Almanya’dayım… Yarı hristiyan olmama rağmen çocukluğum hariç
hiç Noel kutladığımı hatırlamıyorum. Yeni yıla da ömrüm boyunca bir kere hariç
hep memleketimde girdim. Zaten oldum olası sevmem yılbaşı kavramını. Benim için
Aralık’ın son günü ile Ocak’ın ilk günü arasında hiçbir fark yoktur. Bakmayı ve
görmeyi bildikten sonra deliye her gün bayram misali bana her gün yılbaşı…
Herkesin son derece iyi niyetle birbirine yolladığı “yeni
yılda sağlık, başarı ve mutluluk “ dileklerinden ziyade ben bunlara ulaşmayı mümkün
kılan alt ruh halleri ile ilgileniyorum daha çok. Bunun için yeni yıla girmeden
önce geçecek olan yılla ilgili bir bilanço çıkardım kafamda. Her yeni gelen
senenin umutlarının geçmiş senede yaşananların üzerine inşa edildiğini
düşündüğümden… Belki yanılıyorum ama benim için öyle…
Senelerdir hiçbir Noel veya yılbaşı ziyaret etmeyi akıl
etmediğim babamı, onlar için özel olan bu dönemde ziyaret etmek istedim bu
sene. Son dönemde sık sık rahatsızlandığından bir daha bunu yapma şansımın olup
olmayacağını bilmediğimden sanırım. Buraya vardığımızda babamın bana hayatında
sarılmadığı kadar sıkı sarılıp “iyi ki geldiniz, bu benim belki de son Noel’im
“ dediğinde gözlerinden akan mutluluk ve sevgi selini görünce yeni işe başlamış
olmama rağmen hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri olduğunu düşündüm.
Bunca senedir hep kendimin anlaşılmasını beklemiş ama hiç onun tarafından
bakmamışım ilişkimize. Belki de ilk defa sevgimiz karıştı birbirine sarılışımızda...
Bu seneye Ocak’tan itibaren baktığımda 2012’yi “öğrenci”
olduğum bir sene olarak özetleyebilirim. Hayat konusunda çok şey bilmeme rağmen
“yaşamak” konusunda dünyaya yeni gelmiş bir bebek kadar bilgisiz ve safmışım.
Her şeyden önce öfkeden arınan yüreğimle etrafımdaki her şeye sevgi ile
bakabilmeyi, onların bana sundukları güzellikleri görmeyi ve içime çekmeyi
öğrendim. Hepimizin plan veya gelecek
veya herhangi bir ismin altına sakladığı beklentiyi tamamen arkada bırakıp
günün bana sunduklarının keyfini çıkarmayı öğrendim. İnsanın kendini bırakınca
önüne kendiliğinden bir çok hoşluğun, keyfin düştüğünü gördüm. Sadece görmek,
fark etmek ve kendini akışa bırakmak gerek.
Bu sene hiç mi kötü günlerim olmadı? Oldu, olmaz mı?
Özellikle sene başında… Ancak sene
içinde ilerledikçe yaşanan her şeyin olması gerektiği için yaşandığına inandım.
Bu yaşadığım kötü şeylere daha pozitif bakmama ve yaşananlardan alacağım derse
bakmama imkan verdi. Almam gereken dersi fark edebildiysem yaşananı geride
bırakıp ileri yürüdüm. Bu gün ise “her şey olması gerektiği gibi “ söylemine
hala inanmakla birlikte, aslında “her şeyin bizim gördüğümüz, görmek
istediğimiz gibi” olduğuna inanıyorum daha çok. Kendimiz ile ilgili farkındalığımız
ne kadar çoksa olaylara daha pozitif ve öğretici olarak bakabilmemiz o kadar
kolay oluyor. Kendimizden ne kadar çok kaçarsak hayata karşı o kadar acı bir
tat kalıyor dilimizde. O zaman “yaşamak”
birçoğunun dediği gibi tiyatro sahnesinde oynanan bir rolden ibaret
oluyor. Oysa ben rol yapmak istemiyorum… Zaten beceremem.
49 yıllık ömrümün 48 yılında yaşar gibi yapmışım. 2012’de
ise yaşamayı öğrendim. Daha gidecek çok yolum var ama bir kere yola çıkıldı mı
eninde sonunda bir yere varılır biliyorum. Önemli olan ilk adımı atmak ve ben
attım… Hayatımda ilk defa yeni bir yıla umutla, güzel duygularla başlıyorum. Yeni
yılda bu sene öğrendiklerimin üzerine daha da koyup yaşamın tadını çıkarmayı
hedefliyorum. Öfke, kırgınlık gibi olumsuz duygulardan arınıp sevgi ve hoşgörü
ye yoğunlaşmış iç dünyamla evrenin bana sundukları ile “yaşama”yı planlıyorum.
Bu noktaya gelişimde az veya çok etkisi olan herkese sevgilerimi ve
şükranlarımı sunuyorum.
Herkese “yaşama”nın dayanılmaz özgürlüğünün hissedildiği bir
2013 diliyorum…
30.12.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder