Uzun bir yolculuk hayat… Ara ara nefes almak için
mola verilse de aslında hiç bitmeyen… Hiç bitmeyecek olan… Her gelinen yol ayırımında insanın doğumunda
eline verilmiş harita ile gönlünün haritası arasında gidip gelinen… Çoğunlukla
hata yapma korkusu ile gönlünü kenara bırakıp, denenmiş haritada kalın
çizgilerle belirtilmiş yola göre ilerlenen… Varılacak noktanın önceden
bilindiği… Başkalarının çizdiği, doğru bildiği…
Ben de iki sene önce, elime tutuşturulmuş haritaya
göre ilerlerken dümdüz, herhangi bir yol ayırımı veya sapak olmamasına karşın,
yol üstünde gördüğüm manzaraları sevmediğimden olsa gerek bir mola ihtiyacı
hissettim. Ard arda dizilmiş çirkin,
ruhuma hitap etmeyen manzaralardan gönlüm sıkıldı. Her adım gittikçe ağırlaşmaya,
güneş artık parlamamaya başladı. Görmez, duymaz oldum… Sanki elimdeki harita
beni bir uçurumun kıyısına doğru sürüklüyor hissine kapıldım. Durdum… Ve birden
döndüm… Gönlümün haritasına göre ilerlemeye karar verdim. Hiç bilmeden,
karanlıkta el yordamı ile bularak… Az gittim uz gittim, dere tepe düz gittim…
Karanlıktan aydınlığa doğdum… Aydınlıktan karanlığa düştüm… Ovalarda yürüdüm…
Kırlarda coştum… Ormanlarda kayboldum… Dağları aştım… Kayaları tırmandım…
Denizlerde boğuldum… Azgın nehirlerde yıkandım… Ağaçlarla hasbıhal ettim…
Çiçekleri dinledim… Aç kaldım susuz kaldım… Çöllerde bir damla suya muhtaç
kaldım… Dar patikalardan geçtim… Güneş pusulam, ay sırdaşım oldu… Fırtınalar
yoldaşım… Rüzgar sevgilim… Yağmur çocuğum… Bulutlar ise hayallerim…
Önceden denenmiş, belirlenmiş haritayı atıp gönlünün
haritasına göre gitmek kararını vermek nasıl kolay değilse, gönül haritasını
çıkarmak bir o kadar zor. Tüm o kalın çizgileri yok farz edip, onlara gözünüz
kaymadan, bilinmez yeni yollar keşfetme hayali güzel ama yapması zor işlerden.
Bir kere gözünüzü o kalın çizgileri görmemeye, algılamamaya alıştırmanız lazım…
Göz bu, kayıyor gene de… Yorulduğunuzda bazen kolayı seçmek istiyorsunuz… “Hazır
var orada işte” diyorsunuz göz ucuyla da olsa…
Allah’tan gönlünüz izin vermiyor buna… Bunun içinde gönlünüzün sesini
duymayı öğrenmeniz gerek. Bu da zor işlerden… Her zaman duyduğunuz aslında
gönlünüzün bile taktığı maske çoğunlukla… Onun da altını duymanız lazım. Değişik
şekillerde seslenebiliyor size… Gönül bu… Oyuncu… Her zaman aynı dille
seslenmiyor size. Yabancı dil öğrenmek gibi onunda dillerini öğrenmek lazım…
Bazen iç sıkıntısı, bazen aşırı neşe, bazen öfke, bazen kahkaha, bazen
kırgınlık, bazen sevinç şeklinde ifade ediyor kendisini… Ancak gönül inatçı, ısrarcı…
Hala anlamıyorsanız beden diliyle ulaşıyor size… Hasta ediyor… Öyle veya böyle
eninde sonunda anlatıyor derdini…
Yeter ki dinlemeye karar verin, duymayı isteyin…
9 yorum:
Yürekten kutlarım...Yolun açık olsun...İlk fırsatta alacak ve eminim bir solukta okuyacağım...
Çok teşekkürler Uğur'cum... bu kitabı çıkarmakta ki desteğini hiç unutmayacağım...
Tüm kitabi aynı önsöz gibi bir çirpida okuyuverecegime gönülden inaniyorum, gönül yolun hep acik olsun Yasecik :)
Bizden Canan Zeren Titiz
Nihayet okumaya başladım, dilin akıcılığı, yazılanların gerçekliği ve "an"da olmasından çok etkilendim iyi ki yazmışsın ve paylaşmışsın Yasemin Pforr
Halil Öztürkmen
DURUN İNECEK VAR
‘Durun İnecek Var’da, modern yaşamın getirdiği sorunlarla hesaplaşmak için kendi iç yolculuğuna çıkışının öyküsünü anlatıyor Yasemin Pforr. Kitabın kapağındaki “Herkesin sevdiği, takdir ettiği, beğendiği biri olmak zorunda mıyız?” cümlesi yolculuğa çıkışın nedenini açıklıyor ve okurlarını da bu durumu düşünmeye davet ediyor. Sevilen, takdir edilen, beğenilen biri olmanın bedelini düşünmeye başlıyor insan. Böyle biri olmak için katlanmak durumunda kaldığımız yük ne?...
Bazen yaşamının ilginç bir kesitini, bazen dünya görüşünün ipuçlarını, bazen de olabilecekken olamayanların kendisinde bıraktığı buruk duyguyu paylaşıyor okurlarıyla.
Başlı başına bir öykü ya da bir anı kitabı değil “Durun İnecek Var” ama küçük öyküleri, gezi notlarını, ev halini, kedisini ve herkesin olmazsa olmazı olan aşka bakışını anlatıyor yazar. Kitabın sayfalarını çevirirken bir sonraki yazıyı merak eden okur üç dört saatlik yolculuğun nasıl geçtiğinin farkında olmuyor.
Kitap bittiğinde yeni bir insanla tanışmanın mutluluğu, yapmak isteyip de yapamadığımız bir yolculuğun ilginç öyküsü kalıyor geride…
TC Tanzer Çanakçılarlı Gezer
Yasemin, kitabını tekrar tekrar okuyorum. Belli bir kronolojisi ve duygusu var ancak, son derece kişisel olmakla birlikte topluma ciddi mesajlar veren, sosyal politikalarımıza atıfta bulunan hikayeler bunlar. Dikkatimi en çok çeken teması, "çocuğun katılım hakkı" oldu. Kitabında, kendisine biçilen, dayatılan rolü bir türlü içselleştiremeyen bir çocuk buldum. Korku, yalnızlık, dışlanmış hissetme, garipseme, garipsenme... hep bundandır sanıyorum. Tüm çocukların kendi yaşamlarını derinden etkileyecek konularda ve toplumun her katmanında, kendi rollerini işlevselleştirecek bir yetişkin yaklaşıma sahip olmalarını, kendi hayatlarının baş kahramanı olmalarını ve sözsahibi olmalarını diledim... Eninde sonunda söyleyecek sözünü söyleyebildiğin için kutlarım...
Meryem Seyda/Mariam Sadie
Merhaba, Yasemin Hanım, dün kitabınızı okumaya başladım. Gerçekten çok güzel bir seslenişle anlatmışsınız içsel yolculuğunuzu. Tebrik ediyorum. İnşallah, nice güzel çalışmalara imza atarsınız.
Sn.Yasemin Pforr'un Durun İnecek Var'ını okuyorum. Çoğu anılardan oluşan, kendini ve yakın çevresini anlattığı olayları ele alırken araya araya yitirdiğimiz değerlerin adreslerini sunuyor bize. "Bu Kadar Mı Unuttuk Sevmeyi" dediği değerlendirme yazısında ve Bizim Evin Halleri" yazılarında insanı kendisizliğe mecbur bırakan,yoklukların at oynattığı hallerin izdüşümlerini okuyorsunuz. Tebessüme fırsat bile kalmadan hoooop başka bir çığlığa. Adınızı unuta unuta hem de. Yaza yaza tutunmak çabasının sonucu olarak ortaya çıktığını düşündüğüm Durun İnecek Var ile kadın dünyasını kendince aralamış ve hepimizin bakabileceği de bir pencere açmış sayın Pforr.
ABBAS TURAN
Gonca Çiftçioğulları
Sevgili Yasemin Pforr'un DURUN İNECEK VAR kitabı okundu ve bitti. Bir insanın kendi iç dünyasına yaptığı bir yolculuktu bu kitap. Ben de o dünyaya giden bir yolcu olmaktan mutluluk duydum ve kendimi şanslı gördüm. Bu sayede dostum Yasemin Pforr'u daha iyi tanıma imkanı buldum. Eğrisiyle doğrusuyla hatasıyla sevabıyla kendi iç dünyası ile yüzleşen dostum; içine, yüreğinin derinliklerine gömmüş olduğu acılarıyla, hatalarıyla yüzleşme cesareti bulmuş kendinde. İnanın hayran kaldım atılan bu cesur adıma. Kaç kişi kendisiyle bu şekilde yüzleşebilme cesaretini gösterebiliyor, özleştiri yapabiliyor ki? Bağlı olduğu zincirleri bile kırmaya cesaret edemeden esareti altına girdiği hayatın tozlu yollarında yürümeye devam ediyor çoğumuz. Fakat Yasemin Pforr öyle bir duruma gelmiş ki "yeter artık" diyebilmiş. Hayatında köklü ve büyük değişiklikler yaparak yeni bir sayfa açmış kendine. Kızıyla bütünleştiği bu sayfada gerçek dostları,ailesi ve evinin üç yaramazı Limon, Cookie Hanım ve sonradan evin hallerine katılan Çakıl ile hayatını olması gerektiği, istediği şekilde bir düzene koymaya çalışmış. Kendisini mutsuz eden kişi ve olaylardan uzaklaşmış, hatta yıllarca didindiği mesleğinde en yükseğe geldiği kariyerinden bile vazgeçme cesaretini göstermiş. Zihninde başlattığı her şeye sil baştan durumuyla hayatına yeniden başlamış. Yeri gelmiş yalpalamış, korkmuş, üzülmüş, yıpranmış ama vazgeçmemiş. İbretle okunacak bir kitap. Yasemin Pforr'u tanımak isteyen herkesin okumasını tavsiye ederim. Kalemine yüreğine sağlık bizlerin de duygularına, içimizden geçenlere ışık olduğun için. Sevgiler güzel kalemdaşım.
Yorum Gönder