Dün benim için garip duygularda yüklü bir gündü. Doğumdan
ölüme uzanan eksen üzerinde seçim tartışmaları adı altında insanlığa bir bakış
attığım bir gün oldu.
Tam seçim hayhuyunun olduğu gün kaybettiğimiz, uzun
yıllardır görüşmesem de derinde sevdiğim bir arkadaşımın cenazesiyle başladı
gün. Kendi yaş grubumuzdan birinin vefatını ilk kez yaşamak hayatı yeniden
sorgulama ihtiyacı getiriyor insana. Belki de bu psikolojiyle, cenazeden sonra
bir kafede sohbete devam ettiğimiz sınıf arkadaşlarımızla, seçimleri
konuşurken, kendimiz için geç olsa bile çocuklarımız için devam etmemiz
konusunda hem fikirdik hepimiz. Orada bulunan hiç birimiz seçim gönüllüsü
olarak bu seçimde yer almamış ancak bunun suçluluğunu hissetmiş ve bir daha ki
seçimde kesinlikle bu görevi yapacağımızda da hemfikirdik. Bu güne kadar
yapılmış her seçimde muhakkak oyunu kullanarak vatandaşlık görevini yerine
getirmiş olmanın getirdiği rahatlıkta değildik hiç birimiz. Öğrendik ki sadece
oy kullanmakla bitmiyor bu iş. Verdiğimiz oya sahip çıkmamızda gerekiyor. Ayrıca
seçim sandıklarında görev almış arkadaşlarımın görev sonrası yazdıkları
gözlemlerden de kendi cam fanuslarımızda uzak kaldığımız Türkiye gerçeğinden de
manzaralar gördük. Bu da bize başka bir ders…
Şu anda Ankara Belediye Başkanlığı için mücadele veren
Mansur Yavaş’ın mücadelesini ve mücadeleye destek verenleri takdirle izliyorum.
Eğer seçimi kazanırsa AKP’ye darbe olacağından falan değil. Bir eksik bir fazla
da olsa, bir kısmı hileyle de olsa çoğunluk AKP yönetimini tercih ettiğini
göstermiştir. Oyları azalmış, çoğalmış orasıyla da ilgilenmiyorum. İlgilendiğim
tek şey, Mansur Yavaş’ın efendice, hukuk yolundan giderek hakkını araması ve
onun bu hak arayışında, farklı siyasi görüşlerde çoğunluğu genç olan insan
topluluğu. Toplum son dönemde iyice yok olan adalet ve hukuğa karşı özlemini
ifade edercesine bu mücadeleye sahip çıkmış ve milli iradesini ortaya
koymaktadır. Benim ilgimi çeken işin bu tarafı. Bu nedenle bu mücadeleye destek
veriyor ve Mansur Yavaş’ın, eğer gerçekten hak ediyorsa, adaletin yerini bulup,
bu mücadeleyi diğerlerine örnek teşkil etmesi açısından, Belediye Başkanlığı
seçiminden galip çıkmasını arzuluyorum. Mansur Yavaş bu mücadeleden galip
çıkarsa CHP’de çok sevinip üstüne alınmamalıdır bence. Kazansa da kaybetse de,Sayın
Yavaş ve ona destek olan insanlar, başta CHP olmak üzere toplumun tüm
kesimlerine direnmenin nasıl olması gerektiğini göstermişlerdir. Hukuk yolundan sapmadan, şiddetsiz, adilce...
Akşamüstü ise başka bir arkadaşımın doğumgünüydü. Son
günlerde yaşanan gergin ortam nedeniyle her ne kadar bir kutlama yapmak içinden
gelmediyse de, “hayat devam ediyor” ve “yol uzun, arada mola vermek de lazım”
düşüncesiyle biz birkaç yakın arkadaşı olarak nevalemizi kapıp kapısını çaldık
arkadaşımızın. Seçim ertesi olması sebebiyle eskilerin “haydi hoppa” şeklinde
bir doğumgünü olmadı tabii. Gene ağırlıklı konu olarak seçim konuşuldu doğum
gününde. Oradaki bir arkadaşımız “ niye şaşırıyorsunuz ki, Tayyip ayna tutuyor
bizlere “ dedi. İlk tepki olarak bir çoğumuz “ne aynası, daha neler? “ dediysek
de, arkadaşımızın konuyu derinleştirmesiyle daha derin düşünmeye başladık. Sordu
bizlere; Hanginizin başı kapalı, aynı sofrada yemek yediğiniz, sokakta beraber
yürüdüğünüz arkadaşı var? Çoğumuzun yoktu. Bunun bir sebebi aslında
ötekileştirdiğimizden değil, etrafımızda bu tercihte insanlar olmaması dedim
ben. Bir arkadaşımız ise “benim liseden bir başı kapalı bir arkadaşım var ama
sınıf toplantılarında o kızı aralarında istemiyor diğerleri” dedi. “ Aaa çok
ayıp “ söylemlerinin arasında fark ettim ki aslında kendimize karşı bile dürüst
değiliz. En azından kabul etmeliyim ki ben, Üsküdar Amerikan’lı sınıf
arkadaşlarım arasında seneler içinde tercihini bu yönde kullanmış olan olsa
yadırgardım başta. Ha sınıf toplantılarına gelmesin boyutuna gelmezdi ama gene
de…
Seçimlerden beri Facebook sayfalarında “ listemde AKP’ye oy
vermiş olan varsa silsin kendini “ açıklamaları okuyorum. Bu güne kadar
yazdığım yazılarda siyasi düşüncem zaten belli. Ancak bu tip açıklamalara
tamamen karşıyım. Bu tarz yaklaşımların bizi hiçbir yere taşımadığını gördük,
görüyoruz. Benim kendini düzgünce ifade eden, küfür, hakaret etmeden kendi
düşüncesini paylaşan herkese açık kapım. Özellikle kitabım Durun İnecek Var’ın
sayfasında her görüşten insan olduğunu biliyorum. Hatta sıkı bir AKP yanlısı
bir yazar dostum da var. Bu görüş ayrılığı bizim dostluğumuzu engellemiyor.
Edebiyat ve kitap üzerine güzel güzel sohbet edebiliyoruz. Sayfamın sıkı
takipçilerinden bir üye ile de seçimden evvel siyasi tercihlerimiz ve nedenleri
üzerinde uzun uzun yazıştık. Kendisi bana neden AKP’ye oy vereceğini gayet
güzel anlattı. %100 aynı fikirde olmasam da onun bakış açısının da mantıklı bir
dayanağı olduğundan bana ancak onun tercihine saygı duymak düşer.
Başka bir dostum "siyasi görüş farklılıkları insanı birbirine
yabancılaştırıyor" dedi geçenlerde. Bu güne kadar belki böyle olmuştur ama süreklilik doğruluğunu ispatlamaz. O dostumla da siyaset konusunda anlaşamasak
da hayatın diğer alanlarında çok güzel paylaşımlarda bulunabiliyoruz mesela. Belki
seçim dönemleri gibi herkesin siyasete odaklandığı sıralarda bir yabancılaşma
oluyorsa da, bu dostluğumuzu kesilme noktasına getirmiyor hiçbir zaman. Buna
benzer birçok örnek verebilirim ama ne demek istediğimin anlaşıldığını
düşünüyorum.
Hatırlıyorum da kızımın babası ile ilk beraber olmaya
başladığım zaman, ailem lise mezunu ve yabancı lisanı olmaması yüzünden çok
rahatsız olmuştu. Bir de ailesinin Almanya’da çalışmış bir işçi aile olduğunu
duyunca evlenmeme pek de sıcak bakmamışlardı. Onda ne bulduğum konusunu bir
türlü çözememişler, benim verdiğim “ alıştığınız kalıplara uygun olmayabilir
ama çoğumuzdan daha insan “ cevabı ise bir anlam ifade etmemişti. Bu ailemin “insan
“ olmadığı anlamına gelmiyor. O güne kadar toplumun sessizce kabul görmüş “davul
dengi dengine “ öğretisinin dışa yansımasıydı sadece. Evet, belki doğru her şey
dengine olmalı ama bu denklikte ele alınacak kriterler herkese göre değişken
olabilir. Genel olarak kabul görmüş eğitim, statü, maddi refah, aile gibi
kriterlerin dışında başka noktalarda denklik olmaz mı? Bu arada itiraf edeyim
Galapagos Adaları’nın varlığını eşimden öğrenmiştim mesela. Bazen insanların
okuyamamış olması bilmedikleri anlamına gelmediği gibi, okumuş olmaları da
bildikleri anlamına gelmeyebiliyor yani… Bu gün boşanmış da olsam kızımın babasının
insanlığı konusunda asla ve asla kimseye laf ettirmeyeceğim gibi, insan olarak saygımdan ve sevgimden bir gram
eksilmediğini de belirtmek isterim.
Şimdi bunu niye anlattığıma gelince, toplumun her kesiminde
kemikleşmiş düşüncelerin, inançların varlığına dikkat çekmek istedim. Bu günden
yarına bu düşüncelerin değişmesi çok zor ama imkansız değil. Gezi olayları
sırasında gençlerin bize gösterdiği gibi toplumun her kesimi ile beraberce,
karşılıklı anlayış ve saygı çerçevesinde yaşamak mümkün. Bu noktaya
gelebilmemiz için önyargılarımızdan kurtulmak, cam fanuslarımızdan çıkmak,
ötekileştirmeden birbirimizi dinlememiz gerek. 40 yaş üstü kaçımızın bunu
başarabileceğini bilmiyorum. Bu gün başlasak bile içimize yerleşmiş yargılardan
kurtulmaya belki ömrümüz yetmeyecek ancak arkamızdan gelen gençlik bu olguya
çok daha açık. Belki de bize düşen gençlerin bu açık yüreklerini, zihinlerine
saygı duyarak, onları şekillendirmeden bu yolda onlara eşlik etmeye çalışmaktır.
Önümüzdeki yıllarda, ne yıllarca ötekileştirdiğimiz toplum
kesimi üzerinden yaptığı siyaset ile bu gün iktidarı elinde bulunduran AKP ne
de toplumun belli bir kesimine hitap edebilen CHP ya da MHP kalacak. Kin,
nefret ve öfkeye prim vermeden toplumun her kesimini kucaklayabilen partiler
gelecekte yerlerini alacaklar. Bunun olabilmesi için önce toplum olarak
bizlerin gençlerden örnek alarak bize uymayanı dışlamak yerine, kabul edip
saygı göstermeyi öğrenmemiz gerek. Toplumun genel eğilimi ne yöndeyse siyasette
o yönde şekil alır. Arkadaşımın dediği gibi ne aman her kesimle aynı sofrada yargılamadan,
dostça yemek yiyebilirsek o zaman bu ülke huzura kavuşacak. Belki jenerasyonlar
alacak bu değişim ama eninde sonunda olacak.
Bu yazıyı okuyan bazılarının yazıyı fazla iyimser hatta naif
olarak değerlendireceğini biliyorum. Belki öyle ama hayal etmekle başlar her
şey…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder