2013’u uğurlamaya birkaç gün kalan şu son günlerde geçmiş
seneye bakıyorum. Senenin neler getirip neler götürdüklerine… Yılın bilançosunu
çıkarmak istiyorum. Hayat bir yolculuk ya, nereden nereye gelmişim, onu görmek
istiyorum.
Hem bireysel, hem toplumsal olarak baktığımda bir aydınlanma
senesi olmuş diyebilirim. Son birkaç senedir tohumlarını ektiğimiz varoluş
mücadelesinin her iki boyutta da ilk meyvelerini verdiği bir sene olmuş 2013. Toplumsal
olarak, senenin ortasında Gezi olayları ile patlayan ilk çiçekler, gittikçe
meyveye dönüşüyor artık. İyice olgunlaşıp hasadı toplayıp yeme imkanımız ise
2014’de mümkün gözüküyor. Henüz, hala dikkatli olmamız, ürünü bozmamak için
suyunu havasını özenle vermemiz gerek.
Bireysel olarak öğrenciliğimin devam ettiği, çıraklıktan
kalfalığa doğru yol aldığım bir sene olarak görüyorum 2013’ü. Bu sene
öğrendiğim en önemli şey “ her şey olması gerektiği gibi “ öğretisi oldu. Bunu
söylem olarak daha önceleri de söylememe rağmen, içselleştirebilmek, bu
öğretinin gerçekliğini fark edebilmek bu sene olabildi ancak. Bu farkındalığa
erişebilmek beni öfke ve kızgınlık gibi olumsuz duygulardan arındırdı. Çok
istediğim, ulaşmak için mücadele ettiğim bir şey olmuyorsa olmamasının yararıma
olduğunu zaman içinde birçok kez gözlemlediğim için, onun peşini bırakma veya
isteğimdeki bana yararsız kısmı bulup isteğimi düzeltme yoluna gidiyorum artık.
Sadeleşiyorum gittikçe. Hayatımdan fazlalıkları atıp çok
daha azla çok daha keyifli bir dönem yaşıyorum. Bu kılık kıyafetten tutun da,
insanlara kadar uzanan geniş bir çerçeve. O veya bu şekilde yüreğime dokunmayan
insanlara çok vakit ayırmıyorum. Bana bir şey öğreten, beni öteye taşıyabilen veyahut
varlığımın onlara iyi geldiğini hissettiğim insanlarla olmayı seviyorum. Bazı
insanlarla sanki birbirimizin hayatındaki misyonumuzu tamamlamış gibi doğal
olarak ayrılıyor yollarımız. Yeni insanlar giriyor bazen hayatıma. Kesinlikle
bana ekleyecekleri, öğretecekleri veya farkına varmamı sağlayacakları bir şey
olduğunun bilinciyle can kulağı ile dinliyorum söylediklerini. Kılık kıyafete
gelince tabii her kadın gibi güzel olmak, güzel bulunmak istiyorum ama bu
güzelliğimin fiziksel güzellikten ziyade ruhsal güzellik olarak fark edilmesini
tercih ediyorum. Ruhunda iyilik, güzellik, sevgi barındıran herkesin bu
özellikleri yüzüne yansıdığından zaten güzel olduklarına inanıyorum. Onun için
kılık kıyafet gibi eskiden fazlasıyla dikkat ettiğim konuları da çıkardım hayatımdan.
Elimdeki imkanları midemi ve bedenimi besleyen şeylere değil, ruhumu besleyen
ögelere kullanmayı tercih ediyorum daha çok.
Daha çok kitap okuyorum. Bunu yazmak isteyen herkesin
yapması gerektiğine inandığım için kadar, her kitabın içinde bambaşka dünyalara
uzanabildiğim için de yapıyorum. Kendi yaşam tecrübem içinde ulaşamayacağım
olaylara, düşüncelere, duygulara kitaplar aracılığı ile ulaşıyorum. Her
okuduğum kitabı beğenmiyorum ama her beğenmediğimden de bir şeyler öğreniyorum.
Başıma gelen her olumsuzun içinden almam gereken dersi
bulmaya çalışıyorum. Bazen tabak gibi ortada olmasına rağmen, bazen de olayın
örgüsü içinde bir yerlere saklanıyor ders. Ancak örgüyü olmamış diyerek
sökerken görebiliyorum. Öğrendim ki her olayın içinde mutlaka ama mutlaka
görmemiz gereken bir şey var. Bulmadan, görmeden, anlamadan bırakmıyorum.
Bu sene, kendi adıma, bana en gurur veren şey ise kitap
çıkarmış olmam. Ha parasını verip kendim bastırdığıma göre bu bir başarı
mı? İşin bu tarafı değil ama buna
cesaret edebilmiş olmak bir başarı. Öyle patlayan, patır patır satan bir kitap
da değil ama hiç tanımadığım birkaç insana ulaşabilmiş ve onların dünyasında
küçük de olsa olumlu bir etki yaratmış olmak başarı. Daha da ötesi kitap
vasıtasıyla çok değerli, hoş insanlarla tanışabilmiş olmak, hayatıma yeni
zenginlikler katmış olmak başarı.
Okurların motivasyonu ile yeni bir kitaba
başladım ama takıldım kaldım. İlk takıldığım zamanlarda buna üzülüyorduysam da
şimdi üzülmüyorum. Muhakkak bunda da bir keramet olduğuna inanıyorum. Belki
söylemem gereken başka şeyler vardır, onları biriktiriyorumdur diye
düşünüyorum. Sırf kitap çıkarmış olmak için senede bir kitap çıkaran yazarlar
yerine, kendi içime sineni yazdığım zaman kitap çıkaran bir yazar olmak
istiyorum.
2013’ün bana getirdiği en önemli şeyi sona sakladım. Sevgi… Bu
sene aldığım ve verdiğim sevgiyi daha derinden hissediyorum. Aldığım ve
verdiğim sevginin karşılığının bizim beklediğimiz şekilde olamayabileceğini ya
da illa karşılıklı olması gerekmediğini çok iyi anladığım bir sene oldu bu. Sevebilmek
yetisini insana bahşedilen en önemli özellik olarak görüyorum. Çok kolay
gözüken ama aslında çok zor olan bir duygu bu. Bütün öğretilerden sıyrılıp saf
sevgiyi yakalayabilmek önemli olan. Örneğin hep siz arayıp sormanıza rağmen
karşı taraf ( bu arkadaşınız, dostunuz, anneniz, sevgiliniz her hangi biri
olabilir) aramıyorsa ve bu nedenden siz o kişiyle görüşmeyi kesiyorsanız burada
saf sevginin varlığından bahsedemeyiz. Çevrenizde “aramıyorsa bırak “
diyecektir hemen. Saf sevgide beklenti yoktur. Saf sevgide karşıdaki kişiyi
olduğu gibi kabul vardır. Belki de siz o kadar sık aradığınız için karşı taraf
bu ihtiyacı hissedecek fırsat bulamıyordur. Esas dikkat edilmesi gereken
ihtiyaç anında yanınızda olup olmadığıdır. En karanlık anınızda kim yanınızda
durarak, elinizi tutarak karanlığınızı aydınlatabiliyorsa, o’dur size sevgi
badesinden içiren. Bunun kim veya kimler olduğunu ancak siz bilebilirsiniz. Ne
çevreniz ne de bilinen, kabul görmüş kurallar bilebilir bunu. Etrafınızda sadece
varlıkları ile karanlığınızı aydınlatan kişiler varsa sakın bırakmayın derim
sık görüşmeseniz de.
Özetle 2013 yılı karanlığın aydınlık barındırdığını gördüğüm
bir yıl oldu. Her kötünün iyiye doğru yol alma imkanını açtığını daha da net fark ettiğim bir yıl geçirdim. 2014’ün hepimizin farkındalığının yüksek olduğu, her
şart altında iyiyi gözden kaçırmadığımız, sevgi dolu bir yıl olmasını dilerim.