Bu gün 13.02.2011…Kültürümüze yaklaşık 20 sene evvel,
ufak ufak sızıp zamanla parçamız haline dönüşen Sevgililer Günü’nün bir gün
öncesi. Şimdi burada doğruydu eğriydi, ticari gaza getirme falan ahkamları
kesmek değil niyetim. Zaten her ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın, her ne kadar
“ben bunlara inanmam, bu ticari oyuna alet olmayacağım” densin, herkesin
yüreğinin derinliğinde o özel günde sevdiği birinden en azından bir telefon, bir
mektup vb minvalinde hatırlanma beklediğine eminim. İstemem yan cebime koy
misali… Sonuçta hepimiz insanız ve hepimiz sevilmek istiyoruz. Bunda yanlış bir
şey yok.
Aziz Valentine’den adını almış “Valentine’s Day”i türkçeye
“Sevgililer Günü” diye çevirince işler karışıyor. Aslında “Sevgi Günü” falan
diye çevrilse daha doğru olacakmış. “Sevgililer Günü” deyince illa karşı cinsler arası, arada aşki
duygular vuku bulan çiftlerin günü gibi oluyor. Tabii bu durumda içi alev alev
yansa da, yandığı kişiye açılamamış kişiler, o günün sabahından akşamına kadar
mel mel telefon ekranına bakmak suretiyle, arkadaşlarına gelen çiçeklere,
böceklere yutkunarak bekleyerek geçiriyorlar günü. Hani bir umut… Belki…
Yüreğinde hiç kimsesi olmayanlar ise “ keşke benimde bir sevenim olsa “
düşüncesini arkadaşının güne duyduğu heyecanı, sevgilisine ne hediye alacağı
açmazını “ boş işler” edasının arkasına
gizleyerek geçiriyorlar. Sonuçta öyle veya böyle birçoğumuzu olumlu/ olumsuz
bir duygu seline sürükleyebildiği için harika bir pazarlama stratejisi olduğunu
kabul etmeliyim. Zaten pazarlama duygularımızı nasıl harekete geçireceklerini
ve bunu kendi çıkarlarına göre nasıl yönlendireceklerine dair yapılan bir
çalışma değil midir?
Durun İnecek Var'dan bir bölüm...
yazın çok güzel her zaman olduğu gibi.. ben de sevgi günü ilan etmişimdir her zaman .. 14 şubat ta sevdiklerimle birlikte olmaya .. kendimi sevmeye (her zaman kendimi sevmişimdir) çalışmışımdır... bir öpücük bir gülücük yeter zaten sevginin hediyeye ihtiyacı yoktur ..
YanıtlaSil