Dün Yahudi cemaatinin gazetesi Şalom’da Mois Gabay’ın “Türk
Yahudileri Gidiyor mu? “ başlıklı yazısını okudum. Üzüldüm. Her ne kadar
buralardan gitme düşüncesi artık sadece Yahudilere özgü bir düşünce olmasa da,
yazının içinde geçen antisemit düşüncelerden dolayı çektikleri sıkıntıları
okuyunca üzüldüm, ülkem adına utandım.
Ben İzmirliyim. İzmirli olunca insan, hayata gözlerini
açtığı andan itibaren multikültürel bir dünyaya adım atıyor. Ya komşusu, ya
dostu, ya esnafı ama muhakkak biri hatta birileri gayrimüslim cemaatten oluyor.
Örneğin rahmetli anneannemin en iyi arkadaşı Madam Sara’ydı. Sarika diye
bilirdik biz. Anneannemle geçirdiğim otuz üç sene boyunca Sarika hayatımda
oldu. Anneannem Sarika’dan önce vefat etti. Beraber ağladık anneannemin
vefatına. Dünya tatlısı bir kadındı. Allah rahmet eylesin ikisini de. Cennette
yeniden buluştular. Geçenlerde annemin doğum gününe kızı geldi. Bir ara onun
annesini, benim anneannemi yâd ettik bir köşede. İkimizde hüzünlendik, gözlerimiz
yaşardı. Orada Yahudi Müslüman farkımız yoktu. İkimiz de insandık, ikimiz de
hüzünde buluşmuştuk.
Okuldaki ilk arkadaşlarım arasında Yahudiler, Ermeniler,
Levantenler vardı. Belki de Aleviler ve Kürtler de. Bu kısmı bilemiyorum çünkü
bilmezdik. İlgilenmezdik de. Çocuktuk; aynı bahçede koşturup, tek topla beraber
oynardık. Aynı okula gider, aynı dersleri okur, kötü sınavlara aynı şekilde
üzülürdük. Farklı bayramlarda muhakkak ama muhakkak birbirimizi kutlar, iyi
bayramlar dilerdik. İstanbul’a geldiğimde de değişmedi bu. Lisede, üniversitede
ve sonrasında hayatımda hep gayrimüslim insanlar oldu. Hala da var. Müslüman ve
gayrimüslim arkadaşlarım arasında aşklar yaşandı. Nasıl olur diye aklımıza bile
gelmezdi. Bunlardan bir kısmı beraber yollarına devam ettiler, kimisi de
ayrıldı. Aileler istemediği için ayrılmak zorunda kalan bir çifte çok ama çok üzüldük.
O zaman gençlerdi, ailelere boyun eğilmişti. Gene de her şeye rağmen çok iyi
dost kaldılar. Hep insan olma noktasında buluştuk. Hepsini sevdim, hiç biriyle
insani değerler dışında bir konuda anlaşmazlığım olmadı.
Hatta, geçmiş yıllarda, oruç tuttuğum zamanlarda, yakın bir
Yahudi dostum beni her sene iftara çağırırdı. Annesi, babasıyla birlikte
beraber oruç açardık. O sofrada hissettiğim ruhani birliktelik duygusunu başka hiçbir
iftar sofrasında hissetmedim. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala
hatırlarım. Hamursuzlarını da beraber paylaşırdık. Gayrimüslim düğünlere de
gittim, gayrimüslim cenazelere de. Kendi dini ritüelleri içinde sevinci de
üzüntüyü de paylaştım. Şekil şemail farklı olsa da insanoğlunun ortak duyguları
olan sevinci de hüznü de onlarla birlikte yaşadım.
Bu karma yapının bizi zenginleştirdiğine, hayatımızı
renklendirdiğine inandım hep. İnsanı insan yapan değerlerin, duyguların aynı
olduğunu düşünürsek hangi dine mensup olduğu, hangi ritüellerle ananelerini
devam ettirdiğinin ne önemi var? Sevinç, heyecan, coşku, keder, hüzün, üzüntü
gibi duyguları hepimiz paylaşmıyor muyuz? Savaşlar olur, olaylar olur, tarih
değişir ama duygular hep kalır. İnsanoğlunun varlığından beri var olan bu duygu
bütünlüğüdür, farklı kültürlere rağmen, bizi bir yapan. Bunu bir görsek,
anlasak belki de dünya farklı bir yer olurdu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder