KİTAP YORUMLARI

ÖYKÜ

6 DAKİKA

7 Şubat 2014 Cuma

SEVGİ GÜNÜ

Bu gün 13.02.2011…Kültürümüze yaklaşık 20 sene evvel, ufak ufak sızıp zamanla parçamız haline dönüşen Sevgililer Günü’nün bir gün öncesi. Şimdi burada doğruydu eğriydi, ticari gaza getirme falan ahkamları kesmek değil niyetim. Zaten her ne kadar karşı çıkılırsa çıkılsın, her ne kadar “ben bunlara inanmam, bu ticari oyuna alet olmayacağım” densin, herkesin yüreğinin derinliğinde o özel günde sevdiği birinden en azından bir telefon, bir mektup vb minvalinde hatırlanma beklediğine eminim. İstemem yan cebime koy misali… Sonuçta hepimiz insanız ve hepimiz sevilmek istiyoruz. Bunda yanlış bir şey yok.

Aziz Valentine’den adını almış “Valentine’s Day”i türkçeye “Sevgililer Günü” diye çevirince işler karışıyor. Aslında “Sevgi Günü” falan diye çevrilse daha doğru olacakmış. “Sevgililer Günü”  deyince illa karşı cinsler arası, arada aşki duygular vuku bulan çiftlerin günü gibi oluyor. Tabii bu durumda içi alev alev yansa da, yandığı kişiye açılamamış kişiler, o günün sabahından akşamına kadar mel mel telefon ekranına bakmak suretiyle, arkadaşlarına gelen çiçeklere, böceklere yutkunarak bekleyerek geçiriyorlar günü. Hani bir umut… Belki… Yüreğinde hiç kimsesi olmayanlar ise “ keşke benimde bir sevenim olsa “ düşüncesini arkadaşının güne duyduğu heyecanı, sevgilisine ne hediye alacağı açmazını  “ boş işler” edasının arkasına gizleyerek geçiriyorlar. Sonuçta öyle veya böyle birçoğumuzu olumlu/ olumsuz bir duygu seline sürükleyebildiği için harika bir pazarlama stratejisi olduğunu kabul etmeliyim. Zaten pazarlama duygularımızı nasıl harekete geçireceklerini ve bunu kendi çıkarlarına göre nasıl yönlendireceklerine dair yapılan bir çalışma değil midir?

Neyse benim gelmek istediğim bu değil. Demek istediğim ben  “Sevgililer Günü”nün adını değiştirip adını “Sevgi Günü” yapıyorum. Öyle ki günün anlam ve önemi belirli bir kesime hitap etmekten çıkıp tüme açık olabilsin. Sevginin günü olmaz tabii ama günlük telaş içinde en sevdiğimize bile gerekli özeni gösteremiyoruz. Bu annemiz babamız, çocuğumuz, eşimiz, arkadaşımız, aşkımız, hayvanımız, herhangi biri olabilir. Kim olduğu önemli değil… İçimizde sıcak, olumlu sevgi duygularını uyandıran herhangi birisi veya birileri… Bu yüzden düğün dernek, doğum günü vs gibi günleri çok seviyorum. O günlerde günlük telaşlarımızdan arınıp sevdiğimiz kişiye hak ettikleri ilgiyi göstermek için her türlü özeni gösteriyoruz. Hatırlatma gibi, hem ona hem kendimize… Tabii bütün bu sevgi akışının içinde en önemlisi kendimizi sevmek… Kendimizi sevmeden başkasını da hakkıyla sevemiyoruz zaten. Hani şöyle karşılıksız, beklentisiz, doğal gelişen türden olan… Kendi kendimizle hangi konuda barışık değilsek dışarıya yansıttığımız sevgilerde de o konulara dair bir yamukluk oluyor. Onun için en önemlisi kendimizi olduğumuz haliyle kabul edip karşılıksız, beklentisiz sevmek gerek. Ben yarın ki “Sevgi Günü”nde sevgili Zeynep Göğüş’ün tavsiyesine kulak verip kendime bir hoşluk yapmayı planlıyorum. Yarın kimseden herhangi özel bir şey beklemeden kendime iyi gelecek,  yüzümü gülümsetecek, sadece kendim için bir şey yapacağım. Bu ne olur bilmiyorum. Yarın sabah güne başladığımda ruhumun neye ihtiyacı varsa, ona cevap verecek bir şey olacak muhtemelen…

Durun İnecek Var'dan bir bölüm...

1 yorum:

  1. yazın çok güzel her zaman olduğu gibi.. ben de sevgi günü ilan etmişimdir her zaman .. 14 şubat ta sevdiklerimle birlikte olmaya .. kendimi sevmeye (her zaman kendimi sevmişimdir) çalışmışımdır... bir öpücük bir gülücük yeter zaten sevginin hediyeye ihtiyacı yoktur ..

    YanıtlaSil