KİTAP YORUMLARI

ÖYKÜ

6 DAKİKA

8 Ocak 2016 Cuma

YAZI ATÖLYELERİ

Son yıllarda her yerde pıtrak pıtrak yazı atölyeleri açıldı. Yazan, yazmaya çabalayan, yazmak isteyenlere teknik öğreten, yol gösteren, önünü açan atölyeler bunlar. Edebiyatımızın değerli emektarları tarafından veriliyor dersler çoğunlukla. İsimlerini bildiğimiz yazarlar, şairler kadar adlarını duymamış olsak da edebiyat dünyasının arka mutfağında çalışan değerli kişiler de var aralarında. Sayelerinde eskiden sıklıkla çekmecelerde kalan yazılar ortaya saçıldı, kimileri yeni yazarlar olarak aramıza katıldı, kimi blog yazarı olarak yerini aldı, kimiyse kendisi için yazmaya devam etti.

Yazmanın insan ruhunu sağaltıcı bir etkisi var. Gümüşlük Akademisi’nde katıldığım İlk Dosya atölyesinin ilk dersinde “yazmak insanın kendisiyle yüzleşmesidir “ diye yazmıştı hoca tahtaya kocaman harflerle. İnsanı ürperten, zaman zaman yazısına ket vuran bir cümle. Ancak zamanla bundan ürkmemeyi, kendi içindeki hassasiyetleri olumlu kullanmayı öğreniyor insan yazarak.

“Asla yazamam, iki kelimeyi bir araya getiremem” gibi serzenişler duyuyorum sıklıkla. Her ne kadar yazarlık, okurluk, eleştirmenlik, eğitmenlik farklı farklı yetenekler gerektirse de,  bu çemberin herhangi bir yerinde yer alan bir kimsenin yazabileceğine inanıyorum ben. Zamanında gözyaşı dökülmüş bir aşkın arkasından karalanmış bir yazı veya şiirle de olsa kalemle, sözcüklerle bağlantısı olan herkes yazabilir. Her yazanın illâ edebiyatçı olması, kitabının çıkması gerekmiyor. Artık sözel iletişimden ziyade yazınsal iletişim kurduğumuz bu çağda, kendini yazarak doğru ifade etmenin önemi iyice arttı. İyi yazmak, iş hayatımızda, gündelik hayatımızda, yazdığımız mektuplarda, mektup diye bir şey kalmadı ya, e-postalarda diyelim, yaptığımız sunumlarda, hazırladığımız raporlarda kullandığımız, kullanmamız gereken bir özellik oldu. Geçen ders hocamızın “her yazı kurgudur, makale de, deneme de, blog yazısı da olsa kurgudur” demesinin doğruluğunu düşünürsek, hayatımızın büyük bir bölümünde kullandığımız yazıyı iyi yazmanın, kendimizi doğru ifade etmenin önemi dolayısıyla bu atölyelerin değeri daha iyi anlaşılır.

Sadece yazmayı da öğretmiyor bu atölyeler. Yazmak için çok okumak gerektiğinden önce okumayı öğreterek başlıyor iş. Zamanımızın çoğunu okuyarak geçirmemize rağmen ne kadar doğru okuyoruz o ayrı mesele. Önümüzden akarak geçen satırların aslında bize ne anlatmak istediğini anlamadan okuyorsak okuduğumuzun bir anlamı yok. Anlamadım diyerek bir kenara attırdığımız bir metnin, öykünün veya şiirin satırları arasında nasıl bir cevher barındırdığını görmek, anlamak başlı başına ayrı bir zevk. Kullanılan her bir kelimenin o metnin bütünlüğü içinde bir yeri olduğunu öğreniyorsunuz meselâ. Ayrıca, sıkı takipçi değilsek, medyada fazla adı geçmediğinden adını duymadığımız kimi yeni, kimi eski ama raflar arasına sıkışmış yazarı da tanımamıza, bilmemize olanak tanıyor bu atölyeler. Sadece okumanızı geliştirmek için bile katılınabilinir bu atölyelere. İsteseniz de istemeseniz de kendinizi yazarken bulursunuz sonunda.

Birkaç kişi “ee, ne yapılıyor bu atölyelerde? “ diye sordu. Her atölyenin kendine göre yöntemleri farklı olmakla beraber benim yolumun kesiştiği Murat Gülsoy Yaratıcı Yazarlık Atölyesi, Yeşim Cimcoz Yazı Evi ve Gümüşlük Akademisi’nde katıldığım atölyelerden yola çıkarak söyleyebileceğim, o hafta yazılması beklenen konu, teknik veya üsluba göre seçilmiş metinlerin okunması, incelenmesiyle başladığımız. Bu metin incelemesi bize bir öngörü sağlıyor. Bu çerçevede atölye sırasında yazıyoruz. Yazdıklarımızı okuyoruz ve her katılımcı yazdığımız üzerindeki düşüncesini, beğenisini veya eleştirisini yapıyor. Bitmiyor tabii yazılar. Hele romansa bölüm bölüm ancak. Ödev genelde bu başladıklarımızı bitirmek, ayrıca belirlenen tema üzerinde ayrı bir yazı yazmak. Katıldığınız ne atölyesiyse ona göre. Şiirse şiir, öyküyse öykü gibi.

İki senedir bir atölyeden diğerine geçerken yazımın ne kadar geliştiğini, artık kendimce yazıyla oyunlar oynayabildiğimi fark ettim. İlk atölyeden beri hem kendimin hem de hâlâ bu yolda beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımın yazılarını, öykülerini sakladığım için, hepsini ilk baştan beri okudum geçenlerde. İstisnasız hepimizde aynı gelişme var. Bu beni motive etti ve daha da sıkı sarıldım yazmaya. Daha yiyecek kırk fırın ekmeğim olmasına rağmen bu gelişmeyi görmek, en ümitsiz gibi gördüğüm yazıları bile bugün yeniden ele aldığımda bir şekle sokabildiğimi görmek sevindirici.

Şimdi sabah sabah bu kadın niye oturdu da bu yazıyı yazdı diye merak ediyorsanız söyleyeyim. Geçen derslerden birinde bir öyküsünü okuduğumuz bir ilk kitabın büyüsüne kapılıp yazarın dün aldığım kitabının ikinci öyküsünü okurken sabah sabah, bu yazarı tanımama neden olan atölyeye minnet duydum. Bir gün, belki, böyle güzel yazılmış bir öykü kitabımın olup olamayacağını sorgularken buldum kendimi. Olmasa bile hayalini kurmak ruhuma iyi geldi. Eskiden böyle bir hayalim bile yoktu… İçimde oluşan olumlu duygudan yola çıkarak bana bunları hissettirebildikleri için hepsine küçük bir teşekkür etmek, şu ara arayışta olanlara kendi tecrübemi aktarmak istedim.

Ezcümle, eliniz ucundan da olsa kalem tutuyorsa bir yazı atölyesine gidin derim. Kendinizde hiç bilmediğiniz cevherlerin olduğunu keşfedince şaşıracaksınız. İyi gelecek. Aynı dili konuşmanın, yazı aracılığıyla içini güvenle dökebilmenin getirdiği sımsıcak yazı dostlukları da cabası…  


2 yorum:

  1. Ben de geçen bahar Yaratıcı Yazarlık kursuna katıldım. Atölyeye devam etmesem de faydasını görmeye devam ediyorum. Güzel insanlarla tanıştım, birlikte ortak bir yolculuğa çıktık. Bakalım nereye götürecek..
    Sadece blog yazmak, buradan tanışıklılar edinmek bile öyle başka bir boyut kazandırdı ki..Okumak ve yazmanın gerçekten somut bambaşka birşeye -romana, kitaba- dönmeden de ne kadar değerli, açıcı, uyandırıcı olduğunu tekrar keşfettim. Size de böyle bir vesileyle ulaşmış oldum hatta..
    Konudan bağımsız ve çok alakasız bir yorum olacak, ama yeni profil fotoğrafınızı ve saçınızı çok beğendim. Güle güle kullanın. :) Sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Gerçekten okumak ve yazmak insanı bambaşka bir boyuta taşıyabilen, bakış açısını değiştirebilen bir şey. Bu yol üzerinden edinilen dostlukların daa daha derin olduğunu gözlemledim. Ortak dostumuz olduğuna göre kim bilir belki birgün yüzyüze de sohbet etme fırsatı yakalarız :) İltifatınıza teşekkürler :) sevgiyle kalın.

    YanıtlaSil