En son blog yazımı 21. Temmuz’da yazmışım.
Kalkışımlı, girişimli darbe teşebbüsünden altı gün sonra yani. İlk heyecan,
şaşkınlık demişim bir şeyler. O zaman dediğimin arkasındayım o ayrı. Sonrasında
şaşkınlık tedirginliğe, tedirginlik huzursuzluğa yol açtığından olsa gerek tık
yok benden. Zaten durum analizi, stratejik hesaplamalar, yorumlar, olasılık
hesapları siyasetçilerin, gazetecilerin, uzmanların işi. Biz, biraz mürekkep yalamış normal vatandaş
statüsünden hariçten gazel okuyoruz işte, neler olduğunu anlamaya çalışarak.
Benim ilgi alanım daha çok işin psikolojik yanına, insanlarda yarattığı etkiye
bakmak, elim azıcık kalem tuttuğundan, becerebildiğim kadar bu duygusal parabol
hakkında iki kelam etmek.
Tam yazın ortasında, bir kısım tatildeyken, bir
kısım tatil hazırlığı yaparken herkesi şaşkına çeviren, darbe mi değil mi belli
değil – daha çok James Bond filmi kıvamında – darbemtrak girişimden sonra çok
demokratik bir ülkemiz varmışcasına olan demokrasiyi koruma, kollama uğruna
bayram havasında nöbete duran gürûhun sokağa döküldüğü, döktürüldüğü, düşmanın birden
dost oluverdiği, dün indirilen Atatürk posterlerinin yeniden asılıp ayyaş adledilen
Atatürk’ün Gazi Mustafa Kemal’den Atatürk denebilecek kadar kıymete biniverdiği,
herkesin kandırılabilecek kadar ahmak/salak/aptal olduğunu alenen beyan ettiği,
Türk ulusunun her zaman sevgiyle ve saygıyla yaklaştığı ordusunun gözümüzün
önünde yok edildiği, Mehmetçiklerimizin yetiştiği tarihi askeri okullarının
kapatıldığı, hakimiyet milletin mi Allah'ın mı karmaşasının yaşandığı tuhaf bir
döneme girdik. Öyle tuhaf ki, insanın nutku tutuluyor, diyecek bir şey
bulamıyor. Eh! Tatil durumu da var. Herkes baktı, ben dahil, yapacak bir şey
yok, izinleri kaldırılanlar hariç, bir göz ve kulak gündemde kalmak kaydıyla tatiline
devam etti, etmeye çalıştı.
Tabii bu tatil durumu da bir tuhaf. Zaten geçen
seneden beri art arda yaşanan patlamalardan kaçırdığımız yabancı turistlerin
yerini yerli turist aldı ama nereye gitseniz sohbet aynı minvalde ya da herkes
elindeki telefon veya tabletlerden gündemi takip etme çabasında. Garip bir
görüntü oluşuyor. Mesela deniz boyunda yürüyüş yapıyorsunuz, kimse manzaraya
bakmıyor, herkesin kafa önde, ellerindeki telefonda yürüyorlar. Yeni bir şey
okumuş ya da duymuş olan yanındakini dürtüyor, beraber ekrana bakılmaya
başlanıyor; karşıdan bu durumu gören bir diğeri gene bir şey olmuş, diye o da
telefonunu bızıklamaya başlıyor falan. Eğlence yerlerinin durumunu gitmediğim
için bilemiyorum ama takip edebildiğim bir doğaya dönüş söz konusu. Ruhu
kararmış herkes, yarınların bilinmezliğinin tedirginliğine bulanmış her ruh
kendini doğanın şaşmaz döngüsünün içine atmış, belki de bilinçaltında her şeye
rağmen dünya dönüyor, her fırtınadan sonra güneş yeniden doğuyor, her türlü doğa
felaketine rağmen tabiat aynı güzellikte ve ihtişamla kendini yeniliyor
duygusuna sığınmak ihtiyacıyla, bir nebze de olsa huzur bulmaya çalışıyor.
Mevcut bilinmezliğin içinde kendi hayatlarına nasıl bir gelecek biçeceğini
bilemeyenler arasında kitaba, müziğe, filmlere sarıp başka başka dünyaların
içinde kaybolarak nefes almaya çalışan bir grupta söz konusu. Ne yapacağını, ne
olacağını bilemeyip ama Cumbaba’mız ne ederse iyi eder, doğru eder kıvamındaki
görev verilmiş grupta, artık korna çalarak, bayrak sallayarak boş boş
dolaşmaktan sıkılmış olmalı ki, göreve eğlence katma babında çoluk çocuk piknik
tadına çevirerek olacakları bekleme modunda. Ha, bu ülkenin ekonomisini elimde
tutan, kazançlarına kazanç eklediği sürece her iktidara eyvallah diyen, bu ülkenin kaymak tabakasını oluşturmasına
rağmen yurtdışında da kendine ev, banka hesabı falan bir yaşam alanı kurmuş
elit (!) kesim de yurtdışındaki yaşam alanlarını, hesaplarını vs vs
kontrol ederek, ihtiyaç varsa yenileyerek, ekleyerek geçiriyorlar herhalde bu süreci.
İlk iki hafta pek görünmediler de yerel tatil bölgelerinde… Yanlışım varsa
günahı benim boynuma.
Hangi gruba mensup olursa olsun, bu ülkenin
vatandaşı olarak herkesin şu aralar ortak taşıdığı duygu; tedirginlik,
yarınlarının nasıl şekil alacağını bilememekten dolayı yaşanan bir huzursuzluk.
Tahmin üstüne tahmin yürütmekten, komplo teorileri yaratmaktan veya çözmeye
çalışmaktan yorgun. Bu hal insanda bezginliğe, bezginlikten doğan bir boş
vermişliğe, amaaan ne olacaksa olsun veya yarın ne olacağı belli olmaz bugün yaşadığımız
yanımıza kâr gibi hedonist bir yaklaşım da doğurabiliyor. Karmaşık bir ruh hali
yani.
Ülkeye, iktidara darbe sadece demokrasiye değil
ruhlarımıza da darbe oldu. İnsanlar, bugüne kadar öyle veya böyle alıştıkları
düzende akan hayatlarına vurulan, vurulması ihtimal dahilinde olan darbe
karşısında bugüne kadar üzerinde fazla düşünmedikleri, düşünseler de eylem yada
söz boyutuna fazla taşımadıkları duruşları, görüşleri, vizyonları konusunda
daha derin ve ciddi düşünür oldular. Her şeyi yeni baştan inşa etmek
zorunluluğu doğarsa veya bu güne kadar edinilmiş kazanımlardan vazgeçmek
gerekirse alınacak yeni pozisyonu belirlemek için kemikleşmiş alışkanlıklar,
dile gelmemiş beklentiler, gerçekleşmemiş arzular ortaya saçıldı. Herkesin iç
dünyası, bilinçli veya bilinçsiz şöyle bir sarsıldı. Herkes, hayatını nırmal devam ettirir gibi gözükse de herkese bir tuhaf haller hâsıl
oldu. Kalkışılan darbe girişimi başarısız olduysa da insanları alt üst etmede
başarılı oldu.
1 yorum:
Ruhsal darbe çok yerinde ifade olmuş. 'Derin darbe' hep görünmeyen alanlarda..Sevgiler..
Yorum Gönder