Ülkemde her gün yeni bir olay oluyor. En heyecanlı aksiyon
filmini aratmayacak şekilde her gün yeni bir aksiyon! Sadece ülkemde değil
dünyada yer yerinde oynuyor son senelerde. Genellikle Müslüman ülkeleri hedef
alan bu hareketlilik, hem Müslümanlara hem de dünyaya son din olan Müslümanlığı,
insanlığı sorgulattırıyor insana.
Yaşananlar öyle böyle değil. Protestolar, ölenler,
yaralananlar, bölünmeler, hakaret gibi üzücü her şey en bolundan maalesef.
Olaylar artık öyle bir boyuta ulaştı ki her şey trajikomik. Sinir bozukluğundan
artık makara kukaraya dönüştü. Her kabul edilmez olayın arkasından inanılmaz
bir mizah duygusu ile göğüs germeye çalışıyor herkes. İyi de oluyor böyle olması… Karşındakini
yıpratmak amaçlı yapılan her harekete verilebilecek en iyi cevap mizah.
Bazıları bu umursamaz, takmaz havasıyla yapılan mizahı umutsuzluk olarak algılasa
da aslında en fazlasından umut bana göre. Zehir gibi gençlerin, manipüle
edilmeyerek, sağduyularını kullanarak duruşlarını çok net sergilemeleri olarak
alıyorum ben bunu.
Her ne kadar yaşananlar çok sevimsiz ise de, ben bu dönemi “
aydınlanma çağı” nın başlangıcı olarak görüyorum. Yeni bir Rönesans… Her şey o
kadar çirkinleşti ki rezalet diz boyu, insanlık hak getire, vicdan sıfır… Tüm
öğrendiğimiz, içselleştirdiğimiz ahlaki değerler ayaklar altında… Her yer,
herkes çamur… Pislik boyumuzu aştı. O kadar ki artık en ilgilenmiyorum diyenini
bile sorgulamaya, isyan ettirecek boyuta geldi iş. Değil 10-15 yaşındaki
çocuklar, 5-6 yaşındaki çocuklar bile olayları bilir oldu. Eskiden uzak durulan
siyaset artık her evin gündemine girdi.
Tarihe dönüp bakarsak, bu günkü iktidarın nasıl başa
geldiğini görürüz. Ta Osmanlı’dan beri içimize işlemiş bir yabancı hayranlığı
ile kendi insanımızı, kendi değerlerimizi, kendi dinimizi göz ardı ettik
yıllarca. Çuvaldızı biraz da kendimize batırmak gerek önce. Yabancı kültürle
harmanlanmış bir kültüre sahip olmayanları, olamayanları küçümsedik uzun süre.
Batı müziğini seven türküleri sevmezdi. Sevmediği gibi sevene de “bu benden
değil” gibi bakardı çoğunlukla. Halbuki her şeyin güzeli güzeldir. Hem
türküleri hem de Beethoven’i sevebilir insan. Dine saygıyı çok küçük yaşlarda
öğrenmemize rağmen, dini vecibelerin kalıpları üzerinden büyüdük. Kaçımız
Kuran-ı Kerim’in derin felsefesini okuyup anlamaya çalıştı? Okumadan, anlamadan
“başımı örtmek bana ters” deyip, başını örtenleri dışladık. Aynı kalıp diğer
taraf içinde geçerli... Onlarda aynı şekilde bizi dışladılar. Ancak geçmiş
yıllarda yükselen değer bu batı kültürü ile yetişmiş olanların yanında olunca,
ekonomik anlamda da kazanan taraf batı kültürünü hazmetmiş olanlar oldu. Yıllarca
sağcı-solcu çatışmalarının içinde yüzlerce genç feda ettik. Gittikçe kendilerini
ezilmiş, söz hakkı olmayan olarak gören grup ortaya çıkan bu yeni akımın heyecanlı
takipçisi oldu. En nihayet biraz da söz hakkı bize diyerek! Tabii ki her akımın
fanatikleri oldu ve her zaman olacak. Onları konu dışı bırakıyorum.
Bu gün yaşananlara bakıyorum, hangi görüşte olursa olsun,
herkes ama herkes memleket meselelerine kafa yormaya başladı. Çocukluğumun
sağcı-solcu çatışmaları sırasında beni siyasetten uzak tutmak için ellerinden
geleni yapan ailem gibi aileler azaldı. Herkes yaşına, bilgisine, hayata bakış
açısına göre düşüncesini beyan ediyor artık. Apolitik dediğimiz gençler zehir
gibi. Kalıplaşmış siyasi görüşlerin dışında yepyeni bir bakış açısı ile
geliyorlar. Daha hümanist bir yaklaşımları var hayata. Zamanında yok
saydığımız, küçümsediğimiz dini değerlere sahip çıkmaya başladık. Yok saymak
yerine okumaya, anlamaya ve güzelliklerini hayatımıza sokmaya başladık. Eskiden
birbiri ile konuşmayan türbanlı ve türbansız kızlar, şimdi arkadaş oluyorlar.
Sosyal medya aracılığı ile farklı dünya görüşlerine sahip insanlar aynı zeminde
buluşabiliyorlar. Bizim zamanında zaten farkında olmadan ötekileştirdiğimiz
grupları, Başbakan daha da ötekileştirdikçe, onları anlama ve birleşme içgüdüsü
geliştiriyoruz. Şerden hayır doğuyor özetle.
Ben sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da bir aydınlanma
çağına girdiğine inanıyorum. Tüm dinlerin çıkış noktası olan Ortadoğu’dan
başladı gene bu yeni çağ. Uzun zamandır içimde olan umutsuzluk umuda yer verdi
benliğimde. Bu nedenle pes etmeden mücadeleye devam diyorum. Her iktidar başa
geldiği günden itibaren kendinden yemeğe başlarmış. Bu iktidarın da son
demleri. Ancak meselemiz sadece bu iktidardan kurtulmak değil, yeni Türkiye’nin
inşasında doğru, adil ve hümanist değerleri temel değerler olarak kabul edip
yaşatacak bir irade ve idareye sahip olmak. Bu açıdan şu anda can simidi gibi
sarıldığımız muhalefet partilerinin de bu ortamdan etkilenip kendilerini
bırakmak yerine, daha çok çalışıp bu yeni anlayışı taşıyacak, yaşatacak niyete
ve güce sahip olduklarını göstermeleri gerek. Artık eskisi gibi “armut piş,
ağzıma düş” dönemleri bitti. Halk, ülkenin idaresinin herhangi birilerinin
eline bırakılmayacak kadar değerli olduğunu öğrendi ve çok daha fazla işin
içine girdi. Bundan sonra idareye talip olan parti halka rağmen değil, halkla
birlikte çalışmaya gönüllü olmalı. Sadece söylemde değil, eylemde de!
Bu anlamda baktığımızda ben yaşananları doğum sancısı olarak
görüyorum. Yaşananlar o kadar mantık sınırını aştı ki, neredeyse Başbakan’ın bu
aydınlanma çağını başlatmak misyonu ile dünyaya geldiğine inanacağım. Kimbilir,
belki gerçekten de öyledir !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder