En son 2019 Ocak ayında yazmışım bloğa. Sonra bambaşka bir hayata geçtim, yeniye adapte olma çabasında bir an durdum öyle. Durdum derken hiç bir şey yapmadım anlamında değil tabii. Çok şey yaptım ama eski yaptıklarımı biraz kenara aldım farkında olmadan. Yeninin heyecanı olmalı. Yazmak bunların başında gelenlerden, okumak yavaşladı, sosyal proje uzaktan idare olunca o da ivme kaybetti bir süreliğine, pandemi de etken tabii. Şimdi aradan geçen iki seneden sonra , yeniye de alıştığımdan olmalı, her şeyi yeniden gözden geçirme ve sevdiğim her türlü faaliyeti yeniden hayatıma alma zamanı.
2019 yılına geri gidersek, o yılın mayıs ayında, mezuniyetinden sonra, Türkiye'ye döndük kızımla. Tam artık o üniversiteye gider, ben de güneyde bir yerlere yerleşirim diye düşünürken daha Kanada semalarındayken Avrupa'dan gönlüme giren sevgili nedeniyle tüm planlarım değişti. Öyle uzaktan uzağa anlamam ben bu yaşta, diyip ağırlığını koyunca, bana da daha Türkiye'de herhangi bir yere yerleşmeden, Kanada'ya giderken depoya kaldırdığım eşyalarımı açmadan, Almanya'ya gidip beraber yaşamı denemek düştü. Tabii bu, buraya yazıldığı gibi bir cümlede ya da bir nefeste verilebilen bir karar değil. Geller gitler falan filan derken - kızımın Hollanda'da okuyacak olması da Almanya'ya yerleşmemi olumlu etki eden nedenlerden biri oldu - kendimi buldum Almanya'da. İyi mi!!
Çocukluğumda her sene yazları gitmeme, çat pat da olsa Almanca bilmeme ve en azından tanıdık babında üvey annemin de orada oturuyor olmasına rağmen tatile gitmek başka yaşamaya gitmek başka. İlk bir kaç ay olduğum kasabaya, oturduğum eve yabancı, misafir havasında oturdum. Etrafımda Türkçe konuşan tek Allahın kulu yok. Allahtan yürüme mesafesinde Türk bir market var -her ne kadar onlar, senelerdir alıştıkları için olsa gerek Almanca konussalar da - ben illa Türkçe konuşarak ana dilimde kendimi ifade etme özlemimi gidermeye çalıştım. Baktım öyle olmayacak, evi kendime zevkime göre revize etmeye başladım. Epey oyaladı o beni. Basit Almanca kitaplar okumaya başladım. Arada elbette Türkiye ziyaretleri derken çat kapı geldi mi pandemi! Öyle istediğin an atlayıp gidemiyorsun memlekete, sınırlar kapalı. Sınırların açılmasını beklerken, sevgili her sene yaptığı gibi evin bahçe düzenlemesini yapmaya başladı. Ben şehir çocuğu anlamam çiçek böcekten ama oraya da papatya olsun, domates de dikelim derken elimi soktum mu toprağa; amanın bir keyifli. Hava da güzel. Bahçede geçti epey bir zaman. Bu arada elimde cep telefonu her çiçeğin fotoğrafını çekiyorum hayatımda hiç çiçek görmemişim gibi. Sevgili baktı, kadın meraklı böyle fotoğraf çekmeye kendi fotoğraf makinesini tutuşturdu elime. Başladık sağa sola çiçek böcek, manzara vs fotoğrafları çekmek için gitmeye. Dilim de ilerliyor, okuduğum kitap seviyeleri bir kademe daha zorlaştı. Film izlerken sorduğum soru sayısı azaldı. Zaman zaman bir konu hakkında tartışırken hala yüzde yüz kendimi tam ifade edemediğim için sinir olsam da İngilizce imdadıma yetişip durumu kurtarıyor. Rejime de başladım. Bol yürüyüş, bol foto, bol çiçek böcek, toprak, temiz hava, bol güneş. bol yeşillik, no apartman, no trafik... aa sevdim ben bu hayatı ya! Sevgilinin de hakkını yemeyeyim o da beni burada mutlu etmek için elinden geleni yapıyor. Ay!Olacak gibi...
Derken sınırlar açıldı. Ben burada iyiyim ama ailemi, dostlarımı, toprağımı da özlemişim. Bir gittik pir gittik. Bir ay İstanbul iki ay Ula, tam üç ay! Sevgili Alman ya, maksimum doksan gün kalabiliyor olmasa daha da kalacağız yani. Sevgili neredeyse Ula'yı benden daha çok seviyor zaten. Emekli hayatının faydaları :) Sanki de biliyormuşuz gibi pandemi tekrar alevlenecek, biz yerimizden aylarca kıpırdayamayacağız, doya doya, içimize çeke çeke nefis bir zaman geçirdik bu üç ayda. 1 Ekim'de döndük geldik. O gün bugündür de aşı olmayı bekliyoruz ki, gelebilelim.
Bütün bu yenilik ve adaptasyon sürecinde kalemle ilişkim neredeyse kopma noktasına geldi maalesef. İlk başlarda Toronto gibi Almanya Günlükleri yazayım dedim ama sonra herkes Almanya'yı biliyor kimsenin ilgisini çekmez dedim ve vazgeçtim. Kendim bile hala gelgitlerdeyken ne yazabilirdim ki! Kanada gibi değil. Kanada'da en fazla on ay kalıp döneceğimi biliyordum. Bu başkaydı. Başka bir ülkede başka bir kültürde yaşamak insanın bakış açısını da değiştirebiliyor. Ancak dillendirebilmek için önce her şeyin oturması, posanın bir çökmesi gerekiyor. Bir yandan da yazamadıkça kalemle arama hiç sonlanmayacak bir ayrılık girecek diye korktum. Normalde yazmakla ilgili her projeye atlayan ben, bu süreçte önüme gelen projelerden affımı istedim. Bu beni inanılmaz mutsuz etti. Ve yeniden bloğuma dönmeye, ufak ufak olsa da kalemle aramı ısıtmaya karar verdim. Gene Toronto'daki gibi gözlemlerimi yazmayı düşünüyorum. İlgilenirseniz, kalemle yeniden barışma yolculuğuma eşlik etmek isterseniz bloğuma beklerim.
Merakla bekliyoruz..Yeni yazılarını..👏🏾
YanıtlaSil