VARIŞ
Öyleydi böyleydi derken Temmuz sonunda başladığımız koşuşturmayı Eylül'ün 11'inde bitirerek 12'sinde bindik uçağa. İstikamet Londra üstünden Toronto. Ne gerek var aktarmalı gitmeye ,THY'nin direk uçuşu var Toronto'ya diyeni paralarım. Bilet fiyatı değil, senelik özel okul fiyatı mübarek! Eh! kurlar da tam bizim gitmemize az kala şahlanınca... Neyse biz çareyi aktarmalı gitmekte bulduk. Onca yorgunluğun üstüne beklemesiyle birlikte 16 saatlik bir yolculuk. Gözüm hiç bir şeyi görmüyor sadece varıp kendimi koltuğa, yatağa her neye ise atasım var. Üç gün kalkmayacağım yerimden. Ne bu yorgunluk diye merak edecek olursanız, yurtdışına taşınmayı bir hayal edin derim. Eviniz kendinize aitse sorun daha ufak ama insanın evi kira olunca öyle koltukların üzerini ört, kilitle kapıyı çıkıp gidemiyor tabii. Önceden eşyaları kolileyip, verilecekleri verip, atılacakları atıp 10 Eylül'de evi boşaltıp eşyaları depoya koymak bu koşturmanın en büyük parçasıydı. Ayrıca aman soğuk memleket, dolar pahalı buradan ne götürebilirsen götür, kızın eski okuluyla ilişiği kes, okullar açılacak çocukların burslarını hallet, elinde kalan kitapları okullara gönder (15 kolicik), kuaför acayip pahalı saçlarını öyle bir kestir ki kuaföre ihtiyacın olmasın vs vs gibi abuk subuk, ince detaylarla kafayı sıyırmaya ramak kala - bel zaten koli taşımaktan iptal olmuş - kendimizi atabildik Toronto'ya. Artık hatırlamak bile istemediğim yorgunluğum. bel ağrım tabii ki öyle hemen geçmedi, geçemedi. Hele üç gün yerimden kalkmamacasına yatmak hayalim hiç gerçekleşmedi.
Onaltı saat yolculuktan sonra 3 koca bavulumuzla Kanada kapısına dayandık dayanmasına da bakalım Kanada bizi içeri alacak mı? Benim vizem var, sorun yok da kızın Öğrenci Vizesi alması lazım. Kapıdan alırsınız dedilerdi. Zaten ister öğrenci ol, ister çalışmaya gel, ister turist olarak gel uzun bir kuyruk karşılıyor seni. Kuyruk uzun ama çalışan memur sayısı iki. Diğer memurlar duruyorlar orada. Herhalde gece saat 22:00 civarı olduğu için onlar da yorulmuştu evlatlarım! Neyse 19:30 gibi indiğimiz uçaktan 23:30 gibi kiraladığım evciğe varabildik, şükür!
Bir hafta oldu buralara geleli. İlk günler yerleşme, evin acil ihtiyaçları, yiyecek alışverişi derken geçip gitti bir hafta. Burada çoğu şey yürüyerek yapıldığından tabii zaman alıyor ama şikayetim yok. İstanbul'un yokuşlu sokaklarında imtina ettiğim yürüyüşü burada mecburen yapıyorum. Zamanla daha kolay gelecektir.
Kaldığımız yer Toronto'nun içinde ama Beaches bölgesi içinde olduğundan çoğunluğu minik minik iki katlı evlerden oluşan yeşil bir bölge. Evler o kadar küçük ki, insan kendini masal dünyasında hissediyor. Hatta bazı caddelerdeki evler ve dükkanların dizilimi insanı eski Amerikan kovboy filmlerinde gibi hissettiriyor. Aynı stil, tozlu ve eski binalar. Tam anlamıyla İngiliz her şey. Büyük bir alana yayılmış küçük İngiltere gibi. İnsanları da öyle. Sofistike insanlar görünmüyor ortalarda. Toronto Kanada'nın en büyük şehirlerinden biri olmasına rağmen öyle büyük bir şehir havası yok. Her şey sakin. İnsanlar son derece spor. Öyle şık, yüksek topuklu plaza kadınları görünmüyor ortada. Ya da ben henüz görmedim. Şehir merkezinde veya Financial District dedikleri bankaların merkezlerinin olduğu bölgede olabilir ama ben henüz gitmedim o bölgeye. Arada gördüğünüz takım elbiseli kravatlı bir adam bayağı sırıtıyor. Yani şehir ama şehir gibi değil burası.
Adım başında orta boyutlu parklar var. Yemyeşil, iyi bakılmış çimen, bir köşesinde muhakkak çocuklar için oyun parkı oluyor. Parklar kadar sık görebildiğiniz diğer şey hayvan hastaneleri veya veteriner klinikleri. İnsan hastanelerinden kesinlikle daha çoklar. Sokaklarda da hemen hemen herkesin köpeği var. Kedi hiç görmedim. Sokak köpeği de. Bir de sürekli pusetli kadınlar görüyorsunuz. Avrupa gibi hayvanı bol çocuğu az ülkelerden değil burası. Sincaplar zaten her yerde.
Tabii ki göçmen ülkesi olduğu için her milletten insan var. Çekik gözlü Asyalılar çoğunlukta. Gerçek Kanadalı diye bir şey var mı bilmiyorum. Tarihe göre burada Aborjinler ve Kızıderililer yaşıyormuş. İlk olarak da İrlandalılar göç etmiş. Onların torunlarının torunlarını Kanadalı sayabilir miyiz bilmiyorum. Güzel olan bu toprakların esas sahipleri ve sonradan gelenler gibi net bir ayırım yok. Herkes güleryüzlü ve konuşkan. İnsanı ürküten bir yer değil. Rahat hissediyor insan kendini. Yabancı da hissetmiyor.
Bir düzen kurduk gidiyoruz bakalım. Hayırlısı inşallah!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder