürünerek de olsa kalkılınca, günün haberlerine her zamanki gibi bir göz atmaca. TBMM Boşanma Komisyonu’nun önerdiği azaltılan kadın ve çocuk hakları haberi keyifsizliğimin üzerine tüy dikti. Avusturalya’da, bir televizyon kanalında yayınlanan paneli seyrettim. Panelin konuşmacılarından Somali kökenli, Müslümanlıktan çıkıp ateist olmuş Hollandalı aktivist Ayaan Hirsi Ali’nin İslam’da reform yapılması gerektiğini savunduğu Heretic adlı kitabını incelerken, kitaba okurların yaptıkları yorumları okudukça içimde gittikçe büyüyen onlar nerede, biz nerede hissi. Gittikçe çoğalan bir anlamsızlık duygusu beni çevreledi, sardı, yaşama karşı yoğun bir isteksizlikle sarmaladı.

Ama olmaz! Saat 14:00’de dişçide randevum var. Geçen hafta iptal etmişim zaten. Gitmek lazım. Sokağa çıkmak iyi de gelebilir. Biraz yürümek. İnsan gürültüsünün içine karışmak. Hazırlanıp gittim. Her zaman sohbetli geçen dişçi seanslarım bu sefer konuşmadan geçti. Durgunsun, dedi. Evet, durgunum. Hiçbir şey yapasım yok. Her şey çok anlamsız…

Çıktım oradan. Gene kitap, defter vs’nin içinde biraz keyif yakalamak amacıyla Yapı Kredi Yayınları’na, oradan da kırtasiyecilere uğradım. Aldım gene bir şeyler. Bu sefer sadece iki kitap. Kitap alımı konusunda kendimi eğittim son zamanlarda. Azar azar alıyorum ki, okunacak kitaplar rafım çok şişmesin. Şiştikçe yetişemiyorum diye moralim bozuluyor. Keyfim hâlâ çok düzelmedi. Bahar ayı olmasına rağmen güneş pırıl pırıl oynaşmıyor benimle. Dalgın dalgın yürüyorum. Bana çarpan insanlar dışında kimseleri fark etmiyorum. Balıkçıları görmüyorum. Aklımda gene binbir düşünce. Birinin affedersiniz, demesiyle ayrılıyorum kara düşüncelerden. Tanıdık bir yüz…

Bu tam dört ay evvel, gene aynı noktada karşılaşıp sohbet ettiğim, engelliler için dergi satmaya çalışan Oğul. Hani Küçük Şeyler adlı yazımda bahsettiğim, Sultanahmet patlamasının ertesi günü bana umut aşılayan genç. Hâlâ orada olup, hâlâ aynı amaç uğruna didinmesi içimi aydınlattı. Gene sohbet ettik biraz. Down sendromlu ve otistik çocuklara resim dersi vermeye başlamış. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi’nde resim öğrencisiydi. Resim dersi almak isteyebilecek tanıdığınız böyle çocuk var mı diye sordu. Bildiğim yok ama sorarız etrafa dedim. Rahatsızlığı olmayan çocuklara da verir misin ders, diye sordum. Hayır, onların daha çok ihtiyacı var, dedi. Hâlâ Haldun Taner Sahnesi’nde Çarşambaları saat 16:00’da engelliler için kitap okuyormuş. Onun varlığı, gençliğine rağmen yaptığı gönüllü işlerden vazgeçmeyişi içimde kaybolmaya yüz tutmuş yaşam isteğini tetikledi. Ağır adımlarım hafifledi. Beni evime götürecek minibüse doğru yürürken kafamın içinde dolanıp duran “hâlâ umut var” cümlesi kendiliğinden bir şarkıya dönüştü.  Evet, evet benim hâlâ umudum var…

https://www.youtube.com/watch?v=ROtKJurTdbI