30 Aralık 2015 Çarşamba

MOR


Bir yılı daha geride bıraktık. Geldiği gibi gidiveriyor bu yıllar. Tutabilene aşk olsun! Tutmalı mı, o da ayrı konu. Bedenen yaşlanmaya kafayı takmazsak geçen zaman eklenen anılar, artan bilgi, yeni dostluklar getiriyor. Gelişiyor, güzelleşiyor insan. Güzel bir şey yani. Bir de insanı, insanlığı üzen olaylar olmasa… Her şey çok daha güzel olacak.

2015 yılı insanlık adına, barış adına hepimizi üzen bir yıl oldu. Belki bu artık göğüslemesi zor yaşamda bir katre nefes için, belki de ilerleyen yaşımızda içtenliğin, olduğu gibi olabilmenin değerini anladığımız için, belki çocukluğumuzun o gamsız, saf hallerini özlediğimiz için yıllar sonra lise arkadaşlarımız yeniden bir araya geldik iki sene evvel. Ama ne geliş! Her dakikamız neredeyse beraber. Beraber gülüp, beraber saçmalayıp, beraber ağlıyoruz artık.

Geçen yılbaşı, hep beraber geçirdiğimiz ilk yılbaşı, kırmızıyı tema seçmiştik kendimize. Kıpkırmızı bir gürûh bir lokantada buluşup yeri göğü, üstümüzü başımızı ama en önemlisi yüreklerimizi sevginin, aşkın rengi kırmızıya boyamıştık. Bu sene ki temamızsa mor oldu. Bir arkadaşımız mora boyanmış fotoğrafları paylaşırken “mor korunma içgüdüsü sağlar, sağlam bir kalkanın arkasında hissedersiniz” yorumunu eklemiş fotoğrafın üstüne. Mor sağlar mı bunu bilemiyorum ama sevgi dolu, içten dostlukların bunu sağladığını biliyorum. Eğer mor rengi bu duyguyu temsil ediyorsa olsa olsa bu yıllara yayılmış, özellikle son yıllarda, hepimizin içinde doğal olarak aidiyet duygusunu besleyen, aynı liseyi paylaşma zeminine oturmuş ama sadece bununla kalmayıp ötesine taşıyan dostluğun bizlere verdiği duygunun dışa yansımasıdır.

Aldığımız yaşla beraber artan sorumluluklarımızın, sorunlarımızın, üzerinde yaşadığımız toprağa yayılan, nefes kesici karanlığın içinde küçük bir ışık gibi oldu mor teması seçildiğinde eyvah ne bulacağız mor tartışmaları. Biraz komik, biraz çocuksu bu tartışmalar sırasında bıraktık endişeyle boğazımıza dizili kahkahaları birkaç gün. İyi geldi. Ne kadar ihtiyacımız varmış…

Artık gelenekselleştirdiğimiz yılbaşı öncesi yemek için buluştuk bir lokantada. Bu sefer mora boyadık yeri göğü, üzerimizde sevgi kalkanı morlarımız. Mor kahkahalarımızla diğer müşterileri kıskandırdık. Bu iyimser bakış tabii. Kırk tane kadının çıkardığı gürültüden rahatsız da olmuş olabilirler. Neşenin, dostluğun, sevginin çıkardığı gürültü rahatsız edici olabilir mi? Olmamalı ama bazen bilmeyince insan…

Burulmaktan ağırlık çökmüş yüreklerimizi, dumura uğramaktan algılama zorluğu çeken beyinlerimizi dinlendirdik bir gün. Sevginin, birbirini olduğu gibi kabul etmenin /edilmenin sımsıcak iyileştirici gücünün kollarına bıraktık kendimizi. Bu enerjiyle adım atacağız 2016’ya. Mor kalkanlarımızla yürüyeceğiz yeni yılın bizlere taşıdığı zorlu yollardan.

Pembe temalı yılbaşı yemeklerimizin bir an evvel gelmesi dileğimle 2016’ya hoş geldin diyorum. İyilikler, güzellikler, sevinçler dilemek âdetten. Diliyorum tabii ama önce barış diyorum. Barış oldu mu gelecektir zaten gerisi…