Şimdi
kızıyoruz ya, çocuklarımız ekran başından ayrılmıyor diye. Hani biz, kırk yaş
üstü ebeveynler. Çoğumuzun elinde onbeş yaş
üstü çocuklar var, hemen hemen hepsi de teknolojik. Hepsinin elinde bızık bızık
mesajlaştıkları telefonlar, oyun oynadıkları tabletler, surf yapmak içinde
bilgisayarları var. Facebook, twitter vb gibi sosyal medya ortamları ise her
daim ellerinin altında. Neredeyse evin içinde bile mesaj atacaklar. Bazen o da
olmuyor değil. Bir bakıyorum, odasında oturan kızımdan telefonuma mesaj
geliyor!
Kızıyoruz
kızmasına da, bakıyorum bu ebeveynler, kendim dahil, fellik fellik Facebook’ta geziyoruz. Kimimiz daha az ,
kimimiz daha çok ama sosyal medya ortamları birçok kırk yaş üstü kişilerle
dolu. Hatta grup buluşmaları adı altında sosyalleşiliyor da. Sonra Gezi
olayları sırasında bu asosyal, apolitik gençlerin nasıl olup da böyle bir eylem
düzenlediklerine şaşıyoruz, kendimize bakmadan. Demek ki asosyal değiller,
demek ki apolitik değiller. Sadece politikaları farklı. Bizim anlamadığımız
türden. Ne sağcı, ne solcu sadece insanca…
Çocukluklarını,
gençliklerini henüz bilgisayarın hayatımıza girmediği 70’lerde 80’lerde geçiren
bizler, sosyalleşmeyi başka türlü öğrendiğimizden kendi doğrumuzu çocuklarımıza
öğretmeye çalışıyoruz. O zamanlar “sokakta oynamak “diye bir terim vardı.
Sokakta oynardı mahallenin çocukları, genellikle annelerin balkondan evlere
çağırdıkları saatlere kadar. Şimdi ise sokak bilmiyor çocuklar. Komşuculuk da
pek yok. Aynı binada oturup da değil birbirine oturmaya gitmek, birbirine selam
bile vermeyen bir insan güruhu ile dolu ortalık. Herkeste bir korku hakim.
Sanki selam verse mahremine girecek diğeri. Ama Facebook gibi ekran arkasından dünyaya
bakılan ortamlarda herkeste o korku yok oluveriyor birden. Ekran koruyucusunun
kendilerini de koruduğunu düşünüyorlar herhalde. Gençler ise başka türlüsünü
bilmediklerinden ekran karşısında sosyalleşiyorlar, korkusuz.
Teknolojinin
iyice hüküm sürdüğü günümüzde genç, yaşlı hepimiz bu değişimden nasibimizi
alıyoruz özetle. Gözlemlediğim biz orta yaşlılar Facebook gibi daha paylaşıma
açık ortamları tercih ederken , gençler daha hızlı tüketilen, her şeyi 140
kelimeye sığdırmak zorunda oldukları Twitter’ı tercih ediyorlar. Onlar hızlı
akan bir hayatı tercih ediyorlar. Sanki zamanla yarışıyorlar ve twitter gibi en
kısa zaman dilimine maksimumu sığdırmaya çalışıyorlar. Bizim zamanımızda
olmayan televizyon, internet gibi icatlar sayesinde daha çok şey biliyorlar ve
daha çok şeyle ilgileniyorlar. E zaman yetmiyor tabii.Bir araya gelseler bile
gene ekran başındalar. Ekran üzerinden konuşuyorlar birbirleri ile. Oyuncakları o
çünkü, başka oyuncak bilmiyorlar.
Bu
çocukların çoğu, bu teknolojiye doğdukları için onların teknolojiyle iç içe
olmaları pek de şaşırtmıyor beni. Onların iletişim ve sosyalleşme biçimi bu. Ekran
gerisinden mangalda kül bırakmayan gençler fiziksel olarak karşı karşıya
geldiklerinde ise birbirleri ile nasıl iletişim kuracaklarını pek bilemiyorlar
o ayrı. Beni daha çok ilgilendiren biz yaştakilerin bu sosyal medya ortamlarına
düşkünlüğü. Bakıyorum, evli barklı, çocuklu, akşam masaya yemek koyması gereken
kadınlar bile sabahtan akşama ekran başındalar. Hangi ara pişer o yemekler,
merak ediyorum. Erkekler de hakeza öyle. Yok mudur bunların toplantıları, iş
görüşmeleri falan? Sosyal medya ortamlarında gezen insanların tipolojisi, yaş
grubu, amacı, dünya görüşü vs gibi konuları sosyologlara bırakıyorum.
Kabul etmek
gerekir ki, gittikçe daha hızlı akan ve zorlaşan hayat şartlarında, bu sosyal
medya ortamları haberleşmek, iletişim kurmak, dünyayla bağlantıda kalmak için
iyi bir alternatif. Hiçbir zaman dumanı üzerinde tüten , mis gibi bir kahve
eşliğinde en yakın dostunuzla sohbetin yerini tutmaz ama bu koşturma içinde
hangimiz yeterli sıklıkta dostlarımızı görebiliyoruz ki? Aynı sıcaklıkta olmasa
da bir ses, bir nefes. Hele de dünyanın ya da yurdun çeşitli bölgelerine
dağılmış dostlarınız varsa, gayet verimli bir iletişim şekli. Ayrıca ne kadar
çok insanın artık internet aracılığı ile tanışıp arkadaş, dost, sevgili, eş olduğuna
bakılırsa, beynimiz kabul etmese de, çağımızın sosyal ortamı internet. Ben
şahsen çok değerli dostlar edindim Facebook vasıtası ile. Yanında edindiğim bilgiler, hiç duymadığım
güzel müzikler de cabası. Ha twitter mı? Onunla anlaşamıyorum maalesef. Ben
hayatı , belki de yaşımın gereği, rahvan tarafından almayı tercih ediyorum.
Demem o ki,
belki de çocuklarımıza kızmadan evvel bir oturup düşünmemiz gerek. Çağın değiştiğini
önce kendimiz kabul ederek, sosyalleşmenin yeni tanımını öğrenmek lazım. Ha bu
demek değil ki, kimseyle görüşmeyelim, yemek yemeyelim, çay çorba içmeyelim.
Tabii ki onları da yapacağız, hem de mümkün olan her fırsatta. Hangi ikon
dostunuzun gerçek kahkahası veya tatlı sesi yerine geçebilir ki? Hiçbir kalp
işareti, onun size gerçekten sarılması kadar sıcak olamaz. Bunları da
unutmadan, her şeyi dengede tutarak teknolojinin nimetlerinden yararlanmanın
çok da kötü bir şey olmadığını söylemek istiyorum sadece. Çocuklarımıza da aynı
şekilde dengenin hayatın temel unsurlarından olduğunu öğretip daha anlayışla
yaklaşmalıyız belki de. İki tarafta uçlaşmak yerine orta yolu bulmak yani. Ne
biz onlara kızalım ne de onlar bize kızsın. Geçinip gidelim güzelce…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder