5 Mayıs 2013 Pazar

İMZA:KIZIN


İmza: Kızın adlı kitabı okuyorum. Sevgili arkadaşım Banu Noyan’ın içinde kendi yazısı da olan bu kitabı hediye etmesiyle başladı babalar ve kızlarına yolculuğum. Yaşları 8 ile 85 arasında değişen, değişik sosyokültürel yapılardan gelen bu kızların babalarına yazdıkları mektuplardan oluşuyor kitap. Aynı şekilde babalar ve oğulları, anneler ve kızları, anneler ve oğulları diye de olsa bu proje neler çıkar kimbilir diye geçmiyorda değil aklımdan.

Kitapta birer, ikişer sayfa yazılan mektuplarda öyle hikayeler var ki satır aralarına gizlenmiş; kimi gözlerinizi yaşartan, kimi içinizi kıskançlık hissiyle dolduran…  Herkesin kendi babasıyla olan hikayesine göre şekil alan… Bazılarında deşseniz roman çıkar hissine kapılıyorsunuz, bazılarında ise muhakkak bunu “baba” olmayı bilemeyenlere okutmalı diyorsunuz. Okuru bir duvardan bir duvara çarpıyor özetle.

Kitabı okurken ben ne yazardım babama diye düşündüm. Açıkçası yazacak pek bir şey bulamadım. Şartların getirdiği uzaklık nedeniyle pek paylaşım içinde olmayan bir hayatımız oldu babamla. Mektupların bazılarında olan eksiklik duygusu bende var mı, bilmiyorum. Bu belki de hem anne hem baba rolünü üstlenmiş annemin babalık rolünü daha iyi becermesinden olabilir. Bir arada yaşamak nasip olmayınca, ondan feyz almak, nasihatlerini dinlemek, sıcaklığına sığınmak, dertleşmek gibi imkanlarım olamadı. Bu duyguyu hiç bilmediğim için eksikliğini de hissetmedim sanırım. Fakat derinlerde gizli, saklı bir duygu var ki herhalde, kızımın babasının “iyi baba “ olmasını çok önemsiyorum. Arkadaşlarım arasından da “iyi babalar” ı çok takdir ediyorum. İlişkilerimde ise “ çocuğum senden önce gelir “ diyen bir erkeğe saygım daha da artıyor.

Bütün bu yoksunluğa rağmen babamın en sevdiğim özelliği, aldığım her kararı, attığım her adımı sorgusuz sualsiz kabullenmesi. Alman olması nedeni ile onsekiz yaşından sonra çocuklara karışmama prensibini edinmiş de olsa, bu davranışın arkasında bana olan güvenini seziyorum. Ne eşlerimden boşanmamı ne de işimden ayrılmamı yargıladı. Sadece tek endişesi aç kalıp kalmayacağımdı. Kendisi 2. Dünya savaşı yıllarında çok aç kaldığından bu endişesi normal. Her ne kadar Türkçesi çok zayıf olduğundan okuyamasa da kitabımı gördüğünde benimle çok gurur duyduğunu da biliyorum. Beni çok sevdiğini bildiğim gibi… Belki de sessiz bir ilişki bizimkisi…

Gene de bu uzaklığın, bu beraber yaşama imkanımızın olmayışından olsa gerek kitabın ilk yazısını yazan Prof. Dr. Bengi Semerci’nin “Baba, onun aklındaki, gönlündeki erkeği şekillendirir”  cümlesinde takılıp kaldım. Benim önümde bana örnek olacak bir baba olamayışından sanırım, iki eşim birbirinden çok farklı karakterlerdeydi. Belki de bir arayıştı beni bu farklılıklara iten. Ve gene sanırım baba şefkatinden yoksun büyüyüşüm bende bir erkekte şefkat, ilgi, koruma, kollanma, sahiplenme hissi aratan. Bir sürü belki…

Ama öyle ama böyle görüyorum ki anne ve babanın yarının büyükleri olacak çocuklarımızda etkisi büyük. İkisininde kendine düşen rollerin çocuğa yansıması, çocuk büyüdüğünde yaşayacağı hayatı , yaşamdaki duruşunu çok etkiliyor. Anneninde babanında görevleri farklı… Birisi eksik oldu mu çocuğun payına düşen eksiklik duygusu oluyor istemeden. Özellikle de varken yok olanların evlatlarına…

3 yorum:

Yasemin Pforr dedi ki...

Yasemin Hanımcığım, hayatın ince kabartılarına iğne batırıp, onları pıtır pıtır düzeltmenize hayranım. Yatırdınız hayatı masaya, detaylı bir operasyon yapmaktasınız. Kolay gelsin. Rast gelsin.
SEVİL BAYER

Unknown dedi ki...

Hayatın ele aldığınız bu bölümünü de , yine çok yalın ve yine çok etkili dile getirmişsiniz Yasemin Hanım .
Acilen tüm duygularını uzun uzun ifade ettiği bir mektup yazdırmalıyım kızıma.
Kimbilir,bakarsınız onun kitabının ilk bölümü olur bu mektup

Önce Kadın Sonra Anne dedi ki...

http://www.hepsiburada.com/liste/imzakarin/productDetails.aspx?productId=kdestek71387&categoryId=1501708 bu da karın versiyonu gibi:)