“Nedir bu İmkizm? Nereden çıktı? Ne akımıdır? Biz
neden bilmiyoruz?” diye dertlenmeyin çünkü bu, gönlünün prensini diyar-ı
Amerika’larda bulduğu için orada evlenip yerleşen okul arkadaşım sevgili Hesna
ile lise yıllarında uydurduğumuz bir kelime. Şöyle ki; aklımıza geleni,
düşünmeden, edebi kaygı taşımadan, noktalama işaretlerine dikkat etmeksizin
olduğu gibi çıplak, yazıya dökme hali oluyor. O yıllarda çok komik ama bazen de
çok ilginç şeyler çıkabiliyordu. Bu gün bende “imkizm” yapacağım zira sabahtan
beri düşüncelerim oradan oraya zıplayıp duruyor. Artık ne çıkarsa bahtımıza…
Tüm uykusuzluğuma rağmen bir keyif hali sormayın
gitsin. Dün canım kızımın doğum günü olması hasebiyle midir bilmiyorum ama
nedense kızımın bu seneki doğum günü beni epey duygulandırdı. Sanırım aldığı
bir yaştan ziyade çocukluktan genç kızlığa geçişinin teyidi gibi bir şey
olmasından. Zira her sene yapılan kalabalık, palyaço vb özel eğlenceli
partilerden istemeyip, kalbine yakın 3-5 arkadaşını davet ederek, daha sakin
ama birbirleri ile daha paylaşıma açık bir doğum günü yapma isteğiyle başladık
işe. Sabah süslenildi, saçlar yapıldı, hafif makyaj derken karşımda yarınların
genç kızı duruyordu. Amannn ne keyif, sormayın…
Bir senedir cesaretimi toparlayıp hislenmelerimi
yazıya dökmeye başladığımdan beri yazdıklarımın içeriğindeki değişimi
gözlemliyorum. Kapkara, göz gözü görmez fırtınalı yazılardan daha güneşli
yazılara doğru gitmişim. Kişisel gelişim yazıları gibiler mübarek… Üfff demin ne
güzel kafamdaydı her şey… Şu düşünceler yazıdan hızlı gitmiyor mu? Bak gene
kayboldu kelimeler. Gelir birazdan, bekle. Beynimin içinde bir sürü düşünce,
karışık ama genel olarak bir keyif havası hakim. Bu gün sağımdan kalkmışım
yani. Hoş her sabah yataktaki yatışımdan dolayı solumdan kalkıyorum ama bugün
kendimin sağından kalkmışım demek ki… Kar mar diyorlar ama içimin güneşi
parlak. İstediği kadar güneş kendini bulutların arkasına saklasın, bana yazmaz.
Kendi güneşimle ısınacağım bugün.
Güneş dedim de güneşin her gün yeniden doğduğu gibi,
insanoğlu da her gün yeniden doğuyor mu acaba? Her gün değişik bir ruh hali ile
kalkıyorum ben. Bazen bulutlu bir güne bazen de pırıl pırıl güneşe. Kimi zaman
bulutlar fırtınaya dönüşüyor, kimi zaman ise güneş göz kırpıveriyor
aralarından. Ha güneşli bir sabah bulutlanmıyor mu? O da oluyor zaman zaman.
Müsaade etmemek lazım… Biz ne kadar izin verirsek o kadar giriyor karanlık
hayatımıza. Yak ışığı kardeşim, kararmasın ortalık. Ya da karanlıkta yak
derdine bir mum otur… Düşün, taşın, kaşın ama hallet!
Başım dönüyor. Tabii rejim yapıp 10 senedir üstümde
taşıdığım kiloları en nihayet verebilince şimdi tekrar alacağım korkusuyla, kuş
kadar yersem böyle olur tabii. Kızın doğum günü nedeniyle iki gündür yenildi
içildi. Acilen bu iki günün acısı çıkarılacak…
Ay şu bizim kediler alem… Ben burada yazarken kedi
irisi Limon Efendi benim 11 inçlik bilgisayarımın kabının üzerine sığmaya
çalışıyor. İlla orada oturacak. Yatmayıp dik oturursa poposu ancak sığıyor. Öyle
sfenks gibi duruyor. Diğeri Cookie Hanım ise mutad yeri sepetinde yatıyor
sırtüstü. Bir bacak havada nedense? O da kısır mısır ama dişi işte. Çok
güldürüyorlar beni. Yüzüme koydukları gülümseme için minnettarım onlara. Artık
süper dekore edilmiş bir evim yok ama onların hayatıma getirdiği sıcaklığı hiçbir
mobilyaya değişmem. Geceleri Limon bacağıma sarılıp uyumuyor mu , gerçekten
sıcak!!!
30 sene evvelki grubumuz “yüzkitabı” sayesinde
birbirini buldu. Bugün buluşma tarihi netleşti. Buluşmadan evvel bile
facebook’taki muhabbetten, seneler geçmiş olmasına rağmen, zamanında
birbirimize sıcak duygular beslediğimiz hissediliyor. Heyecanlandım ve
keyiflendim. Buluşma gününü iple çekiyorum.
Ne güzel keyif üstüne keyif… Bu gün güzel bir gün…
Halime şükrediyorum. Bu gün durduğum noktadan baktığımda sadece varlığı bile
yeten bir kızım, her türlü huysuzluğuma ve kaprisime göz yuman bir ailem, her
biri pırlanta olan ve hayatımda oldukları için çok mutlu olduğum değerli
dostlarım, ruhuma sıcaklık katan iki tane çok sevimli kedim, geçinebileceğim
kadar param var. Aşk desen geçmişte yaşadığım, hakkını en azından kendi
tarafımdan verdiğim, sevdiğimi ve sevildiğimi hissettiğim birlikteliklerim
olmuş. Bir daha olmaz diye bir durum yok. Belli mi olur? Hayat bu… Koca desen
Allah’a şükür iki adet ile sıramı savmışım zaten. Hala genç ve güzelim! Kariyer
desen kendimi kendime ispatlamışım. Ee daha ne isteyeyim Allah’tan? Belamı
mı? Şükretmek lazım. Olmayanın değil,
olanın kıymetini bilmek lazım…
Yarın 8 Mart Kadınlar Günü. Her ne kadar kadınların
sorunlarının belli bir güne sıkıştırılmasını çok anlamıyorsam da yurdumun
bölgesine göre farklı anlamlar taşıyan kadının bir günlüğüne bile olsa ortak
bir platformda değer kazanıp tartışılmasına “hiç yoktan iyidir” diyorum. Çoğu
göstermelik bile olsa. Seneler içinde bu konuda ancak bir arpa boyu
ilerleyebildiğimize göre…
Ben yazmayı kesmezsem yazı da bitmeyecek. İnsanın
düşünceleri durmuyor ki… Kahve kokusu da güzel hani… Ben kahvemi içeyim.
Başınızı ağrıttıysam affola, bu günde böyle bir gün işte…
07.03.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder