18 Şubat 2016 Perşembe

SATRANÇ TAHTASI VE PİYONLAR

Doğumgünü kutlamasındayız. Tarih 17 Şubat, yani dün. Saat sekiz suları. Herkes bu özel günün şerefine şık şık giyinmiş, en güzel yemeklerle sofra donatılmış, ev mis gibi kokan çiçeklerle bezeli. Neşeli kahkahalar havada uçuşuyor. Televizyon kapalı, telefonlar sehpanın üzerine atılmış; kimse bakmıyor. Hepimiz doğumgünü çocuğunun mutluluğuna ortak olmanın keyfindeyiz.

Bir an, sehpanın üzerinde duran telefonuma çarpıyor gözüm. Art arda gelen whatsapp mesajlarının yeşiliyle dolmuş ekran. Hızla daha da geldiğini belli edercesine yeşil sürekli hareket halinde. Merak ediyorum. Bir şey var. İyi bir şey olsa bari. Öyle bir ruh halindeyiz artık hepimiz. Alttan alta ruhumuza yerleşmiş bir korku hali… Ne olmuş diye mesajlara baktığımda öğreniyorum patlamayı. Her kafadan bir ses çıkıyor mesajlarda, tam ne olduğu anlaşılmıyor. Ankara’da gene bir patlama olduğunu anlayabiliyorum sadece. Facebook ve twitter’a girip bilgi alayım istiyorum ama ne mümkün! Açılmıyor bir türlü. Olayları her zaman yakından takip eden bir arkadaşıma sorup detayları öğreniyorum. Ölü ve yaralı sayısı şaibeli, yayın yasağı var.

Etrafımdaki neşeli kahkahalar bir uğultuya dönüşüyor. Ankara, çıkıyor ağzımdan. Gürültüde sadece yanımda oturan duyuyor dediğimi. Ne olmuş Ankara’ya diye soruyor. Patlama olmuş gene dediğimde sesim evin gürültüsünün içinde kayboluyor. Onbir ölü, bir çok da yaralı (o saatlerde o kadar biliniyordu),  Genelkurmay’ın yakınında, askeri servis otobüslerinde bomba patlamış, üç otobüs diyorum kendimce daha yüksek sesle. Sesim çıkmıyor olmalı ki, kimse duymuyor. Kahkahalar, konuşmalar devam ediyor hiç birşeyden habersiz. Belki de susmalıyım diyorum. Böyle iyi günler gittikçe azalıyor, olanın keyfini çıkarmak lazım. Benim için keyif bittiyse de o an, olayların henüz farkına varmamış olanların anlık neşelerini kaçırmamak için susuyorum. Aklım şehitlerde, güvenlik zafiyetinde, yarınlarda daha neler olacağının endişesinde. Otobüslerden yükselen kara dumanlar Ankara’dan yüreğime ulaşıyor, kaplıyor, beni de o karanlığın içine alıyor. İçinde bulunduğum salon, gülen insanlar, şen kahkahalar benden uzaklaşıyor; bir fotoğraf karesi gibi donuk, beynime nakşoluyor. Her gün birbirine eklenen acıların, gittikçe yayılan ateşin ne zaman bu karede yer alan hangimize dokunacağını merak ediyorum. Kitaplarda okuduğumuz ya da filmlerde gördüğümüz, okurken veya seyrederken, bir yandan olanlara inanamayıp içimiz sızlarken bir yandan da o dönemlerde, o topraklarda yaşamamış olmanın gizli sevincini yaşadığımız olayların, acının, korkunun, bazılarımız ne kadar uazak sansa da aslında yanıbaşımızda olduğunu düşünüyorum. Düşüncemi teyit edercesine bir arkadaşımın, korkuyla şansına biraz şaşırarak yazdığı “ bugün tam da oralardaydım, olaydan iki saat evvel” mesajı düşüyor ekranıma.

Böyle bir ülke olduk artık. Aslında hep öyleydik ya, şimdilerde daha bariz oldu. Ölümle yaşamın, acıyla sevincin iç içe geçtiği, birinin diğerini alt edemediği bir ülke. Toplumsal acılar içinde küçük, anlık sevinçlerle ayakta kalmaya çalıştığımız, karanlık yarınlara dair umudumuzu yitirmemenin sonsuz gayretinde, hâlâ uzun bir gelecekleri olan çocuklarımızın daha güzel günler görme, yaşama şanslarının olmasını dileğimiz bir ülke.


Sırf bu patlama veya Doğu’daki olaylar değil, son dönemde yaşanan her türlü olayda satranç tahtasındaki piyonlarmışız hissiyle doluyorum. Şahın, vezirle birlikte, atlarını ve fillerini öne sürüp, kalenin ardına sığınarak oyunu kazanmak için kolayca feda edilebilen piyonlar.Koca tahta üzerinde, bize bırakılmış o küçücük kare alan içinde, bir sonraki hamlede yok edilmeden önce, bir varoluş çabası, bir yaşam savaşı veren piyonlar. İster asker, ister sivil, ister kadın, ister çocuk olsun, hayatlarını kaybetmiş her bir vatandaşımız bu oyunda işi bitip kutuya atılmış piyon sanki. Bizlerse, hâlâ nefes alıp verebilenler, henüz sırası gelmemiş, bir sonraki hamlede heran devreye sokulabilecek gibi, tahtanın üzerinde oyun kuranların kuklası gibi çaresiz bekliyoruz.  Oyunu kim kzanırsa kazansın, sonuç değişmiyor; kutuya ilk atılanlar her zaman piyonlar oluyor.