Sevgili Gönül Abla,
Gene geldi o mektuplardan bir tane. Hani ne desen boş, öyle
desen olmaz, böyle desen olmaz mektuplardan. Bir şey danıştığı da yok zaten.
İçini dökmüş sadece yanık yanık. Ablam, yazan bir eşcinsel. Seneler evvel bana anlatmış
derdini, ben de git ailenle açık açık konuş demişim. O da gitmiş konuşmuş.
Ondan sonra perişan olmuş hayatı zavallının. Ben ne bileyim? Zaten pek sevmem
eşcinselleri, başımdan savmak için yazmışım herhalde. Hatırlamıyorum ki! Bana
kalsa hiç cevap yazmayacağım ama gazete seviyor böyle alengirli konuları. Arada
sırada böyle mektupları koymamı istiyor ya, ben de cevaplamışım işte öylesine. Buram
buram yalnızlık kokan bir mektup. Bana değil de kendisine yazmış gibi. Dedim ya
bir sorusu da yok. Öyle bir dağladı ki mektup beni. Hep eşcinsel diye
dışlamışım, ilk defa insan diye baktım ablam. Ne ağır geldi bir bilsen.
Bilirsin ablam, bu iş göründüğü kadar kolay değildir. Kendi
düşüncen ne olursa olsun herkese eşit mesafede durman lazım, farklı da düşünsen
yuvarlak bir cevapla geçiştirmen lazım, ne kadar aptalca da olsa ona aptalsın
demeden akıl vermen lazım falan. Zor iş yani. Yoruyor insanı. Bazen öyle
bunalıyorum ki! Herkeste bir dert bir dert, her gün yüzlerce mektup geliyor. Sanki
bende dert yok. Hangi birini okuyacağımı, hangisine cevap vereceğimi
şaşırıyorum bazen. El mecbur yapıyorum ablam, ekmek parası…
Bazen “öpüştük, hamile kalır mıyım? “ diye cahilce sorular
gelmiyor mu, deliriyorum. Bu konuları yaza yaza bir hal oldum. Okumuyorlar mı
anlamıyorlar mı, bilmiyorum. Bak Haydar Abi ne güzel yapıyor. Böyle aptalca
sorular geldi mi dalga geçiyor bir güzel yazanla. Adama deli meli diyorlar ama
umuru değil. Sıkmıyor kendini. Ben öyle miyim? Aklı başında, hanımefendi, her
konuda bilgili bir imaj yaratmışım kendime. Dalga geçsem olmaz, kızım salak
mısın desem olmaz. Boğuluyorum bu imajın altında ablam.
Beni en çok acıtan kocalarının genç sevgilileri olduğunu
bilen ama ne yapacaklarını bilemeyen kadınların mektupları. “Geçici hevestir,
sabredin. Düzenlerini kolay kolay bozmazlar, çocuklarının annelerini boşamazlar”
diyorum demesine de öyle bir boşarlar ki! Bilmez miyim? Bak benimkine, nasıl da
boşayıverdi beni genç sevgiliyi bulunca. Çocuk mocuk dinlemedi, iki çocukla bırakıverdi
beni sokak ortasında. Ne para verdi ne pul. Yalandan iki kuruşluk nafaka işte.
Üniversitede tanımıştım kocamı. Ben üniversiteye girdiğimde
onun son senesiydi. O askerliğini yapıp bir işe girince hemen evlendik. Babam
ben küçükken öldüğü için, annem pek hevesliydi beni evlendirmeye. Kocam da
okulumu bitirteceğine söz vermişti ama nerdee? Evlenir evlenmez hamile kalınca
mecburen bıraktım okulu. Birkaç sene sonra da ikinci oldu. Kaldım evde, çocuk
baktım. Büyük okula başlayınca, küçükte yuvada, sıkılmaya başladım. Ne yapsam
ne etsem derken yerel bir gazetenin yazı işlerinde çalışan bir arkadaşım” büyük
bir gazetede Güzin Abla diye bir köşe var. Biz de Gönül Abla yapmak istiyoruz,
yapar mısın? “ dedi. Terk merk de olsam gazetecilik okumuşum ya, arkadaşımın
aklına gelmişim. Evden de yapabileceğim bir iş, kabul ettim. Böyle başladı
seninle maceramız Gönül Abla.
Zaman geçti. Kocam çalıştığı özel şirkette yükselip müdür
oldu. Toplantılar, iş seyahatleri çoğalmaya başladı. Adamın yüzünü gören yok.
Kendine de çok iyi bakmaya başladı. Kilosuna dikkat ediyor, daha renkli
kravatlar alıyor falan. Hayırdır dediğimde de “ ee, müdür oldum ya, daha özenli
olmam lazım “ diyordu. Eve sessiz telefonlar gelmeye başlamıştı. “Sapıklar
arttı “ diye geçiştiriyordu ama bir gece birisine telefonda “ arama burayı
demedim mi sana? Her şeyin zamanı var. Konuşacağım zamanı gelince “ dediğini
duydum kısık sesle. İşkillendim ama sustum. Bir sonraki seyahatinde işini
aradım. Hangi otelde kaldığını unuttuğumu söyleyerek otelin adını istedim. “Seyahatte
değil ki” dediler. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü ablam. Hani aslında hep
bilirsin ama bir yanında yanılmış olmak ister ya öyleymiş benim durumumda.
Artık yanılacak bir yan yoktu. Yığılıp kalmışım koltuğa. İlk düşüncem çocukları
da alıp gitmek oldu. Nereye gidecektim ki? Annem asla kabul etmezdi bizi. Ona
göre kadın bir kere evlenir, sefaysa da cefaysa da çekerdi. Allah nasıl
yazdıysa artık. Mecburen sustum ablam. O bilerek susmak var ya, ölüm… Hele ayda,
yılda bir kocalık vazifesini yapmaya kalktığında dokunduğu her yer sanki bir
bıçak yarası… Kadını da buldum ablam. İş yaptıkları bir şirkette çalışan satış
görevlisi bir kız. Genç, güzelce bir şey. Tabii doğum falan yapmamış, her yeri
diri. Bende iki çocuktan sonra vücut mu kalmış !
Bunları yaşarken ablam, mektuplar gelmeye devam ediyor. Evli
adamlarla ilişkide olan genç kızlar yazıyorlar. “ Birbirimizi şöyle seviyoruz,
böyle seviyoruz ama boşanmıyor bir türlü. Ne yapmalıyım? “ diye soruyorlar. Her
bir mektubu ince ince okuyorum, acaba benimkinin sevgilisi midir birisi diye. Onunki
olduğunu anlasam zehir zemberek bir cevap yazacağım ama anlayamadım tabii. Kız
da biliyordur herhalde bu işi yaptığımı yazmamıştır ama ben gene de “ gençsin,
güzelsin. Evli, çoluklu çocuklu adamla ne işin var? Hayatını heba etme, yuva da
yıkma. Ayrıl adamdan, kendine yeni bir yol çiz “ diye cevap yazdım her birine.
Hani bir umut…
Umutlarım boşa çıktı. Bir gün eve mahkeme kağıdı geldi.
Boşanma davası açmış benimki. Ben seyahate gitti diye biliyorum ama meğerse
çıkmış evden. Gelmedi bir daha geri. Uğraştırdım biraz mahkemede boşanmayacağım
diye ama yoruldum sonunda ablam. Bıraktım ben de. Boşandık. Annem de küstü bana
boşandım diye. “Pes etmeyeydin zor boşardı seni. Elin kadınına gümüş tepside
verdin kocanı. Kal bakalım bir başına. Tek başına hayat kolay mı zor mu, anla
bi. Ben size bakamam.” dedi ve gitti ablam. Benimle asla konuşmuyor ama bayram
seyranda torunlarını gönderirim ona. Oturduğumuz ev kiraydı. Kirayı da ödemedi
koca. Çıkardı ev sahibi bizi evden. İki göz bir ev buldum daha ucuz
mahallelerden. Bu Gönül Abla köşesinden biraz para kazanıyorum. Ne ben ne
çocuklar bir daha yüzünü görmedik ama Allah’tan mahkemenin bağladığı iki kuruş
nafakayı ödüyor. ( Otomatiğe bağlamış herhalde, her ay aynı gün geliyor para) Üç
baş geçinip gidiyoruz işte ablam. Duydum ki evlenmiş kızla, ondan da çocuğu
olmuş pezevengin.
İnsan kendi kendine mektup yazar mı? Yazmaz herhalde ama ben
Gönül Abla olduğumdan beri iki kişilikle yaşıyorum. Adımın Ayşe olduğunu bile unutuyorum
bazen. Gönül Abla kimliği yoruyor beni. Kendi derdimi anlatacak kimse
bulmazken, insanların derdine çare olmaya çalışıyorum. İnsanlar da benim kadar
yalnız mı ablam? Neden yazsınlar ki hiç tanımadıkları birine yoksa? Herkes
yalnız, herkes çaresiz. Gönül Abla kimliğinde
ben de oyun oynuyorum aslında hayatla.
Bu gün o eşcinsel kardeşimden gelen, yalnızlık dolu mektubu
okuyunca sanki beni yazıyor gibi geldi. Ne kadar garip değil mi? İnsan olma
noktasında birleşiyormuş duygular. Mektubu okurken gözyaşlarım akmış, fark
etmemişim. Bir Zikriye Abla anlatmış ki, kıskanmadım desem yalan olur. Ben de
istedim onun göğsüne yatmayı, bana eliyle pişirdiği tarhana çorbasından içmeyi.
Bir çorba bile pişirenim olmadığını fark etmek bağrımı dağladı ablam. Ben de
sana döndüm. Başka kimim var ki?
Ayşe Yorulmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder