Sakin, huzurlu bir Pazar sabahında Frank Sinatra’nın meşhur
“My Way “ parçası eşliğinde yazıyorum. Liseden sevgili arkadaşım Ayfer’in “bu
şarkı sende neler uyandırıyor, lütfen yaz “ ısrarları üstüne geçtim
bilgisayarın başına. Yazıya başlamadan evvel parçayı birkaç kere sessizce
dinlerken aslında sözlerinin derinliğini bu güne kadar hiç fark etmediğimi
gördüm. Dinledikçe Ayfer’in neden bana metazori bu yazıyı yazdırdığını anladım.
Çok sevdiğim bir parça olmasına rağmen, şarkıda söylenen “
my way”i belki de zaten anca anca yeni keşfettiğimden, dikkat etmemişim bu güne
kadar sözlerine. Ben de bağıra bağıra “ I did it my waay “ diye eşlik etmişim
ama boş boş. Bir kere “my way” diye bir
şey olduğunu anlamam bile 45 senemi aldı. Azıcık yavaşımdır, idare edin. Ancak
geç olması hiç olmamasından iyidir mantığı ile yola çıkarak bundan sonra ki
hayatımı kendi yolumda devam etmeye karar verdim.
Gariptir ki sittin sene insanları memnun edeyim, kimseyi
üzmeyeyim, aman onların dedikleri olsun yeter ki surat asmasınlar diye, “ben”in
nasıl bir şey olduğunu bile bilmeden yaşamama rağmen, ne ben ne de o üzülmesinler
diye çabaladığım insanlarda mutlu olmadı. Ben hep “elimden geleni yapıyorum ya
niye mutlu edemiyorum” diye hayıflandım. Onlarda “bu kız niye bu kadar mutsuz
ve dolayısı ile huysuz” diye merak ettiler durdular. Bana göre ben huysuz
değilim ama sonradan geri dönüp baktığımda görüyorum ki sesim çıkmamış, her
şeye uyum sağlamışım ama domuz gibi bir suratla. Yaptıklarının yanına duygu
eşlik etmeyince bir halta yaramıyormuş; öğrendim…
Senelerce zorla da olsa yaptığım uyumluluk gösterilerinin
yarattığı mutsuzluk, öfke içimde birikip birikip artık saklanamaz noktaya
gelince de patladım. Yani 45 senecik aldı ama olsun… Diyorum ya kadın yavaş!
Neyse bir patladım pir patladım. Ay ne iyi oldu… Çıbanın içindeki irin
boşalınca acısının geçmesi gibi bende rahatladım. İşin daha da güzeli, bana
uymayan şeyleri güzelce reddetmeme rağmen, uyan şeyleri daha içten ve sevgi
dolu yaptığımdan gerek eskisinden daha kabul gören, kendim dahil etrafımdaki
insanların da daha mutlu olduğu, içten kahkahalarla güldüğümüz bir hayatım
oldu. Geçen sene tiroidim tavan yapıp doktora gittiğimde, doktorun bana
söylediğini hiç unutmuyorum.” İlaç alacaksınız tabii ki ama istemediğiniz
hiçbir şeyi yapmamak esas ilaç “ demişti. Ben bu nasıl olacak diye aylarca
kıvrandım ama beynim bir türlü algılamasa bile gerçeği, bedenim öyle bir güzel
algıladı ki ne yapıp edip bana bunun mümkün olduğunu anlattı. Hayrıma olduğunu
ise iyileştikten sonra gördüm.
Hepimizin eninde sonunda Frank Sinatra amcaya, yüreğinin
derininde dolu dolu hissederek “My Way”i söyleyerek eşlik edebilmesini
diliyorum. Yapması demesi kadar kolay değil ama hayatta na-mümkün diye bir şey
yok. Sadece insanın kendini sevmesi, kendini değerli bulması ve kendine
inanması gerek. Gerek ailemiz, gerek çevremiz, gerek toplum kuralları derken
öyle bir bombardına tutuluyoruz ki büyürken, “ben kimim” sorusu, kişinin bu
kendilerine yerleştirilmiş yapıyı ne kadar içselleştirdiğine bağlı olarak,
değişik zamanlarda insanın içine düşüyor. Kimine daha erken, kimine daha geç…
Ama muhakkak geliyor bu soru. Soruyu cevaplayabildikçe insan kendini sevmeyi
öğreniyor, sevmeyi öğrendikçe daha derin cevaplar verebiliyor gibi bir sarmal
bu. İnsanı daha derine, daha kendi özüne doğru çeken. Sarmalın dibi var mı
bilmiyorum. Belki de ölünceye kadar devam ediyor bu.
Herakleitos’un “Değişmeyen
tek şey değişimin kendisidir “ sözündeki gibi kendimizle ilgili her yeni
keşifte ister istemez değişe değişe ilerleyeceğiz hayat yolunda. Umarım bu
hayata gözlerimizi kaparken “My Way”in sözlerindeki gibi biz de “ bu hayatı
kendim gibi yaşadım “ diyebilir ve mutlu ölürüz.
14.01.2013
1 yorum:
Yine aynı Heraklaitos şöyle de der:"Akan suda iki kere yıkanılmaz".....Bu da ayrı bir yazı konusudur aslında.....
Yorum Gönder