04.10.2018
KÜTÜPHANE
Bugün Toronto Halk Kütüphanelerinin en büyüklerinden birine gittim. (Toronto içinde 100 adet irili, ufaklı kütüphane var bu ağa bağlı.) Beş katlı bir bina. Her katı ayrı bir veya iki konuya ayrılmış. Edebiyat 4. Katta. Amerikan, Kanada ( Fransızca- İngilizce ayrı ayrı), İngiliz, Fransız, İtalyan edebiyatı vs vs şeklinde kategorilere ayrılmış. Hindu, Urdu, Gaelic vs gibi dillerin bile edebiyatları var ama bir tane Türk edebiyat bölümü yok. Bunda kimin eksiği var bilmiyorum. Buna el atsam mı? Kütüphane insan kaynıyor. Çoğunluk öğrenci olmakla birlikte her yaş grubundan insan görebiliyorsunuz. Okuma, çalışma köşeleri bir sürü. Etkileyici.
Bu haftasonu burada Şükran Günü dolayısıyla tatil. Bir çok insan uzun haftasonu yapıyor, bir çok yer de kapalı. Hava da yağmurlu gösteriyor. Koşa koşa gittim ki bir kaç kitap alayım. Haftasonu evde kalırsam okumaya kitabım olsun. Maalesef bu kütüphaneden dışarı kitap verilmiyormuş. En azından benim ilgilendiğim bölümdekiler. Orada seçip orada okuyorsun. Tabii roman falan okunmaz. Ben de Kanadalı Kadın Yazarların öykülerinden oluşan bir antolojiyi karıştırdım. Buradaki yerli yazarlar yani Kanada'ya kimse göç etmeden evvel yaşayan kabilelerin yazarları da ayrı etiketlenmiş. Antolojide bu yazarlardan da öyküler vardı. Çok ilginç. Hep derim ya, edebiyat tarihin tamamlayıcısıdır, olayların değil insanların tarihini anlatarak tamamlar; bu yazarların öyküleri de göçler başladıktan sonra yerlilerin yaşadıkları sıkıntılara ışık tutuyor.
Oradan kitap alamayınca kendi mahallemin küçük kütüphanesine gittim. Ismarladığım Rosemary Sullivan'ın Kırmızı Pabuçlar gelmiş. Onu aldım. ( Kütüphanede okuduğum antolojiyi de o derlemiş. Bu kadına daha yakından bakmam lazım) Bir de Dünya Hayvanları Koruma Günü'ne istinaden Andre Alexis diye hiç tanımadığım bir yazarın Fifteen Dogs adlı kitabını. Kitabın konusu: hayvanlarda insan zekası olsaydı neler olurdu? Bakalım nasıl bir şey çıkacak?
Eğer hava durumunun dediği gibi yağmur da yağarsa alırım kahvemi elime, kitaplarımı okurum, yazımı yazarım, Kiltablet editörlük işlerimi yaparım gibi dolu dolu edebiyatla geçiririm. Oh, değmeyin keyfime 😍
Ben burada bu keyifleri yaparken gene askerlerimizin şehit olduğunu duymak yüreğimi sıkıştırdı. Öğlen bir şey atıştırmak için girdiğim dükkandaki televizyonda alt yazı olarak geçti. Baş sağlığı dilemek bile içten gelmiyor artık bana. O evlere düşen ateşi düşünüyorum da içim yanıyor. Bizim şehit haberinden sonra Afganistan'da da beş kişi öldürülmüş onu geçti. Arkasından Endonezya'daki deprem ve tsunamiden ölenlerin sayısının 1500'leri geçtiğini yazdı. Lokmalarım boğazıma dizildi. Evde televizyon yok, almıyorum da. Türkiye'de de seyretmezdim. Bir türlü kendini koruma mekanizması. Haberlerden mümkün mertebe uzak duracağım. Buraya yorgun yüreğimi dinlendirmeye geldim. Gelecekte başımıza gelecek daha kimbilir hangi abuklukları göğüsleyebilmek için...
Kendimi devekuşu gibi edebiyat ve doğaya gömüyorum. Biliyorum toto açıkta ama olsun...
Neyse biz dönelim gene keyifli işlere. Stepford Wives filmi yazısı başka bahara kaldı. Onu yazmak için bir konu hakkında araştırma yapmam lazım. Ondan sonra gene karşınızda olacağım efenim ☺️ Daha evvel de olabilirim tabii :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder