Bir yılı daha geride bıraktık. Geldiği gibi gidiveriyor bu
yıllar. Tutabilene aşk olsun! Tutmalı mı, o da ayrı konu. Bedenen yaşlanmaya
kafayı takmazsak geçen zaman eklenen anılar, artan bilgi, yeni dostluklar
getiriyor. Gelişiyor, güzelleşiyor insan. Güzel bir şey yani. Bir de insanı,
insanlığı üzen olaylar olmasa… Her şey çok daha güzel olacak.
2015 yılı insanlık adına, barış adına hepimizi üzen bir yıl
oldu. Belki bu artık göğüslemesi zor yaşamda bir katre nefes için, belki de
ilerleyen yaşımızda içtenliğin, olduğu gibi olabilmenin değerini anladığımız
için, belki çocukluğumuzun o gamsız, saf hallerini özlediğimiz için yıllar
sonra lise arkadaşlarımız yeniden bir araya geldik iki sene evvel. Ama ne
geliş! Her dakikamız neredeyse beraber. Beraber gülüp, beraber saçmalayıp,
beraber ağlıyoruz artık.
Geçen yılbaşı, hep beraber geçirdiğimiz ilk yılbaşı,
kırmızıyı tema seçmiştik kendimize. Kıpkırmızı bir gürûh bir lokantada buluşup
yeri göğü, üstümüzü başımızı ama en önemlisi yüreklerimizi sevginin, aşkın
rengi kırmızıya boyamıştık. Bu sene ki temamızsa mor oldu. Bir arkadaşımız mora
boyanmış fotoğrafları paylaşırken “mor korunma içgüdüsü sağlar, sağlam bir
kalkanın arkasında hissedersiniz” yorumunu eklemiş fotoğrafın üstüne. Mor
sağlar mı bunu bilemiyorum ama sevgi dolu, içten dostlukların bunu sağladığını
biliyorum. Eğer mor rengi bu duyguyu temsil ediyorsa olsa olsa bu yıllara
yayılmış, özellikle son yıllarda, hepimizin içinde doğal olarak aidiyet
duygusunu besleyen, aynı liseyi paylaşma zeminine oturmuş ama sadece bununla
kalmayıp ötesine taşıyan dostluğun bizlere verdiği duygunun dışa yansımasıdır.
Aldığımız yaşla beraber artan sorumluluklarımızın,
sorunlarımızın, üzerinde yaşadığımız toprağa yayılan, nefes kesici karanlığın içinde
küçük bir ışık gibi oldu mor teması seçildiğinde eyvah ne bulacağız mor
tartışmaları. Biraz komik, biraz çocuksu bu tartışmalar sırasında bıraktık
endişeyle boğazımıza dizili kahkahaları birkaç gün. İyi geldi. Ne kadar
ihtiyacımız varmış…
Artık gelenekselleştirdiğimiz yılbaşı öncesi yemek için
buluştuk bir lokantada. Bu sefer mora boyadık yeri göğü, üzerimizde sevgi
kalkanı morlarımız. Mor kahkahalarımızla diğer müşterileri kıskandırdık. Bu
iyimser bakış tabii. Kırk tane kadının çıkardığı gürültüden rahatsız da olmuş
olabilirler. Neşenin, dostluğun, sevginin çıkardığı gürültü rahatsız edici
olabilir mi? Olmamalı ama bazen bilmeyince insan…
Burulmaktan ağırlık çökmüş yüreklerimizi, dumura uğramaktan
algılama zorluğu çeken beyinlerimizi dinlendirdik bir gün. Sevginin, birbirini
olduğu gibi kabul etmenin /edilmenin sımsıcak iyileştirici gücünün kollarına
bıraktık kendimizi. Bu enerjiyle adım atacağız 2016’ya. Mor kalkanlarımızla
yürüyeceğiz yeni yılın bizlere taşıdığı zorlu yollardan.
Pembe temalı yılbaşı yemeklerimizin bir an evvel gelmesi
dileğimle 2016’ya hoş geldin diyorum. İyilikler, güzellikler, sevinçler dilemek
âdetten. Diliyorum tabii ama önce barış diyorum. Barış oldu mu gelecektir zaten
gerisi…