Bahar geldi, ağaçlar çiçek açmaya başladı. Binlerce baş
döndürücü koku yayılıyor çiçeklerden. Güneş, bahçede oyun oynamasına izin
verilmiş çocuklar gibi şen şakrak parlıyor yeryüzünün üstünde. Deniz griliğini
derin bir maviye bırakmış, güneşle oynaşıyor dalgalarının üstünde.
Bu oyun bahçesinde ben de yer alıyorum, karşımda duran
muhteşem kiraz ağacının yeni açmış bembeyaz çiçeklerinin nezdinde. Sessiz
sakin, sadece seyirci olduğum bu oyuna kiraz ağacı davet ediyor beni
dallarıyla. Hayata yeniden açmış bembeyaz çiçekler sunuyor bana. Yakın zamanda
olgunlaşıp dönüşeceği kiraz olmadan önce, hayata yeniden, baştan, sıfırdan
başlamak üzere bembeyaz… Zarafetinin içinde tüm gücüyle, lekesiz, darbesiz,
yarasız…
Aynı o kiraz çiçeğinin yaprakları gibi bembeyaz hissediyorum
ben de. Kıvrımlarının arasında hafif pembeye dönmüş renk gibi, yavaş yavaş ben
de kendi yaşam yolumun kıvrımları arasına renkler serpiştiriyorum. Geçmişin
karasını silip, yüreğimi aklaştırdığımdan beri denizin mavisini, güneşin
dansını, hayatın coşkusunu derin derin çekiyorum içime. Bazen ara ara yağan
bahar yağmuru düşüyor coşkuma. Defterlerimizde silinse de kalan izler gibi,
silik bir iz yokluyor yüreğimi ara sıra. Kaçmış baharların gölgesi vuruyor
kiraz çiçeğinin beyazına. Güneş hemen yetişiyor imdadıma. Yağmurun ardından
açan güneşle birlikte mis gibi yaşam kokusu tekrar döndürüyor başımı. İzin
vermiyorum gölgelenmesine, ne çiçeğin ne de ruhumun. Güneşin “ gel benimle oyna”
çağrısına kulak veriyorum. Veriyorum elimi eline, kucaklıyoruz yaşamı beraberce.
Yunan mitolojisine göre kiraz çiçeği doğum ve yenilenmenin
sembolüdür. Kışın sert rüzgarlarına karşı koymuş ağaçlar her bahar yeniden
çiçek veriyorlar. Her türlü zorluğa karşı dimdik ayakta kalmanın keyfiyle,
neşeyle tüm güzelliklerini sunuyorlar doğaya. Her kış ölüp her bahar yeniden
doğuyorlar; asla vazgeçmeden, pes etmeden… Kaç kış geçti bahara ulaşamadan? Dallarımı
kaç donla kırdım çiçek açamadan? Kırık dallarımı kaç ocağa od diye verdim? Kaç
yürek ısındı soğuğumdan?
Bahara ulaşma ümidimi yitirmişken köklerim direndi soğuk
kara. Karı, yağmuru, rüzgarı nimet saymayı öğrenip onları sevip kucakladıktan
sonra onlar da vazgeçti bana hoyrat davranmaktan. En nihayet birçok es geçtiğim
bahardan sonra açtı bembeyaz çiçeklerim. Öğrendim ki kar da bizim için, fırtına
da… Karın suyundan, fırtınanın rüzgarından beslenmeyi bileceksin ayakta kalmak
için. Bileceksin ki güneşi görüp çiçek açabilesin yaşam bahçesinde. Her bir
çiçeğin benzer ama ufak ayrıntılarla birbirinden farklı olduğunu fark
edeceksin. O bahçede kendine has özelliklerinle yek olmanın bilinciyle
salacaksın dallarını rüzgara. Ve etrafın mis gibi SEN kokacak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder