Hani “çok mu gezen bilir çok mu okuyan bilir? “ diye sorulan
bir atasözümüz (?) var ya, nedense o takıldı bu sabah aklıma. Hatta
ilkokullarda birçok münazaraya da konu olmuş bu söz, aslında gezenin daha çok
bildiğini ima eder. En azından benim ilkokulda okuduğum yıllarda öyleydi. Artık
bilgiye sonsuz ulaşım kaynağı neticesinde belki anlamı değişmiş olabilir ama…
Ben burada bilmeyi içselleştirmek olarak aldığımda gezenin
daha çok bildiği konusunda hemfikirim. Birebir yaşanan tecrübelerle, gözle
görülen yerleri, damağımızda erimiş lezzetleri hissedip dağarcığımıza
yerleştirmek daha kolay. Hangi kitap bana Barcelona’daki balık pazarının
girişindeki bir saraya girermiş hissi yaratan kapının güzelliğini, bu kapıdan
geçince içerideki renk cümbüşünü, birbirine karışmış nefis kokularını, böyle sihirli
bir mekanda olmanın yarattığı hazzı verebilir ki? Olsa olsa çok güzel tasvir
edilmiş bir kitapta, oraları görme arzusu yaratabilir belki.
Babamın Alman olması nedeniyle çok küçük yaşlardan itibaren
seyahat kavramı ile tanıştım. Sürekli Almanya Türkiye arası gidip gelinen
yolculuklar, Yunanistan’da yaşam derken farklı kültürlerle çok erken yaşta
tanıştım. Özellikle Yunanistan’da yabancı kimliği ile yaşamanın yan getirisi
olarak orada yaşayan değişik ülkelere mensup çocuklarla oyun oynadım. Çocukluk
ne güzel! Dil, din, ırk ayırımı yapmadan çocuk saflığımızla oyun oynar, keyifli
kahkahalarla etrafımıza da neşe katardık. Annemle babam erken yaşta boşanınca
tek başına uçak yolculukları da eklendi bu keyfe, hani boynunuzda asılı kocaman
plastikten çantanızla hostese teslim edildiğiniz. Çok severdim bu yolculukları. Hosteslerde, belki
de tek başına seyahat etmek durumunda kalan bu çocuğa acıdıklarından( ne de
olsa o dönemlerde fazla yoktu böyle tek başına seyahat eden 7-8 yaşında
çocuklar) fazlaca şımartırlardı yolculuk
boyunca. Sonraları da ihracat işinde çalıştığımdan savaş altındaki Irak’tan,
henüz Gorbaçov’un perestroikası ile tanışmamış Rusya’ya kadar uzandı bu
seyahatlerim. Bütün bu yolculuklarımdan çok güzel anılar ekledim anı
dağarcığıma.
Bu kadar seyahat eden biri olmama rağmen, nedense hiçbir zaman
gittiğim ülkelerde turist gibi dolaşıp, elimde şehir haritası, o müze senin bu
anıt benim gezmeyi sevemedim. Daha çok yerli halkın arasına karışıp, o ülkenin
yerel kültürüne dair bir şeyler yaşama, görme hissim ağır bastı hep. Her ne
kadar tarih içinde insan ögesi barındırsa da, o artık içinde insan yaşamayan
kale, şato, saray vb yerlerden keyif alamadım. Seneler önce yapılmış dahi olsa,
insana her daim söyleyecek şeyi olan sanat müzelerini tercih ettim. Eğer varsa doğal güzelliklerini, bahçelerini
gezdim. Turistlerin gitmediği, kıyı kenar yerlerdeki yerel lokantalarını bulmak
istedim. Her zaman çok başarılı olduğum söylenemez ama…
Bütün bu seyahat maceralarıma rağmen, belki de yazmaya
başladığım için, bir kitapta yazılmış çok güzel bir cümleyle karşılaştığım zaman
ki hazzı hiçbir şeye değişmem. Seyahatlerin olan bilgiyi, görerek, dokunarak,
hissederek öğrenme ve akılda tutmamıza yardımcı oldukları kesin. Kitaplarda ise
bambaşka bir haz bekliyor beni. Bir cümle veya paragraftan yola çıkarak
inanılmaz bir hayal dünyasına gidebiliyorum. Yazarın ne demek istediğini
düşünürken, kendimin konuyla ilgili bilgimin ne kadar sığ veya çok olduğunu
keşfediyorum. Az olduğunu keşfedersem, bilgimi genişletmek amacıyla konuyu
araştırıyorum. Romandaki yerleri, karakterleri kendi hayal dünyama göre
şekillendirebiliyorum. Zaten bundan değil midir çoğu kitaptan çevrilen filmlerin
kitaba nazaran başarısız bulunması? Çoğu kişi kendi dünyasına göre
şekillendirdiği hikayenin, sinema perdesinde karşılığını bulamadığında bir
hayal kırıklığı yaşamıyor mu?
Birçok anlama gelebilecek bir cümle ile karşılaştığımda” ben
olsam nasıl ifade ederdim? “ diye düşünüyorum. Çok güzel bir ifade ile
karşılaştığımda, onu ben düşünemediğim için, içimi kıskançlık kaplıyor.
Hırslanıyorum. Beynimin içinde cümlelerle dolaşıyorum. Biraz gerçek dünyadan,
günlük hayat gailesinden insanı uzaklaştıran bir şey bu ama seyahatlerde öyle
değil mi?
YanıtlaSilMerhaba,
Yakın zamanda kitabınızı bir arkadaşım hediye etti, hem de sizden imzalı. Bir çırpıda okuyup bitirdim. Elinize sağlık.
Benzer yollardan geçmişiz. Üstelik yollarımız okullarda da kesişmiş, farklı dönemlerden olsak bile.
Ben de iki buçuk senedir kendi mecramdan yazıyorum, dış ve iç dünyama dair keşiflerimi paylaşıyorum.
Blogunuzu takibe aldım. Mesajınız da ulaştı, teşekkür ederim, çok düşüncelisiniz. :)
Yine uğrayacağım.
Sevgiler..
Ben çok teşekkür ederim. Ben de blogunuzu takibe aldım. Yazmanın bir güzel yanı da yeni insanlar, yeni düşüncelerle tanışmak :)
YanıtlaSilKesinlikle. :)
YanıtlaSil