Herkesin kendine göre küçük, büyük dertleri vardır. Herkesin
derdi kendine büyük olduğundan bu aşk acısından tutun da kiramı nasıl
ödeyeceğim, çocuğumu nasıl okutacağım veya ilaç –ameliyat parasını nasıl
denkleyeceğim'e kadar çeşitlilik gösterebilir. Ancak öyle bir dönemden geçiyoruz
ki kişisel dertlere sıkılmaya utanıyor insan…
Tarih boyunca üzerinde oynanan oyunların ceremesini çeken
hep Türk halkı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğundan beri değişmez bir kural olan
bu gerçek, Cumhuriyet kurulduktan sonra da değişmemiştir maalesef. Coğrafi
konumundan olsa gerek her zaman dünyanın gözü Türk topraklarının üzerinde
olmuştur. İşin üzücü yanı dış mihrakların etkisiyle farklı etnik kökenlere
sahip olsa da aynı toprağı ve bayrağı taşıyan kardeşler birbirine vurdurulmuş ve
biz Türk siyasetçileri de bunu yemişizdir.
Yaşı kaç olursa olsun her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, bu
ülkenin geçtiği olağanüstü dönemlerden payını almıştır muhakkak. Her zaman bir
olağanüstülük olduğuna göre… Kurtuluş Savaşı’nı düşünüyorum da Türk milletinin
gerçekten erkek, kadın, çoluk çocuk demeden elele verdiği, birbirine sımsıkı
tutunduğu tek zaman o herhalde. Türklüğü, Türkiye Cumhuriyet’ini korumak adına verilmiş
dişe diş, göze göz bir savaş…
Bu günlerde yeni bir Kurtuluş Savaşı’na en ihtiyacımız
olduğu günlerdeyiz. Top, tüfek, silahla değil, akılla, yürekle… Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beri inandığımız değerlerin son dönemde ufak
ufak yok edilmeye çalışıldığı bu süreçte daha da sıkı sarılmalıyız bu
değerlere. İlk önce Türk ordusu, Türk
aydınları kapatıldı hapishanelere ki ondan sonra atılacak adımlara engel teşkil
etmesinler. Milletçe kutladığımız bayramlara el atıldı sudan bahanelerle.
Şimdilerde ise Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi olan T.C. kaldırılıyor alenen. Türk
milli birliğini oluşturan ögeler yok ediliyor birer birer. Psikolojik bir
strateji bu!
Bu gün artık Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesel kalesi haline
gelen Silivri Cezaevi’nin önünde toplanıyor halk. Artık anlatılan masallara
inanmadığını, oynanan oyunları gördüğünü anlatmak üzere… Verilmeye çalışılan bu mesajı alırlar umarım.
Onları durduracağından değil ama kolay kolay pes edilmeyeceğini anlamaları, bu
güne kadar yapılan hesapların tekrardan düşünülmesi açısından…
Elinde imkan olanların ağzından artık sık sık duyulan bir
söz oldu “ yurtdışına yerleşeceğim”.
Herkes kendileri için olmasa bile çocukları için gelecek endişesi
içinde. Zamanında yurtdışında yaşamış biri olarak, yurtdışında yaşamanın ne
kadar zor olduğunu bilirim. Oraya ait olamazsınız, aidiyet duygusunun
yoksunluğu basar insanı. Mecbur kalınmadıkça çok da tercih edilen bir yol
olmamalı bence. Gerçekten yapılsa da yapılmasa da bu ifadenin sıklığı
insanımızın umutsuzluğunu gösterir nitelikte…
Umutsuzluğa kapılıp meydanı boş bırakmak yerine, rehavetten
kurtulup kıymetli totolarımızı kaldırma zamanı geldi de geçiyor bile.Geç
kalındı nasıl olsa, battı balık yan gider gibi yaklaşımlar ülkemiz üzerinde
oynanan oyunlara yağ sürmekten başka işe yaramaz. Yoksa Atatürk’ün bize emanet
ettiği Cumhuriyet’e bizler sahip çıkmazsak ne Türklüğümüz kalacak ne de Türkiye
Cumhuriyetimiz…
08.04.13
1 yorum:
Teşhisleriniz doğru,Tanrı Türk Milletinin yardımcısı olsun..
Yorum Gönder