10 gündür
olağanüstü bir hal var memleketimde… Artık her adım başı gördüğümüz ve
neredeyse kişi başına bir AVM düşecek İstanbul’da, çoğu estetikten yoksun
devasa binalardan bir tane daha yapmak adına Taksim’in merkezindeki yılların
Gezi Parkı’nın ağaçlarını sökmek isterken başlıyor her şey. Bir de kışla
yapacağım diyor Sayın Başbakan. Ne işi varsa kışlanın şehrin göbeğinde!!!
Binlerce insanın yolunun geçtiği Taksim’in göbeğine kışla yaparak “ gözüm
üzerinizde haa, her daim ensendeyiz” mi demek istedi acaba?
Özellikle
son dönemde arka arkaya gelen “onu yapma, bunu yapma” talimatlarına sesini
çıkarmayan gençlik, Başbakan’ın deyimiyle 3-5 ağaç için harekete geçti. En son
gelen içki yasağı, milli içkimiz ayran gibi yaşam biçimlerine karışan
kararlardan sonra Gezi Parkı’ndaki ağaçların sökülmek istenmesi, sonradan değil
doğuştan çevreci olan gençlerimizi ayağa kaldırdı. Kendi dilleri ile “oturma
eylemi” başlatarak” izin vermeyeceğiz” demek istediler medenice. Başta “oturur,
oturur giderler” diye düşünen hükümet, gün geçtikçe artan bu kalabalığı olaylar
büyümeden dağıtıp yoluna devam etmenin kararını aldı sanırım. 1 Mayıs’ta “çukurlara
düşersiniz, izin veremeyiz” diyerek gayet bizi düşünen (!) yaklaşımları gibi
biraz güç gösterisi ile bu eylemi de bastırma planı ile 31.05.2013 sabahı gaz
bombaları, tazyikli su ile yürüdü gençlerin üzerine.
Planlanan
gibi olmadı hiçbir şey. Son derece barışçıl, kimseye zarar vermeden eylem yapan
bu gençler demokratik haklarının neden ihlal edildiğini sorguladı. Psikolog
arkadaşımın da dediği gibi, bu günün genç neslini yetiştiren bizler, kendi
gençliğimizde bize tanınmayan özgürlükleri, içimize yerleştirilmiş özgüven
eksikliğini çocuklarımıza yaşatmamak adına onları kendine güvenli, sözünü
sakınmayan, sorgulayan bireyler olarak yetiştirdik. Seçimlerinde özgür
bıraktık, büyürken onları şekillendirmek yerine oldukları kişiliklere eşlik
ettik çoğumuz. Sadece iyilik, her türlü
canlıya, düşünceye saygı, dürüstlük, hoşgörü gibi yeryüzündeki tüm dinlerinde
esas temeli olan erdemleri çocuklarımıza aşılayarak üzerine inşa edecekleri
kişiliklerinde onları serbest bıraktık. Hatta baskıcı, elalem ne der?
sorularıyla yetişmiş bizler çocuklarımızın ergenlik dönemlerinde epey sıkıntı
çektik. Doğru mu yapıyoruz? diye ara ara kendimizi sorgulayarak…
Tüm bunlar
meyvesini verdi 31.05.2013 günü… Apolitik diye baktığımız bu gençler tarih
yazdılar. Eylemlerinde hiçbir politika yoktu. Sadece inandıkları değerlere,
yaşam biçimlerine müdahaleye baş kaldırdılar. Sorguladılar. Ne sağ görüş ne de
sol görüş umurlarında değildi. Bu eylemi güzel yapan da bu… Partiler üstü
olması… Siyasi bir eylem yerine humanist bir eylem olması… Yıllardır bilinçli
olarak bölücü bir politika izlenmesine rağmen birleştirici bir eylem olması…
Gençler,
rehavet içinde olan bizim nesli de ateşledi. İnandığımız değerlere yapılan onca
müdaheleye rağmen üzerimize ölü toprağı serilmiş gibi, fazla sesimizi
çıkarmadan yaşayıp giderken, bu gençler bizleri de dürttü. Başlarda korkuyla çocuklarını
meydanlara göndermek istemeyen anne-babalar çocuklarının yanında yer almaya
başladılar. İki gazlı müdahele ile bastırırız diye düşünülen eylem her nesilden,
her yaştan, her görüşten insanı da içine alarak büyüdü.
Sayın
Başbakan, bu beklenmedik tepki karşısında “üç-beş çapulcu “ diyerek her ne
kadar olayı küçümsediğini belirtmek istese de “ bir bardak içki içen alkoliktir
ama bize oy verenler içki içse de alkolik değildir “ diye zırvalayarak içinde
yaşadığı paniği dışa yansıttı. Banklarda kadın ve erkeğin yanyana oturması her
ne kadar onun mezhebine uymasa da buna anlayış gösterdiğini ifade etmesi ise kafasında
planladığı Türkiye’nin sinyallerini verdi. Burada size seslenmek istiyorum
Sayın Başbakan; kadınla erkeği ne kadar birbirinden uzak tutarsanız, kadın o
kadar çok tahrik unsuru olur. Kadını yok etmek, ezmek yerine hayatın içine ne
kadar katarsanız, dişil gücüyle bu ülkeye, ekonomisine faydası daha çok
olacaktır. Kadının geri planda kaldığı günler geçtiğimiz yüzyıllarda kaldı.
İnsanların ahlaki erdemlerini korumak size düşmez. Zaten uyguladığınız
yöntemlerle değil korumak bilakis tahrik ediyorsunuz. Ülkesini çok seven bir
vatandaşınız olarak bu uyarıyı yapmak boynumun borcudur.
Ben
politikacı değilim. Siyasetten anlamam. Dolayısı ile bundan sonra ne olacağını
bilemem. Ancak gençlerin başlattığı bu eylemin sadece bir başlangıç olduğunu görüyorum.
Bundan sonra atılacak her adımın bu gençlerin onayından geçmesi gerektiği gibi
bir gerçek çıktı ortaya. Kendi değerlerine uymayan her kararın karşısında
olacakları gibi, kendilerine uyan her kararında arkasında dimdik duracaklardır.
Bu gençlerle
inanılmaz gurur duyuyorum. Her ne kadar Ata’mıza saygısızlık etmek istemesem de
benim için 31 Mayıs Gençlik Bayramı’dır bundan sonra…
1 yorum:
Değerli arkadaşım, hislerimize tercüman olmuşsunuz. Teşekkür ederim.
Sevgilerimle.
Sevil Bayer.
Yorum Gönder